35

228 13 6
                                    




"Alkım, görüyor musun?" dedi Uğur. Sesindeki heyecan, duyulmaya değerdi. Bir camın ardındaydı belki ama, oğlunu buradan görebiliyordu. "Baksana! Ne kadar da ufak." Dolu gözlerine ek olarak sesi titriyor, üstelik sadece sesi değil cama dokunan elleri sanki çocuğuna dokunuyormuş gibi titriyordu. Alt dudağımı dişledim. Minicik bebeğe sarılı kabloları gördüm, bu canımı sıktı. Doktor gerginlik ve strese bağlı bir erken doğum olduğunu söylemişti. Balın her ne kadar yaşananların değil, anne ve babası hakkındaki gerginlik olduğunu iddia etse de ben kendimi suçluyordum. Neden bir bencil gibi davranmıştım ki? Haftalarca abisinin evinde kalmama rağmen, Uğur'a olan kırgınlığımın baskın gelmesine izin vermiştim. Büyük aptallık yapmıştım ama tüm bunlar için hiç olmadığı kadar geçti artık. Yaşanmıştı. Yaşansın istemezdim ama olmuştu ve bitmişti. Şimdi pişmanlık duymak yerine, bunu telafi ediyordum.

Barkın. Yani yeğenim. Yaklaşık bir aydır buradaydı ve bu gün çıkacaktı. Bu süreçte Balın ve Uğur resmi olarak evlenmişlerdi, bir ev tutmuşlardı ve evi döşemişlerdi. Üstün körü olsa da, evet neredeyse tamamen evleri hazırdı. Şimdi ise yeğenimi almak için buraya gelmiştik. Akay ve Balın doktor ile konuşurlarken, ona bakmak için Uğur ve ben buraya gelmiştik. Akay ve Uğur arasında bir gerginlik var mıydı bilmiyorum. Ama biz, aramızı epey düzeltmiştik. Babamla hala konuşmamıştım. Bu değinmek istemediğim bir konuydu. Çünkü babam, tüm bu her şeyi duyduğundan beri ortalıktan kaybolmuş durumdaydı. Ben eve geri dönmüştüm çünkü, Emir ve kıskançlık krizleri geri gelmişti. Attila abiyle mesajlaşıyorduk, ve onu tanıdıkça kaybettiğimiz vakte oldukça üzülüyordum. Hiç görmediğim kadar iyi bir adamdı.

Barkın'ı pusetine yerleştirip üstünü örttü Balın. Bunu yapmadan önce, oğlunu her kucağına aldığında olduğu gibi girdiği ağlama krizlerinden birini yaşamıştı. Bu durum beni daraltıyordu. Neden oğlunu kucağına aldığında ağlayarak onu kötü etkiliyordu ki? Sulu göz.

Eve geldiğimizde uyuyan Barkın, salona kurulan beşiğine bırakılmıştı. Üstelik şimdiden benden bir çeyrek altını kapmıştı bile. Kim bilir Emir geldiğinde, başka bir altın onu ne kadar zengin edecekti. Bu yaşında bile paramıza konarken, kim bilir büyüdüğünde neler yapacaktı. Velet. Tabii işin tamamen şakasındayım, feda olsun yeğenime. Nasılsa Emir'in kartıyla alınmış bir çeyrek, bana zarar değildi. Gün geçtikçe değerlenen çeyrek alının, Emir'e şu an bir zararı olduğunu zannetmiyordum. Barkın ve kendim için yaptığım kıyafet harcamaları kadar zararı yoktur muhtemelen. "Ayrılın lan." diye söylenerek içeri giren, tabii ki de çomarlık konusunda çığır açan, dağ kaçkını abim Emir'di. Yapacak bir şey yoktu, ben onu böyle de seviyordum. Mecburen.

Bunu dediğinde, üzerimize alınmadık bile. Bir an bize doğru gelince Akay'ı ittirerek benden ayıracak ve yılan misali aramıza girecek sanmıştım. Neden bu düşünceye kapıldığımı sormayın, asla böyle bir şey yaşanmadı. Ama Zeynep, onu koltuğa doğru çekince bunu yapamadı. Kollarını göğsünde bağladı ve sinirli bakışlarını bize yolladı. Sonrasında bir çığlık evde koptu ve bebeğin varlığını muhtemelen bu şekilde hatırladı. "Aha yeğenim ağlıyor." dedi ve ayaklandı. Bu tepkisine ister istemez gülmüştüm. Bu sırada lavabodan çıkan Balın, büyük bir hızla Emir'in başında olduğu beşiğe gitti ve oğlunu kucağına aldı. Zarar veririm korkusuna kucağıma hiç almamıştım. Doğduğu zamana kıyasla, şimdi çok daha sağlıklı gözüküyordu. Bu bile mutluluk için yeterli bir sebepti. "Bence çomarlığının yaydığı kötü enerjiyi hissetti." dedim. Balın kaşlarını çattı ve Emir'e döndü. "Emir abi!" dedi uyarır bir tonda. Emir bir anda hedef gösterilmesine karşılık bir anlığına dona kalmıştı. Balın lohusalık dönemi henüz bitmiş değildi. Hala yer yer mızmız, ve ben tarafından olan her dolduruşa inanır nitelikteydi. Öyle ki bu sebeple yanlışlıkla Uğur ile kavga etmesine sebep olmuştum. Bazen bunun dozunu biraz kaçırıyordum.

