16

789 65 116
                                    

+23 Vote

Burnuma ilişen hastanenin alışılagelmiş kokusuyla bilincimin yavaş yavaş geri geldiğini hissediyordum. Gözlerimi açamamıştım ama sesleri duyabiliyordum. Ne yaşandığını ise hatırlamıyordum.

Bilincim kapatmadan önce duyduğum o gür sesin fısıltısını duymaya başladım biraz sonra. Kalbimin hızlandı elimde olmadan. O sesin gerçek olduğunu düşünmemiştim aksine zihnimin oyunlarından biri sanmıştım onu ama o şimdi burada, beni uyuyor sanıyorken Jennie ile konuşuyordu.

İnanması zordu ama o buradaydı, benim için bekliyordu ve daha önemlisi beni en berbat haldeyken bulmuş hatta kurtarmıştı.

'Lisa'nın nesi var Jennie?' dedi sıkıntıyla. En yakın arkadaşım sessiz kaldı önce ancak çok geçmeden derin bir nefes çekti içine ve verebileceği en doğru cevabı verdi.

'Bir şeyi yok basit bir kriz hali. Herkesin başına gelebilecek bir şey bu.'

Jennie'nin söylediklerine kahkaha atmak istemiştim ama zorlukla tuttum kendimi. O da çok iyi biliyordu basit bir kriz olmadığını, basit kriz dediğinin beni defalarca ölümün kıyısına kadar getirdiğini, anksiyetemle baş etmenin hayatında karşılaştığı en zor şey olduğunu. Yine rol yapıyordu; her zaman herkese yaptığımız gibi.

'Onu gördüm. Bunun basit bir şey olduğunu söylüyorsan ya onu tanımıyorsun ya da bana yalan söylüyorsun. Bence ikincisi daha olası seçenek.' Hayatım boyunca ilk defa biri kestiğimiz 'iyiyiz' pozlarına inanmıyordu; Jungkook gerçekten özel bir insandı.

'Üsteleme Jungkook. Bu hepimizi aşar çünkü.' dedi Jennie ancak Jungkook vazgeçecek gibi durmuyordu. Birkaç saniye sussa da sıkıntıyla söze girdi tekrar.

'Berbat haldeydi o. Onu bu hale getiren ne bilmiyorum ama yardım etmezsek ölecek gibi. Canının acısı o kadar görünürdü ki dünyayı kırmızıya boyamaya yetebilirdi bile. Bedeninden çıkarmaya çalışıyor tüm acısını ama acısı o kadar büyük ki onun küçük bedeni bunu kaldıramaz. Ona yardım etmemiz gerektiğini görmüyor musun gerçekten?'

Ağlamak istedim. Yardım etmezseniz öleceğim diye sayıklaya sayıklaya ölmek istedim çünkü yardım etmeyeceklerini biliyordum. İnsanlar bana yardım edemezdi çünkü benim yaram ruhumdaydı. Jennie'ye müsaade etmeden devam etti sözlerine.

'Bak, biliyorum ben onun hayatında belki de hiç bir şeyim, bu söylediklerime inanmak da zor ama yemin ederim onun canının yandığını görmek beni öldürüyor gibi hissettirdi. Yanlış anlamanı istemiyorum, bu ona acımak falan değil; deli gibi onu merak ediyorum, korumak istiyorum hatta bazen garip ve anlamsız bir şekilde onu öpmek istiyorum ama asla ona acımıyorum.'

Sıkıntıyla konuşan Jungkook'la nefesim sıkıştı. Bir kez daha hissettim ipin ucunu ne kadar kaçırdığımı. Vicdan azabım kor alev olup yakmaya başladı beni tekrar.

Sonra Bambam'in sesini duydum. Gözlerimi açıp konuşabilecek halde olsaydım onu kovardım ama acınası ruhum bedenimi çoktan işe yaramaz hale getirmişti.

'Sen kimsin ki? Neyisin de bu kadar merak ediyorsun?'

'Asıl sen kimsin? Ne söyledin, ne yaptın ona da bu hale geldi kız?' Jungkook'un fısıldamasına rağmen öfkeyle çıkan sesiyle zaten gergin olan ortam daha da gerilmişti.

'Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum.' Bambam'in pişkin sesiyle bulanan midemi hissettim; eğer gözlerim açık olsaydı göz devirirdim kesinlikle. Jungkook ise Bambam'e cevap vermemeyi tercih ederek Jennie'ye döndü.

'Bu şerefsizin bir ilgisi var mı Lisa'nın bu halde olmasında?' diye sordu. Güzelliği karşısında ağlamak istiyordum.

Bambam sinirle yerinden kalkmış ve Jungkook'un üstüne yürümüş olmalıydı çünkü bir gürültü ilişti kulağıma önce, sonra ise Jennie'nin sesi.

Burn Bridges -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin