Aradan geçen iki gün sonrasında kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Jungkook, söylediği gibi hasta olduğum süre boyunca aramızda yaşanan bu anlamsız iletişim ve kurtlarımız hakkında konuşmamıştı. Ama şimdi kendimi daha iyi hissetmeye başlamışken bu konuşmadan kaçışım olmadığını hissediyordum. Yatakta oturur pozisyondaki bedenimi çevirip ayaklarımı aşağı sallandırdım. Gün içerisinde odada yürümeye başlamıştım. Başlarda gücüm çekilmiş gibi hareket edemiyor olsam da şuan daha iyiydim. Beni evimden aldıkları gün ayaklarımın altında oluşan buz yanıkları en azından daha az acıyordu. Adımlarımı pencereye doğru çevirdim. Bu iki gün içerisinde sürümden kimse buraya gelmemişti. Bu konuda ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Beni kovalamaktan vazgeçmiş olmaları çok olası değildi ama belki de çoktan öldüğümü düşünüyorlardı. Pencereden gözüken ağaçların rüzgarla dansını izlerken içimdeki kurdum birden hareketlendi. Alfa geliyor olmalıydı.
Kurdum bu süreçte hiç olmadığı kadar huzurluydu. Bedenime verdiği yoğun ağrılar azalmış, öfkesi yatışmıştı. Her ne kadar aklımdan Jungkook ve alfasını kabul etmeyen düşünceler geçirdiğimde, bana hırlamaktan çekinmese de hastalığımdan kurtulana kadar kısa süreli bir barış yapmıştık. Kurdumun hisleri yanılmadı ve odanın kapısı açıldı. İçeri dolan toprak kokusu ile kurdum mutlulukla mırıldandı.
"Bugün nasılsın?"
Başımı ona çevirdiğimde elinde bir yemek tepsisi tutuyordu. Kurdum, alfanın her hareketine yaptığı gibi bu hareketine de mutlulukla karşılık verdi.
"Daha iyiyim, teşekkürler."
Ona doğru adımladım ve elinden tepsiyi aldım. Başta tepsiyi bana vermek istemese de artık yürüyebiliyor ve hareket edebiliyordum. Onun bana hizmet etmesi garip hissettiriyordu. Tepsiyi yatağın yanına koyup oturdum. Jungkook bir süre ne yapacağını bilemez gibi olduğu yerde durmuş sonrasında yatağın yanındaki sandalyeyi yanına çekip oturmuştu. Yataktaki bedenime ne çok yakın ne de çok uzaktı. Kurdum bu durumdan hoşnut değildi. Alfa hep yakınımızda, en yakınımızda olsun istiyordu. Ama hala alfayla konuşmamız gerekenler vardı. Sırtımı yatağın başına yaslayıp ayaklarımı uzattım. Jungkook hareketlerimi izliyordu. Ayak tabanlarımı görünce kaşları çatıldı.
"Merhemini sürmedin mi?"
Ben de tabanlarımı kaldırıp baktım. Yer yer yara olmuş kızarık tabanlarım pek iyi durumda değildi.
"Bu sabah unuttum."
Hızla oturduğu yerden kalktı. Ani hareketi beni ürkütmüştü. Odadaki ilaçların durduğu masaya ilerleyip ayağım için olanı aldı. Yatakta ayak ucuma oturup sağ ayağıma uzandığında istemsizce geri çekildim. Kurdum bunu yapmama kızmıştı.
"Kendim hallederim. Sorun değil."
Gözleri öfkeliydi. Kurdum yerine sinerken ben de alfadan korkmuştum.
"Kendine iyi bakmıyorsun omega. İlacını sürmeme izin ver."
Öfkesinin, içinde bulunduğum yaralı durumdan olduğunu anlayan kurdum mutlulukla mırıldanmaya başlarken, ona yönelik konuşan Jungkook farkında olmadan kurdumun heyecanla nefeslenmesine sebep olmuştu. Ben ise alfanın öfkesinden hala korkuyordum. Eli tekrar ayağıma uzandı, refleksle tekrar geri çektim kendimi. Kurdum öfkeyle bir pençe attı bana. Vücuduma giren sancıyla iki büklüm oldum. Jungkook da endişeyle bakıyordu şimdi bana.
"Jimin. İzin ver bana. Sana zarar vermeyeceğim. Kurdum ve ben seninle olmak istiyoruz. Sana asla bilerek zarar vermeyiz. Ama iyi olduğundan emin olmam lazım. Ancak bu şekilde endişeli bedenim derin bir nefes alacak. Lütfen, izin ver."
Cümlesini bitirip tekrar ayağıma uzandığında sesimi çıkarmadım. Benimle olmak istediğini insan bedeniyle, sesiyle dile getirmesi beni geriyordu. Ben cevapsız kalırken kurdum cevao vermem için beni zorluyor, benden huzursuz olduğu kadar alfanın yanında huzur buluyordu. Bu beni yıpratan durumda, bir de Jungkook benimle bu şekilde konuşursa kurdumla sakin bir şekilde nasıl anlaşırdım bilemiyordum. Ayağımda hissettiğim merhemle rahatlamıştım. Gergin vücudum biraz da olsa gevşedi. Jungkook çatık kaşları ile dikkatle ayağıma bakıyordu. Bu durum beni utandırdı. Yüzümün kızardığından neredeyse emindim. Tabanımın tam ortasına geçen parmakları beni istemsizce gıdıkladığında ayağımı kaçırmaya çalıştım. Ayağımı destekleyen eli sertçe bileğimi tutsa da parmalarının yeri aynı olduğu için kıkırdamaktan kendimi alamadım. Elim hızla dudaklarımın üzerine kapanırken gözlerim büyümüştü. Jungkook da bakışlarını hızla bana çevirdiğinde daha da utandım. Gülümsemesini gösterdi bana. Derin bir nefes verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
abience.
FanfictionAbience (i.) : Birinden veya bir şeyden kaçınmak için hissedilen güçlü dürtü.