Kafamın içinde dönüp dolaşan sesler en sonunda beni bu bar sokağına sürüklemişti. Deri pantolonum onunla uyumlu deri ceketim ve içimdeki transparan beyaz gömlek.
Karşımdan biri gelip ne düşünüyorsun diye sorsa size yemin ederim ki cevap veremezdim. Adım ne, neden doğdum, neden buradayım, ne yapıyorum, niçin yaşıyorum?? Tanrı üzerine yemin ederim ki verebilecek tek bir cevabim bile yoktu.
Mor renk bir bar görüp ilgimi çekesiye kadar barlar sokağında yürüdüm. Diğer barlara göre daha sakin ve güvenli duruyordu.
Bu gece isteğim ise sadece çakırkeyif olmak ve bazı soruların cevaplarını bulmaktı. Cevapsız sorular bana göre değildi ve alkol cevapsız sorularımı yanıtlayabilmemi sağlayacak tek fitildi.
Güvenliklerin yanına gidip kısa bir baş selamı verdim. Üzerimi aramalarına izin verdikten sonra içeriye alınmıştım. İçerisi tahmin ettiğim gibi ter yada ucuz içki kokmuyordu. Ferahtı. Ortamın temiz havasını derince ciğerlerime çekerken etraftaki masalara göz atıyordum. Boş masa olmadığını görmem ile sarı saçlarımı sertçe karıştırdım. Neyseki barmenin yanındaki sandalyeler boştu. Şimdi ise karşımda iki seçenek vardı; ya barmen fazla bunaltıcı biriydi kimse bar taburelerinde oturuyordu yada buradaki insanlar bar taburelerine oturmayacak kadar elitlerdi.
Zengin değildim ama fakirde değildim. Yaşamımı devam ettirecek kadar kazanıyordum. Bar taburesine yan bir şekilde oturup barmenin yanıma gelmesini bekledim.
Mavi saçlı kırmızı bandanalı bir adamın bana dönmesi ike afallamıştım. Gözlerim gözlerini bulurken birbirinden farklı iki göz kapağını fark ettim. Bana gülümseyip sevecen bir ses tonuyla konuşmuştu.
"Hey sen burada yenisin"
Sesindeki çocuksu heyecan beni güldürmüştü. Kafamı sallayıp onu onayladım.
Elini uzatıp selamını almamı bekledi. Sertçe yutkunup bakışlarımı kaçırdım. Utanmış ve gerilmiştim. Uzattığım elimi nazikçe kavrayıp konuşmasına devam etti.
"Ben Taehyung, ama buradakiler bana Tae der."
Ellerimiz ayrılır ayrılmaz elimi boynuma attım.
"Jimin ben. Bir lakabım yok. Sadece Jimin"
Bakışları boynumdaki elimi takip ederken eli shot bardaklarına gitmişti.
"Gergin misin? Elin boynuna gitti. Genelde insanlar bunu gerildikleri zaman yaparlar. Çünkü oradaki sinirler beyni uyarır ve rahatlamanı sağlar."
Tekrardan gülümsemişti ama bu seferki farklıydı. Kare gülümsemesi vardı. Kesinlikle Taehyung can yakan bir tipti. Yakışıklıydı. Gözlerimi kaçırıp etrafı incelerken elimi boynumdan çekmiştim ve Taehyung ile bana bakan bir sürü insanı fark etmiştim.
"Neden insanlar bize bakıyor Taehyung?"
Histerik bir kahkaha atmıştı.
"Çünkü burada çalıştığım 3 yılın sonunda konuştuğum ikinci kişisin"
Lafı biter bitmez sordum.
"Neden ben?"
Hazırladığı içkiyi önüme bırakırken mavi saçlarını karıştırdı.
"Çünkü kapıdan girdiğin ilk andan itibaren bana eski benliğimi hatırlatıyorsun."
Dolgun pembe dudaklarımı yalayıp sordum.
"Nasıl yani?"
"Kaybolmuşsun Jimin. Kendi benliğin içindeki çıkmaza düşmüşsün. Ve toparlayamıyorsun"
Söylediği şeyler suratıma gerçekleri birer tokat gibi çarptığında sustum. Verebilecek bir cevabım yoktu.
Önüme uzattığı içkiyi tek seferde dikerken acı tadın boğazımı yakması ile derince yutkundum. İstemsizce dudaklarımı yalayıp sağ dizimi sallamaya başladım.
"Taehyung"
Bakışlarını içki şişesinden çekerken gözlerimiz buluştu.
"İleri mi gittim?"
Sesi gerçekten endişeli çıkıyordu. Kafamı usulca iki yana salladım hayır anlamında.
"Taehyung ben hiç anlatamadım ve onlar hiç anlamadılar..."
......
Gece sonunda çakırkeyif olmuştum ve bardağımın ağız kısmı ile oynuyordum. Tabi düşünceleriöde benim akıl sağlığım ile oynuyordu.
Ağlamak istiyordum hıçkıra hıçkıra, kavga etmek istiyordum bağıra çağıra, kırıp döküp, yakıp yıkmak istiyordum. Ama bir sebebim de yoktu bunları yapmak için. Fazla sessizdim ve fazla sakin.
Taehyung ile ise ara ara sohbet ediyorduk ve bana numarasını vermişti. Anlayışlı biriydi ve arkadaş canlısı. Enerjisi yüksek ve eğlenceliydi.
"Jimin"
Kayan bakışlarımı Taehyung'a çevirdim.
"Saat sabah altı olmak üzere ve benim artık kapatmam gerekiyor burayı"
Bakışlarımı etrafa çevirirken kimsenin olmadığını, yalnızca Taehyung ve ben olduğumu fark edip utançla başımı öne eğdim.
"Özür dilerim"
Sarhoşluğun verdiği o etki ile harfleri peltek söylüyordum. Tabureden bir anda ayağa kalkınca yer ayaklarımın altından kaymıştı.
Belime sarılan bir çift kol benim dengemi sağlarken ellerim istemsiz olarak beni tutan kollarına gitmiş, zaten zar zor açıkta tuttuğum gözlerimi kapatmış ve kafamı beni tutan bedene yaslamıştım.
Kokusu çok güzeldi. Tarif edemezdim bu kokuyu ama bir daha unutmayacağıma iddiaya bile girebilirdim. Kafamı göğsünden çekmeye çalışınca elleri ile bana engel olmuş ve kulağıma fısıldamıştı.
"Tuttum seni, sorun yok, güvendesin."
Ses tonu içimi titretirken derin bir nefes aldım ve ben hayatımda ilk defa böyle bir şeye cesaret edip kendimi hiç tanımadığım bir adamın kollarına teslim ettim...