Milad ♥ 12

1.6K 115 32
                                    

BAHAR

Bütün gece annemi ve söylediklerini düşünmekten gözüme uyku girmemişti. Yattığım yerden odanın tavanını, kendiminkiyle değiştirip durmuştum. Gözümü kapattığımda beliren yıldızları açtığımda görememek alıştığım bir şey değildi. Cansu Hanım odayı istediğim gibi dekore edebileceğimi söylese de, bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordum. Yıllardır izlediğim tavanın, yaslandığım duvarların, kullandığım eşyaların aynısını da alsam bana ait olmayacakmış gibi hissediyordum. Kabullenmeye hazırdım ama garip bir hüzün gözümü kırptığım her saniye içimde bir yerlerde büyüyordu. Annem haklıydı galiba.

Benim evim burası değildi.

Yatağın kenarına tutunarak doğrulmaya çalıştım. Hastane odasında kendi başına bunu yapmaya alışan biri için düz bir yatak gerçek anlamda nefes kesici bir etkiye sahipti. Lanet olasıca ilaçlar kalçamdaki ağrıya bana mısın demiyordu. Soluk soluğa oturduğum yataktan kalkmak için biraz olsun sakinleşmeliydim. Yatağı toplamayı çok istiyordum ama daha ayakta zor duruyorken yalnız başıma becerebileceğimden şüpheliydim. Başımı pencereye doğru çevirdim. Günler gittikçe daha da karanlık aymaya başlıyordu. Sabah, güneş bile uyanmak istememişçesine soluktu. Saat uyanmak için geç olmasına rağmen odanın içi hala aydınlanmamıştı. Havanın soğukluğunu ölçmek için pencereyi açmama gerek yoktu. Camların buğusuna bakmak yeterliydi.

Yoldaşlarımdan destek alarak ayağa kalktım. Bahçedeki çimler, kışın geldiğini müjdeleyen kırağıya teslim olmuştu. Sahi bugün ayın kaçıydı? Kasım...

"Bahar?"

Kapı, hafif bir tıklamanın ardından yavaşça aralandı. İçeriye doğru başını uzatan kadın mümkün olduğu kadar ses çıkarmamaya çalışıyordu. Uyanık olduğumu gördüğündeyse çizgilerini daha da arttıracak bir şekilde gülümsedi. Gözleri resmen kısılmadan öteye gitmişti. Birinin beni gördüğünde bu kadar mutlu olabileceği daha önce hayal bile edemeyeceğim bir detaydı.

"Günaydın kızım."

"Günaydın. Lütfen içeri gelin."

İznimle beraber kapıyı sonuna kadar açan babaannem, yine de eşikte bekliyordu. "Rahat uyuyabildin mi?" diye sorduğunda gereksiz ayrıntılarla canını sıkmamak için başımı evet anlamında salladım. Halinden memnun bir şekilde bana baktı. "İlaçlarının saati geldi sayılır ama önce güzel bir kahvaltı yapalım." Dün gece yatmadan kutu kutu ilaçlarımı saati saatine soran kadın, kurulmamış bir alarm gibi beni uyandırmaya mı gelmişti yani? Minnet dolu bir tebessümle "Yüzümü yıkayıp hemen geliyorum," dedim.

"Eşlik etmemi ister misin?"

"Hayır, hayır. Tek başıma hareket etmeyi öğrenmem gerekiyor. Teşekkürler."

Beni anlayışla karşıladı. "Yine de ne olur ne olmaz, kapının önünde bekliyorum. Seslenmen yeter." Bir şey söylememe fırsat vermeden kapıyı minik bir aralık bırakacak kadar çekti. Daha dün tanıdığı birine karşı bu kadar nazik, dikkatli ve düşünceli olması yapısından kaynaklı mıydı yoksa gerçek anlamda bende oğlunu mu görüyordu emin değildim. Neredeyse bacağımı sürükleyerek banyoya girdim. Lavabonun önüne geçip koltuk değneklerimi uzanabileceğim bir yere dayadım. Katlanabileceğim bir ağrıya kadar eğildim ve soğuk suyu yüzümün her milimine işleyecek sertlikte çarptım. Başımı kaldırıp aynaya baktığımda gördüğüm manzara kırıklarını bantla yapıştırmaya çalışan bir kız çocuğuydu. Bunca yılın parçalanmışlığı kolay kolay toparlanmayacaktı sanırım. Keşke tekrar büyüme şansım olsaydı. Annem ve babamın birlikte olmasına gerek yoktu ama annem bana doğruları söyleseydi keşke. Babamla daha fazla vakit geçirme şansım olsaydı, aileye olan boşluğumu bu yaşımda doldurmaya çalışmasaydım keşke...

VELİAHTLAR 2 - BAHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin