Ertesi gün Taehyun odasına kahvaltısının gelmesi ile uyanmıştı. Klasikti hayatı. Kahvaltısını yedikten sonra doktorunun yanına gidecek hemen sonra odasına dönüp gün boyu düşünecekti.
Hastalığı yüzünden aşağı inip diğer hastalar ile yemek yiyemiyordu. O da çok isterdi diğerleri ile yemek yemeği. O da isterdi birileri ile konuşabilmeyi, anlaşabilmeyi. Yalnız olmamayı.
Yalnız olmak. Hiç bir insan yalnız değildir demişti doktoru ona. Yalan. Tam tersine her insan yalnızdı. Sadece bunu fark etmeyenlerin olduğuna inanırdı Taehyun. Ayrıca kendisinin Tanrının sevilmeyen kulu olduğuna da. Doktoru ona bunu ilk söylediğinde gülmek istemişti. Sadece istemiş ve bunu işleve geçirmemişti. Bir keresinde stajyer doktorları onun hakkında konuşurken duymuştu. Ne kadar tepkisiz olduğundan bahsediyorlardı. Sadece bu da değil. Robot gibi olduğundan, ruh gibi olduğundan. Nasıl bu kadar tepkisiz olduğundan bahsedişlerini dinlemişti. İlk duyduğunda bedeni korku ile dolmuştu. En korktuğu şeydi, insanların aklında bıraktığı izlenim.
Ve yine doktorları onu bir keresinde yemekhaneye indirmişti. Taehyun gidişini hatırlıyordu ama devamını hatırlayamıyordu. Gözlerini açtığında odasındaydı. Kriz geçirmişti. O kadar insanın içinde olmak onun krize girmesine sebep olmuştu.
Kahvaltısını odasındaki masanın üstünden aldı ve yere koydu Taehyun. Bağdaş kurarak yere oturdu ve tepsinin kenarında duran çubukları kavradı. Ağzına ilk lokmasını atacak iken duyduğu ses ile başını kapıya çevirdi. Tüm odalar dört duvardan oluşuyordu ve normal kapı yerine parmaklıklı kapı vardı. Bunun sebebini Taehyun asla çözemese de gece kontrolünün daha kolay olması için olduğunu düşünüyordu.
Dünki çocuk arkasında bezmiş gibi duran doktor ile kapısının önünde duruyordu. "Neden burada yemek yiyorsun?" Demişti.
Sesi derindi ve sesinin güzelliği ile Taehyun elindeki çubukları düşürmüştü. "Seni burada hiç görmedim." Uzun saçlarını kenara doğru itelerken konuşmasının devamını getirmişti.
Karşısındaki kişiden karşılık beklemişti ama bu hüsran ile sonuçlanmıştı.
'Üzülme.' Demek istedi Taehyun. 'Üzülme, benim hastalığım bu. Benim de elimde değil sana cevap verememek.'
Beomgyu yüzünden silinen gülümsemesini tekrar yüzüne takmış ve "benimle aşağı gelmeye ne dersin, hm? En azından tanışmış oluruz. Ben Beomgyu." Demişti. Hemen ardından kırılan sesi ile konuşmuştu. "Burada hiç arkadaşım yok."
Taehyun'un yine cevap vermediğini görünce gözlerini yere çevirmiş ve adımlarını kapıya yaklaştırıp demir parmaklıklara tutunmuştu. Kapı açıktı ama içeri girip Taehyun'u rahatsız etmek istememişti. Ayrıca kapının açık olması onun biraz şüphelenmesine sebep olmuştu.
Taehyun yardım ister gibi arkasındaki doktora bakmıştı. Beyazlar içerindeki doktor ise kollarını göğüsünde bağlamış Taehyun'un durum ile nasıl başa çıkabileceğini merak ile izliyordu.
İleri derece sosyofobikti Taehyun. İnsanlar ile konuşamıyor, kalabalık ortamlarda kriz geçiriyordu. Göz teması kurmaya bile çekiniyordu.
"Bana neden cevap vermiyorsun?" Diye diretmişti Beomgyu. Sesi şimdi titriyor, yüzündeki gülümsemeden tek bir kırıntı dahi bulunamıyordu. "Sende mi deli olduğumu düşünüyorsun?"
Yine cevap vermedi Taehyun. Sessizlik bir onaylama çeşidi değil midir?
"Deli değilim. Bunu onlara da söyledim ama beni dinlemediler." Taehyun duydukları ile derin nefes aldı. Aklına kendi anıları dolmuştu. Uzun bir aradan sonra öylesine söylenen iki kelime. Onu bu kadar üzebilir, bu kadar sarsabilir miydi? Dün annesinin siması yerleşti gözlerinin önüne. 'Yine mi konuşmayacaksın?' Yüzüne vurulan kelimeler. Yüzüne vurulan hastalığı. Bir an Beomgyu'nun durduğu yerde kendi yansımasını görür gibi oldu. Bir çeşit ayna vardı karşısında. Dün, Beomgyu'nun elini tutmadığı için içi vicdan azabı ile doldu.
Beni dinlemediler.
Beni de dinlemediler.
Beomgyu, Taehyun'daki ani ruh değişimini fark edince hemen arkasındaki doktora dönmüştü. Doktor telaş ile öne atılmış yardım için bağırmıştı. Sessiz çocuklardı onlar. Yardım için bağırsalar bile kimse gelmezdi yardımlarına. Aynı, zamanında Taehyun'un yardım çığlıklarının görmezden gelinmesi gibi.
İstemeden anıları doluyordu aklına. "Yalan söylemeye devam edeceksen hiç konuşma Taehyun." Hiç konuşmuyordu ki Taehyun. "İnanın bana anne." Taehyun annesinin elini tutmasını istedi yere yıkılmadan önce. Sadece bir an. Sadece bir an için yardım etmesini istedi. Beyninin içinde yankılanan yardım çığlığı kendi sesinden başkasına ait değildi. Küçük bir olayın kurbanıydı. O bir kurbandı.
Taehyun kriz geçirmeden önce, gözlerini yummadan önce göz göze geldiği kişi ile yutkundu.
Beni dinlemediler.
Yankılanıyordu aklında bu iki çift kelime ile yardım çığlığı. Göz göze geldiği kişi Beomgyu'dan başkası değildi. Taehyun o güne kadar hiç yapmadığı bir şey yaparak yardıma gelen doktorları da şaşırtmıştı.
'Beni de dinlemediler.' Diye oynatmıştı dudaklarını. İlk defa birisine tepki vermişti.
Kendisine korku ile bakan birisine.
Eva-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Victims Of Loneliness / Taegyu
Fanfiction"Sende mi deli olduğumu düşünüyorsun?" -minific-