"Bence sizin o yapışık oturuşunuza karşı benim verdiğim tepkiye katıldığı için ağlıyor." diye söylendi. Ardından kollarını göğsünde bağladı. "Sende şu kızın her dediğine inanıp millete çatıyorsun ya Balın. Pes yani! Ben yeğenimi neden ağlatayım?" diyerek bu sefer de Balın'a sarmıştı. Balın, sakinleştirdiği oğlunun sırtını ovalarken, Emir'e ters ters baktı. "Ha yani ben dolduruşa geliyorum. Doğru mu anladım?" dedi tek kaşı havalanırken. Alt dudağımı dişledim. "Emir bence sen konuşmamalısın." dedi Zeynep. "Bence. Fikrimce." diye ekledi.

Göt olan abim, sus pus bir şekilde ilerledi ve nişanlısının yanına oturdu. Bir anlığına ona üzüldüm ve koltukta ona doğru yaklaşıp kollarımı boynuna doladım. "Konuş Emircim. Çomarlık yapmayacaksan konuş elbette. Sen ne bakıyorsun bunlara?" diyerek yağcılık yapmaya başladım. Tamamen cebimdeki kredi kartlarını kapattırmasın diyeydi. Şaka şaka. "Yalakalık yapıyorsun gibi sanki biraz. Ama neyse." dedi. Sarılmamdan faydalandı ve beni belimden tutup yanına oturttu. "Ha otur şöyle. Elin adamının yanında ne işin var senin?" derken daha keyifliydi. Kaşlarımı çattım. Akay her zaman olduğu gibi, Emir'in bu haline yalnızca gülmüştü. "Ya! Çomarsın tam olarak. Sevgilim o benim, elin adamı değil." dedim.

Hareketlenecekken, Emir beni durdurmayı rahatlıkla başardı. Sinirlerim daha da gerilirken, amacım Akay'ın yanına gitmekten çıkmış, sadece Emir'den kurtulmaya çalışmak haline gelmişti. "Bırakır mısın? Git kendi nişanlına sarıl. Zeynep imdat ya. Bak çocuk var bağırtma beni." diye debelendim birkaç kez. Muhtemelen Zeynep, bana ve sevgilime acıyarak Emir'e uyarı dolu iki numaralı bir bakış göndermişti ki, Emir beni bıraktı. "Emir benim elin adamı değil de, kardeşinin sevgilisi olduğum gerçeğine alışman gerekiyor." diye söylendi Akay. Kolunu belime attığında, Emir'e inat olsun diye başımı omzuna yasladım. "Gelecekte bir kızın olsa ne yapacaksın, kızın evlenmek istediğinde?" dedi. Emir kaşlarını daha derin bir şekilde çattı ve büyük bir ciddiyetle Akay'ı cevapladı.

"Siz evlenecek misiniz birde?" dedi. O kadar ciddiydi ki, bunun bir şaka olmasını dilerdim. "Nasıl soru o?" dedi Zeynep. "Kardeşinle gönül eğlendirmek için mi çıkıyor zannediyorsun? Öyle mi olsun isterdin?"

"Sıkar o biraz."

"Ee?" dedim. Emir bana döndü. Ardından sorgular bir hale dönüştü. "Evlilik teklifi aldın mı?" dedi. Başımı iki yana salladım. "O zaman ilgilenmiyorum. Evlenene kadar, evleneceğiniz konusunu açmayın." dedi. Ses desibelimi oldukça düşük tutarak kahkaha attım. "Ben evleneceğimizin konusunu açmadım. Kızın yarın öbür gün sevgili yaptığında ne yapacaksın dedim ama, yine de sen bilirsin tabii Emir."

"Onu da kızım olursa düşünürüm Akay." dedi Emir. Umursuyor gibi durmuyordu ama Akay'ın gözlerine bakmaktan çok, bakışları onun belime sardığı eline kayıp duruyordu. Sırıttım istemsizce. Dağdan indiğini söylemiş miydim? Emir kesinlikle dağdan inmişti.

Uğur holden içeri adımlarken, telefonu kulağına yaslı bir şekildeydi. Üzerindekileri değiştirmiş, rahat kıyafetler giyinmişti. Bakışlar ona döndüğünde, o bunu çok takmadan oturma odasında olan yemek masasına ilerledi. Masadaki meyve tabağından bir erik alıp ısırdı. Sonrasında karşısındakini cevapladı. "Önce karıma sormam gerekiyor. Sonrasına bakarız." dedi. Karşısındaki ne dedi bilmiyorum fakat sırıttı. Benim abilerin hanımcılık seviyesi şaka mı ya? Telefonu kapatıp cebine yerleştirdiğinde, herhangi bir şey söylemeden keyifli bir şekilde oğlunun beşiğine gitti. "Bana ne soracaksın?" dedi Balın merakla.

"Önemli bir şey değil. Gökhan, Orçun, Mert ve Miraç birlikte geleceklermiş. Evin konumunu istediler." dedi. Uğur, Barkın'ı severken, Balın duyduğu şey karşısında şaşırmış bir şekilde ona bakıyordu. Bu anlarını ister istemez çekmek istedim ve telefonu çıkarıp bir fotoğraflarını çektim. Hemen ardından Miraç'ın konum istediği mesajını yanıtladım. "Bana sormanı gerektirecek bir soru mu bu Uğur? Bir şey oldu zannettim." dedi kızar bir seste. "At elbette. Yeğenlerini görmek onların da hakkı."

RestcafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin