İğrendiğim o hastane kokusunu alarak uyandım. Derin bi nefes alarak gözlerimi tekrar kapattım. Bu yerden , buradaki arkadaşlarımdan , doktorlarımdan nefret ediyordum. Kim etmez ki ?
Sabah sabah bu kadar söylenmenin yeterli olucağını düşünerek kalktım. Tek kişilik odalarda kaldığımız için , banyo sırası beklememe gerek kalmıyordu. Sanırım bu hastanenin içinde sevdiğim tek şey buydu. Yavaş yavaş elimdeki telefonla uğraşarak banyoya ilerliyordum. Saçmalamayın , tabikide arkadaşım yok! " aa" oyununda 49.u leveli geçmeye çalışıyorum sadece.
Oyuna o kadar dalmışım ki kapıya çarpmıştım. Telefonumu en yakın sehpaya koyarak banyoya girdim. Kendimi beğendiriceğim veya benim beğenebiliceğim birisi olmadığı için makyaj yapmıyordum. Zaten ihtiyacımda yoktu. Açık kahverengi saçlarımla sarışına kaçıyordum. Kıvrımlı dudaklarım vardı. Fakat gözlerim soluktu. Canlı değildi, sanırım tüm yorgunluğumu çektiğim acılarımı gözlerime aktarmışlardı. Her neyse, yinede ileride aşık olup olmuyucağımı merak ediyorum açıkcası. Tüm bu düşüncelerden sıyrılıp kısa bi duş aldım. Hastaneden dışarı çıkmadığım için kurulandıktan hemen sonra pijamalarımı giydim.
Ah şu hastane yemekleri . Önümdeki tepsiyle bakışıyorum sadece yanlış anlamayın. Bende isterdim ev ortamında annemin yaptığı yemekleri ama ilk önce annem ve babamın olması gerekiyordu. Onlar ben 12 yaşındayken ölmüşlerdi. Depresyona girmiştim kendimi kesiyodum , içki , alkol ,sigara ne varsa kullandım. 12 yaşında olan bi çocuğun bunları yapması akrabalarımın garibine gitmişti. Beni hastaneye yatırdılar. Hastanede bi süre öğrenim görmeye başladım. Yeni arkadaşlar edindim, iyileştim gibiydi. Fakat akrabalarım beni kabullenmedikleri için 4 yıldır bu hastanede kalıyorum.İlk başlardaki herşeye , herkese olan sevgim nefrete dönüşmeye başladı.
Bunları daha çok düşünürsem krize giriceğimi hatırladım ve bu günün cumartesi olması nedeniyle kendimi yatağa attım. Telefonu elime alıcaktım ki biriyle konuşmadığım sürece ne anlamının olduğunu düşündüm. Acaba facebook hesabı mı açsaydım.Whatsappım vardı. Bazen numara sallayıp konuşurdum sonra da o kişileri engellerdim. Peki şimdi ne yapıcam? Çılgınlar gibi bişey yapmak istiyodum. Her zamanki gibi balkona çıkıp gelen geçenlere mi bulaşsaydım?
Ee , tabi ilk olarak üstüme pantolonumu ve kazağımı geçirmeliyimki dışarıdakiler deli olduğumu sanıp öylece geçmesinler.
"10 DAKİKA SONRA"
Yaklaşık 10 dakikadır bir insan evladı bile geçmemişti. Yahu bugün cumartesi, biraz çıkın gezin. Tüm umudumu kaybettiğim için değilde hafiften üşümeye başladığım için içeri girme kararı almıştım ki onu gördüm. Her zamanki gibi siyah deri ceketinin altına siyah kot pantolonunu giymişti. Benim gibi sarıya kaçan saçları güneşin altında parlıyordu. 4 yıldır her gün burdan geçiyordu. Geçmediği günler endişelenmeye başlıyordum hatta. 1 anlık deli cesaretiyle bağırdım.
"Hey?"
Çocuk gözlerini resmen kesiştiği yerden ayırıp etrafına çevirdi. Göremediğini düşünerek tekrar bağırdım. "Burdayım."
Bakışları balkonda ona bakan beni bulmuştu. Karşıdan hastanenin olduğu kaldırıma doğru yürüdü. "Evet, dinliyorum?"
Küstah. 4 yıldır burdan geçiyorsun aramızda bir kan bağı olmalıydı. Föşik çocuh. Şimdi ne desem bilemedim. "Burdan kaçmama yardım et"
Siktir. Aklımdan 4 yıldır geçen düşünceyi söyleyivermiştim. Ama ciddi değildim ki ben . Ya da öyleydim. Bilmiyorum. Burdan kaçmak çok hojdur ama benena. Gözleri bi an tekrar yeri buldu. Bir kaç saniye sonra tekrar bana döndü. "İyi, hazırlan."
Ne? Ciddi miydi bu?
"Na-nasıl yani?"
"Hazırlanıyor musun yoksa gidiyim mi?"
Ne yapmam gerekiyordu şimdi? Eğer ciddi olmadığımı söylesem bu hastanede kim bilir kaç yıl daha geçiricektim. Bi an olsun mantıklı düşünmemeyi istedim. Gitmeyi istiyormuydum? Evet. O zaman gitmeliydim. Cevap vermeden içeri girdim ve ihtiyacım olan her şeyi sırt çantama doldurdum. Balkona geri çıktığımda hala orda olduğunu gördüm. "Ee ben şimdi nasıl inicem burdan?"
Yaslandığı duvardan sırtını ayırıp olduğum yere yaklaştı. "Atla?"
"Ne? Delilik bu."
"Evet haklısın hastaneden kaçmak değilde balkondan atlamak delilik. Çok konuşma perdeleri birbirine bağlayıp aşağı in"
Ortaya attığı fikrin ciddiliğini sorgulamadan tekrar odama girdim. Perdelerin önüne sehpayı yerleştirdim. Biraz zor olsada - kolum yetişmemiş olabilir ama bunu size tabikide söylemicem - perdeleri çıkarıp birbirine bağladım. Balkonun demirine de bağladım. Ne bağlamaksa bitmiyor bir türlü.
"Şimdi ne yapmam gerekiyor?"
"Çantanı bana at ve in işte bu kadar basit."
Hayır yani ben bilmiyor muyum sanki öyle yapmam gerektiğini? Öylesine soruverdim işte. Pist. Evet pist. Pislik ve Egoistin birleşimi. Her neyse, çantamı fırlattım. Balkonun arka tarafına geçtim. Perdeye korksamda tutundum. Ayaklarımı serbest bırakmadan önce son kez odama baktım. Seni hiç özlemiycem canım odam.
Ayaklarımı yavaş yavaş balkonun kenarından perdeye doladım. Yere inmeme çok az bişey vardı. Elim terlemişti. Sanırım atlamam gerek en fazla ölürüm düşüncesiyle atladım. Hoooop yerdeyim .
"İşte benim kızım"
Bana yaklaşıyordu. Yerden kaldırmak için elini uzattığında hemen tuttum ve yüzümü yüzüne sabitledim. Daha önce hiç bu kadar yakından görmemiştim onu. Gözleri çok güzeldi. Turkuvaz gibiydi. Yeşil mavi karışımı sanki. Bu gözlerle nereye kadar devam edicektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çürük Çilek
Teen FictionPsişik güçlerinin farkına yeni yeni varıcak , yıllarca hastane odalarında kaldıktan sonra ilk defa aşık olucak bi kız ve daha fazlası.Kim mi ? Çilek!