𝘉Ö𝘓Ü𝘔 15 : 𝘽İ𝙍 İÇ𝙆İ 𝘽İ𝙍 𝘿𝙀 𝘽İ𝙕

92 5 0
                                    

İyi okumalar, kemerinizi sıkı bağlayın...



Neydi bu his böyle, neden böyle boktan hissediyordum ki?
Arkamı dönüp, koca bir enkazı bırakan ve sonrada hiçbir şey olmamış gibi Ulaş'a sığınıp dans eden ben, neden şimdi Kemal ile Eren'in bedenlerine bakıp bakıp ağlıyordum ki?

Eren'in cansız bedenini, tüm bu yaşananlara inanamayarak dakikalarca izledim. Belki hareket eder, nefes alır diye... Ama ne bir hareket vardı, ne de nefes alıyordu...
Kemal ise baygındı sanırsam, azıcık olan tıp bilgilerimle bu sonuca ulaşmıştım.

Silah sesini duyan herkes burayı aramaya başlamış, bulmuş ve doluşmuşlardı.
Bize dönen gözler, suçluymuşuz gibi bakıyordu.
Belki de öyleydim, Ulaş değil ama ben öyleydim.
Eren ile ortaktım sonuçta, Kemal'i açığa çıkaracaktık.
Belki de yakında benim de sonum Eren gibi olacaktı, hatta belki Ulaş'ında...

"Hadi gidelim..."
Kulağıma, sessiz ve sakince fısıldamıştı Ulaş.
Bunu duyacak takatim bile yoktu belki, ama Ulaş'tan güç alıyordum.

"Ne yapıcam şimdi?"
Avukat olduğu için tüm yapacaklarımı söyleyecekti.

"Çevredekiler ilk bizi gördüler, büyük ihtimalle de bizden şüphelenecekler. Bu yüzden gidip biz ifade vereceğiz, herkesten önce. Hatta şimdi de biz ihbar edeceğiz"
Mantıklı düşünemiyordum şu an ama yanımda Ulaş olduğu için çok şanslıydım.

"Baksana şuraya, çoktan geldiler bile"
Polis ışığını görmemle Ulaş'a da gösterdim.

"Gel o zaman, gidelim de olayı anlatalım"
Elimden tutup polis arabalarına doğru yürüttü beni.
Korkuyordum; olmuşlardan, olacaklardan korkuyordum.

☯︎

Olayı anlatıp gitmeyi düşünüyordum fakat kayıt altına alınması gerektiği için karakola gelmiştik.
Tüm bildiklerimizi anlatmıştık ayrı ayrı.

Koridorda ki sandalyeler de otururken Ulaş geldi.
"Bitti" dedi. Bitmişti hakikaten.
"Bundan sonra seni gerçekten korumam gerekecek... Bir süre..."
Bazen bir cümle o kadar anlamlı gelir ki, daha doğrusu o kadar güzel anlatır ki tüm olanları.
Bu cümle de öyleydi, olacakları anlatıyordu, sessiz sedasız olacakları.

Oturduğum yerden kalkıp bir süre Ulaş'a baktım.
Öylesine, dalmış gibi bir bakıştı bu. Yoruldum, bilmiyorum, çözemiyorum, anlayamıyorum bakışıydı bu.
Ve Ulaş'ta anlamıştı beni, kendine çekip sarılırken hissettim bunu.

"Teşekkür ederim"
Tek bir cümleydi. Tek cümle, tek anlam, ama iki kelime.
Biz gibiydi, tek cümle, tek anlam ama iki kelime.
Sen ve ben...

Sarılarak rica da ediyordu, teşekkür de. Ve ben de aynı şekilde.

"Telefonun nerede? Merak etmişlerdir seni"

"Şarjım bitmişti, Sena'ya vermiştim. Senin ki nerede?"

"Benim ki de babandaydı. En son babamla konuşuyordu"

"Ne yani, bildiğin böyle kaldık mı?"
İnanamıyorum, gerçekten mal gibi hissediyordum kendimi.

"Anahtarın yanında mı?"
Ne kadar saçma bir soruydu bu Ulaş?

"Hayır, çanta da kaldı. Saat kaç?"

"Bilmiyorum ama sanırım on bire geliyor"
Baya geç olmuştu demek.

İlk Ve SonuncuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin