Lanet olası sıkıcı günler geçmek bilmiyordu. Ne istediğimi,ne olduğmu,neden olduğumu bilmezken hayata alışmıştım. Bu nasıl mı oldu? Bunu bende bilmiyorum.
Yaklaşık 19 senedir kullanılan,boyası defalarca değiştirilmiş,bazı bölgeleri kazınmış olan duvarları ile küçük bir kulubeyi andıran evde oturuyordum. Küçüktü,ancak benim için anıları büyüktü. Mesela şu odada ben doğmuşum. Şurada annem ölmüş. Babam beni şurada dövmüştü... Belki kötü anılar,ama bunlar benim yaşamam içim destek. Annem küçük yaşta öldü. Babam annem öldükten sonra beni burada bırakıp Hollandalı zengin bir kadınla evlendi. Kendi geçimimi sağlayabiliyordum. Arada akrabalarım dediğim entektüel insanlardan bir parça şeyler geliyordu. Duygusal desteğe ihtiyacım vardı. Ancak,bunu daha önce hiç görmedim.
Küçüklüğümden beri içine kapanık biriyim. Annem öldüğünde ve babam gittiğinde tamamen içime kapandım. Bir insanla konuşmayalı çok oldu. Konuştuğum tek şey boyası eskimiş,kırık dökük duvardı.
Yaz tatili henüz 1 hafta önce bitmişti. Hayatımda hiç okulun ilk gününü tek başıma geçirmemiştim. Ne kadar büyük olsamda annem her zaman yanımda olurdu. Burnumun sızladığını,kirpiklerimin ağırlaitığını hissettiğimde derince iç çekip yatağımdan kalktım. Yatak dediğime bakmayın. Burası hem salon,hem yayak odası hem de mutfak. Bir tuvalet ayrıydı. Esnerken aynaya yaklaştım. Kendimi süzdüm. Kahve saçlar,açık renkli bir göz rengi. Kısa boy,küçük bir burun,siyah göz altları,soluk bir cilt ve kuru dudaklar. Üstümdeki yırtık şort ve tişorte bakmaya gerek duymadım.
Ayaklarımı rutubetten nemlenmiş tabanda sürükleyerek mutfak dediğim bölgeye geldim. Küçük-eski mayasa yerleşip bir parça ekmek ve peyniri yemeye çalıştım. Peymir ekmek diye "fakir bu" demeyin. Tamam fakirim biraz. Ama bakın,ben su bile içemiyorum.
Burnuma annemin sevgiyle yaptığı tostların kokusu geliyordu. Yanık kısımlarını çok severdi......
Dışarı çıktım. Yanıma biraz para alıp en sevdiğim kafeye gittim. Burayı seviyorum. Çünkü henüz bir aileyken hep buraya gelirdik.
"Hey! Nero!"
Bu,Sunshine? Hiç birşey söylemeden ona baktım. Normalde gülümserdim. Ama uzun zamandır gülümsemiyordum.
"Nereye?"
"Namata'ya"
"Oh güzel! Birlike gidelim"
Sarı uzun saçları ve maviye bakan güzel tatlı gözleri vardı. Benim aksime dünyanın en mutlu insanıydı. Üzerinde beyaz gömlek, siyah kıravat,siyah hırka. Altında,siyah etek ve çizgili çoraplar vardı. Benim ise siyah kravat,kolları sıvalı ayriyetten kırışık gömlek,siyah etek vardı. Bide eski siyah konverslerim.Kafeye geldiğimizde Sunshine bana kapıyı açtı. Bende içeri girdim. Normal olarak tabii. Sunshine hayatımda-hala yaşıyan- en değerli kişiydi. Ailem gittikten sonra,o hep bana teselli oldu. Aslında o bana hep duyusal destek verdi...Onu seviyordum. Gerçekten.
"Mara! İki kahve lütfen!"
"Hemen geliyor Sunshine"
Sunshine gülümsedi. Bense çoktan masaya yerleşmiştim. Kafamı masaya dayayıp uyuklamaya başladım. Sunshine heyecanla"Nero! Bak işte o çocuk!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
★ UNDRAVEL GHOUL ★
Random• Bak,ben normal bir kızdım tamam mı? • Yanlızdım, • Mutsudum, • İstiyordum, -Ancak benim istediğim bu değildi. NERO ★