Korkar mı insan kendi zihninden?
Ben korkuyorum...
Gözlerimi kapattığım anda zihnimde her şey değişiyor; insanlar kuklalarım, dünya ise sahnem oluyor. Her şey kusursuz işliyor ve tek bir hata dahi olmuyor.
Tüm dileklerim tek tek gerçekleşiyor.
Bir tanesi hariç.
Annem dönmüyor. Kardeşimi buluyorum, babamı buluyorum ama annem gelmiyor.
Canı hala yanıyor mu merak ediyorum, acaba hala çığlık atıyor mu?
Onunla ilgili tek net anım o korkunç gün, silemiyorum onu zihnimden. Zihnim bir duvar ve her gün o duvarı temizlemeye çalışıyorum, ama o korkunç günün anıları öyle kirletmiş ki orayı, temizlenmiyor. Bir daha asla eskisi gibi olamayacak. Duvar rengarenkti, şimdi siyah, tıpkı şimdilerde bir şeyler hissedememem gibi.
Ne kadar tuhaf değil mi, hep istemediğimiz şeyleri hatırlamamız. Oysa unutmak istediğimiz o kadar çok anımız var ki. Hatırlamak istediklerimin neler olduğunu bile hatırlayamayacak kadar unutmuşum. Aslında unutup unutmadığımı bile bilmiyorum, hayaller gerçeklerle fazla karışıyor bazen.
Hayallerin rengi olur mu? Benimkiler siyah. Eskiden renkliydi, duvar kirlenmeden önce. Annemin sarı saçları, babamın renkli gözleri... Hepsi.
SİYAH SİYAH SİYAH.
Sabah Duru tarafından uyandırılmış, aceleyle giyinmiş, apar topar kahvaltı etmiş ve arabaya bindirilmiştim.
Gece Eylül'ü beş veya altı kez daha aramama rağmen açmamış olması beni iyice germişti. En sonunda uyuyakalmıştım, zaten birkaç saat sonra Duru beni uyandırmıştı.
Yine aynı arabaya binmiş gidiyorduk. Arabayı Ayaz sürüyordu, Duru onun yanındaydı ve Doruk'la ben arkadaydık.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Dünkü yolculuğun aksine, ortam bu kez gergin değildi.
"Biraz şehirde dolaşacağız, kafe, bar AVM falan." dedi Doruk. İlgimi çekmişti ama şaşırmıştım da. Tek kaşımı kaldırarak sordum: " Neden kardeşimi bulmak yerine sabahın köründe aceleyle kalkıp eğlenmeye gidiyoruz?"
Ayaz'dan yanıt gecikmedi : "Dikkat çekmememiz gerekiyor, buraya bir şeyler araştırmaya değil de eğlenmeye geldiğimizi sanmalılar."
"Onlar kim?"
Üçü aynı anda cevap verdiler. "Boş ver."
Kırılmıştım, kaşlarımı çattım ve hırçınca "Bana bir şeyler anlatmazsanız size yardım edemem." dedim. Doruk, "Senin birine bir şeyler anlatman riskini göze alamayız" deyince iyice sinirlendim ve aklıma geleni bağırarak söylemeye başladım.
"Bu da ne demek? Öteceğimi mi düşünüyorsunuz? Sizce be-"
Doruk, kendine özgü bir soğukkanlılıkla yavaşça bana doğru döndü. Buz mavisi gözleri, nefret ve bıkkınlıkla harmanlanmış bir ışıkla parlıyordu. Bir şey söylemek için ağzını açtı, sonra aceleyle kapattı. Ne söyleyecekse son anda vazgeçmişti ve bu beni daha da meraklandırmıştı.
Sustum ve olabilecek en masum yüz ifadesine bürünerek, Doruk'un gözlerinin içine baktım. O ise gözlerini benim üzerimden çekip kafasını sağa çevirdi ve camdan dışarıyı izlemeye koyuldu. Derin bir nefes aldım ve Duru'ya döndüm. Anlatırsa o anlatırdı.
Ben beklentiyle ona bakarken, ne demek istediğimi anlamış olacak ki konuşmaya başladı.
"Bize bir güvence ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHNE (#Wattys2015)
Fiksi RemajaDoğru sandıklarımız aslında bir yalan, ve yanlış bildiklerimiz aslında gerçeğin ta kendisiydi. O kadar çok hayal kurmuştuk ki, gerçeğin ne olduğunu ayırt edemiyorduk. "Artık hayal kurmuyorum, yıkılmaları canımı yakıyor." Bu bir masal değil, bir den...