Henüz daha altı yedi yaşlarındaydım. Evimizin zili babamın geldiğini haber verircesine çalmıştı.Evin zili çaldığında babamın geldiğini anlıyordum.
Babam orgeneral olduğu için evimiz üst düzey korumalarla korunuyordu. Bu yüzden evimize komşuların,hatta akrabaların bile girmesi yasaktı.
Annem hemen kapıyı açtı ve babam elinde pastane poşetiyle içeriye girdi.Yine en sevdiğim tatlıcı Hasan amcadan tatlı almıştı. Poşeti dış kapının hemen yanındaki mutfağa koyar koymaz koşup poşetin içindeki tatlıya baktım.
Poşette tarçınlı kurabiye vardı.En sevdiğim tatlıydı o zamanlar.Hemen bir tanesini ağzıma attım ve sonra bir tane daha, bir tane daha.En son babamın kolumdan sıkıca tutmasıyla duraksadım.
"Sana böyle yemek yemeği kim öğretti he!" Babamın bağırış bütün evde yankılanmıştı. Babam elimden kurabiyeyi akıp ellerime vura vura silkelemeye başlamıştı. "Al şu kozunu gözümün önünden! Bir daha bu eve kurabiye alınmayacak."
Ve bizim eve bir daha tarçınlı kurabiye alınmadı. Ben de o günden sonra bir daha yemedim zaten.
Babamın odasındaydım ve yaklaşık yedi dakikadır konuşmadan oturuyorduk.
"Şimdi,annenin yanına gidiyorsun. Kıyafetlerin, her şeyin hazır." Dedi babam.Benden her şeyi açıklamamı istemeyecek miydi? Neden hiçbir şey demeden gönderiyordu?Hiçbir şey demeden odadan çıktım ve Koridorda yürümeye başladım. Odama çıktığımda benim için hazırlanmış valizi ve üzerindeki uçak biletini gördüm. Çanakkale'ye iki kişilik bilet. Tek başıma değil miydim? Başka kim geliyordu?
Ben bunları düşünürken odamın kapısı açıldı ve İrem içeriye lacivert valiziyle girdi. Babam İrem için de bilet almıştı. Onun bana iyi geleceğini biliyordu.
"Hadi hayatım gidelim ve Hande hanımı biraz rahatsız edelim değil mi?" İrem yine neşeli ve bir o kadar da mutluydu. Gülümsedim ve kıyafetlerimi değiştirmek için lavaboya gittim. Hava soğuk olduğu için üzerime beyaz bir kazak, gri bir pantalon giyindim ve üzerime krem rengi yün bir hırka giyinip çıktım.
Umarım bu içimdeki sıkıntıyı kimseye çaktırmazdım. Annem anlayacak olursa bu işin peşini bırakmazdı. İrem öğrenecek olursa, işte o zaman asıl savaş başlardı.
Pantolonumu iyice ayaklarıma doğru çektim çünkü bacaklarımdaki yara izlerini görsünler istemiyordum. Annem bu izleri de görürse nedenini sorgulardı. Babamdan nefret etmesini istemiyordum.
İki kız odadan çıktık ve tesisin kapısına kadar yürüdük. "Hazır mısın?" Diye sordum İrem'e. Evet anlamında başını salladı benim arabama doğru yürüdük. Babam Arda'nın bizi bırakabileceğini söylemişti ama şu an kimseyi boşa yormak istemiyordum.