2.0

284 37 52
                                    

Chifuyu

Takemichi evden ayrılalı yaklaşık 2 saat oluyordu. Baji hakkında araştırma yapmak için şehre dönmesi gerekmişti. Takemichi'nin olmadığı 2 saat boyunca Baji'nin başında durup bekçiliğini yapmıştım. Her ne kadar ona sakinleştirici versem de içim rahat etmemişti. Sonuçta, o bir vampirdi ve her an kendine gelip bir yaygara koparabilirdi. Ama başında beklediğim süre boyunca kılını bile kıpırdatmadan uyumaya devam etmişti. Tuhaf, diye geçirmiştim içimden. Vampirler, insan elinden çıkmış olan ilaçlara bağışıklık gösterirlerdi. Sadece birkaç saatliğine bile baygın kalmaları için onlara çok yüksek dozda uyuşturucu vermeniz gerekirdi. Ama Baji'ye çok az bir dozda verdiğim uyuşturucu etkisini tamamen göstermişti; tam 6 saat boyunca aralıksız uyumuştu.

Şimdi ise evimin salonunda karşılıklı oturuyorduk. Halinden pek memnun gibi değildi. Kollarını birleştirmişti ve yüzünde huysuz bir ifade vardı. Onun için hazırladığım portakal suyuna bile dokunmamıştı. Bu hali gözüme şirin geldiğinden dudaklarım hafifçe kıvrılmıştı. Gülüşümü gizlemek için de elimi yanağıma yasladım.

"Neye sinirlisin?"

Sorumu duyunca birkaç dakikadır kapalı tuttuğu gözlerini aralayıp bana bakmış, üzerimde fazla oyalanmadan da bakışlarını kaçırmıştı.

"Burası fazla sıcak ve karnım aç."

İçerisinin fazla sıcak olduğunu ancak o söyleyince fark etmiştim. Şömine yaklaşık 1 saattir yanıyordu. Eh, sonuçta ben vampir değil, insandım ve üşüyebiliyordum.

"Evde yiyecek pek bir şey yok. Buraya birkaç günlüğüne gelmiştim, yani yanımda fazla bir şey getirmedim. Kaldı ki gecenin bir yarısı kapıma bir vampirin dayanacağını tahmin edemezdim."

Yüzünü buruşturup kaşlarını çatmış, oturduğu koltuğa iyice gömülmüştü.

"Normal yemekten bahsetmiyorum zaten."

Kana olan açlığından bahsettiğini ilk seferde anlamıştım. Ama biraz gırgır yapmaktan zarar gelmezdi.

"Hm.. Kana olan açlığından bahsediyorsun yani. Ama sana her dakika kanımı sunamam. Dakikayı bırak, acil bir durum olmadığı sürece sunmam zaten. Yani, üzgünüm."

İfadesi yumuşarken derin bir nefes alıp kollarını çözmüş, bakışlarını kaçırmıştı.

"Neyse.. açlık sorun değil zaten. Ama şu sıcaklık gerçekten canımı sıkıyor. Ne zaman gideceğiz buradan?"

Cebimdeki telefon titreyince odağımı karşımdaki vampirden çekip telefonuma bakmıştım. 

Takemichi

"Baji Keisuke, 21 yaşında. Ortaokul sonuncu sınıftayken okulu bırakmış. Herhangi bir kariyer kaydı yok. Vampirler tarafından öldürülen insanların onunla hiçbir bağlantısı bulunmuyor. Kimseyi öldürmemiş anlaşılan."

"Ama işin farklı tarafları da var. Yüz yüze konuşmamız gerekiyor."

Telefonumu cebime atıp; şömineyi söndürmek için ayaklandım. Sönmek üzere olan közleri torbaya doldurup çöpe atmış, parmaklarıma bulaşan tozları da bir bezle temizleyip Baji'ye döndüm. Kollarını tekrar birleştirmişti ve bir bacağı seğiriyordu. Beklemekten sıkılmıştı anlaşılan. Meyve suyuna da dokunmamıştı hâlâ.

Paltomu giyerken ters bir bakış attım ona. "O meyve suyunu süs olsun diye hazırlamadım. İç onu." 

Huysuz bir mırıltı çıkartsa da lafımı ikiletmemiş, tek dikişte bitirmişti bardağı. Dudaklarını yaladığı sırada köpek dişlerine takılmıştı gözlerim. Bir vampire bile göre fazlasıyla uzundu dişleri. Ve ona yakışıyordu.

Şirin.. diye geçirdim içimden.

Gülüşümü gizlemek için arkamı dönüp paltomu giydim hızlıca.

Evden ayrılıp arabama bindiğimizde Baji'nin keyfi yerine gelmişti nihayet. Çatılı kaşlarını serbest bırakmıştı ve somurtmuyordu.

"Nereye gidiyoruz?" Yüzünde, içimi hoş eden bir gülümseme vardı. Dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Gözleri ise çok nahif bakıyordu bana. Sanki, bana fazla yoğun bakmaktan korkuyor gibiydi.

Bakışlarına bile dikkat ediyordu..

Birkaç saniye sorusuna cevap veremeyip yüzüne bakmakla kaldım. Gülüşünde takılı kalmıştım o saniyelerde.

Odağımı ondan çekebildiğimde boğazımı temizleyip önüme döndüm. "Şirkete gidiyoruz. Takemichi bizi bekliyor."

"Şirket mi yönetiyorsun?

"Hmhm.." Sorusunu onaylayan bir mırıltı çıkarıp arabayı çalıştırdım.

"Şirkette ne yapacağız peki? Daha doğrusu ben ne yapacağım?"

Onunla ne yapacağımı pek düşünmemiştim açıkçası. Yanımda kalmasına ihtiyacım yoktu ama onun bana ihtiyacını olduğunu hissetmiştim.  Ve dürüst olmak gerekirse, yanımda kalmasını istiyordum.

"Ne yapacağını orada konuşacağız."

Yağmur çiselemeye başlayınca arabanın sileceklerini çalıştırıp; radyodan klasik bir müzik açtım.

Baji'ye yandan bir bakış attığımda uykuya dalmak üzere olduğunu görmüştüm. Başını cama yaslamış, sırtını bana dönmüştü. Oturduğu yerde iyice küçülmüştü ve kollarını bedenine dolamıştı. 

Sanki.. üşüyor gibiydi?

Vampirler üşümez ki, diye geçirdim içimden. Onu uyandırmamaya özen göstererek hafifçe yanağına dokunmuş, vücut ısısının düşük olduğunu fark etmiştim. Bir vampire göre çok düşüktü hem de. 

Tuhaf..

Never Too Late | BajifuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin