Multimedya: Botanik bahçesi
Şarkı: Palace- Head Above The Water
[ Bölüm On Beş: Bulutlar ]
Su bulunduğum yerde öylesine bir akıntıya sebep olmuştu ki, metal vanayı çevirmemle büyük bir gürültü kopmuş, tüm o örümcek olarak adlandırdığım tankerler, kırkayak olarak gördüğüm borular parçalanmış, içindeki her şeyi dışarı kusmuştu: Tonlarca su.
Su, sanki ona ait olduğumu hatırlatarak beni aşağı çekiyor, burun deliklerime, gözlerime ve ağzıma giriyordu. Tünel gibi bir yerde olduğumu tahmin etmekle beraber yüzüm nefes almak istercesine yukarı çıkıyor, gözlerim başımın üzerindeki boruları net bir şekilde göremiyor, ellerimse tutunmaya çalıştıkça başarısız oluyordu. Kendimi bu akıntıya karşı bıraksam şeklimi tamamen kaybedecek, yüzde yüz sudan oluştuğumu kanıtlayacaktım.
Soğuk suyun bedenime yaptığı dokunuşlar karşısında titriyor, tüylerim diken diken olurken üşüyordum. Şırıngalı adamın nereye gittiğini, ölüp ölmediğini veya benim gibi çırpınıp çırpınamadığını da bilemiyordum, ama öylesine korkuyordum ki kafamdan her türlü ihtimal geçiyordu.
Nefes alma fırsatım olmaksızın aşağı doğru çekildiğimi hissettiğimde, adamın bacağıma adeta bir ahtapot gibi yapıştığını anlayabildim. O kadar ani bir şekilde dibe batmıştım ki, tek ayağım az önce üzerinde durduğum metal zemine geri vurdu ve acı içinde ağzımı açtığımda sular vakit kaybetmeden vücudumdaki boşlukları doldurdu.
Başım dönüyor, tam olarak neyle uğraştığımı anlayamadığım gibi bilincimin kapanmaya başladığını hissediyordum. Sular etrafımda dans ederken sivri bir şey gözümün önüne geliyor, küçükken annemin iğne iplik kutusunu karıştırdığım zamanlar aklımda uçuşuyordu; hiçbir zaman iğnelere dokunmama izin vermemişti annem.
"Ah, Ecrin," demiş ve devam etmişti: "Sadece sen, göremeyecek kadar körsün."
Her zaman kördüm; bunu annem bana sıklıkla söylerdi. İğnelerle uğraşırsam kanayacağımı belirtirdi; canımın acıyacağını bilirdi daima. Yumuşak ses tonu onu her zaman haklı çıkarmış, ancak bugün yanıltmıştı annemi. Zira kör değildim, her ne kadar bu karanlıkta doğru dürüst bir şey göremesem de önümdeki fırsatı değerlendirip analiz edebiliyordum.
Hava, tıpkı bir uyuşturucu gibi beni doldurduğunda gözlerim sulanmaya, ayaklarımdaki uyuşukluk ise hükmünü sürdürmeye devam ediyordu. Boğazım, içerisinde biriken safra yüzünden yanıyor, kusarsam dağılacağımı biliyordum; kasıyordum kendimi, bütün bedenimi tutuyor ve irademi sağlamaya çalışıyordum.
Yeniden aşağıya doğru çekildiğimi omuzlarıma yapılan baskı tarafından anlayabilmiş, bir çeşit akıntıya kapılmıştım. Burun deliklerimden baloncuklar yüzeye doğru yükselirken suyun altına bakmamaya çalışıyor, üstüme çöken canlının bedenime güçlü bir baskı uygulamasına karşı direnç göstermeyi deniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOKSAN | ✓
Mistero / ThrillerO, bir kraliçeydi; hayran kaldığım ancak asla ulaşamadığım. Güzeller güzeli, fakat acımasız olan, beni gidişiyle noksan bırakandı. Wattys 2016 "Çığır Açanlar" Kategorisi Kazananı 🍁 NOKSAN, serinin ilk hikâyesidir. İkinci hikâ...