Şarkı=> Something in the way (yolda engel var) Bölümle uyuyor gibi gibi...
✨✨✨
Ben kılıcı karnına saplayıp çıkardığımda akan kanın kırmızı olduğuna emindim yoksa gözüme çarpardı değil mi? Ki o zaman, daha yağ lambası kırılmamıştı yani şu andan daha aydınlık bir ortam vardı.
Havayı muhtemelen mide kaldıracak bir kokuyla karşılaşmayı bekleyerek içime çektim ama hiç garip bir şey ile karşılaşmadım. Kabul etmek istemesem de sarsılmış bir durumdaydım. Böyle bir şeyi planlamadığımdan ve cevapsız kalan sorulardan dolayı elim ayağıma dolaşmıştı.
Bir süredir sesi çıkmayan Ares'e baktım. Hırıltı bir nefesle gölgeler ile loşluğun arasında duruyordu. Elimi hafifçe tahta döşemelere vurarak onu yanıma çağırdım. Yanıma gelirken ön bacağının birisinin üstüne basamadığını fark ettim. Nefesi normalden hırıltılı ve hatta daha derindi. Yanıma ulaştığında kaşlarım çatık halde ona baktım. Çok derin olduğunu düşündüğüm yarasına rağmen -buraya gelirken arkasında birkaç damla kan bırakmıştı- loş ışıkta parlayan siyah tüyleri ve ince tüy tabakasının altından belli olan kasları ile hala asil bir askeri oynuyordu.
Oturmasını emrettim. Emir sözcükleri ile arası hiçbir zaman iyi olmamıştı ama bu sefer sanki bunu bekliyormuş gibi -nadiren yaptığı gibi- öldürdüğüm cesedin yanına çökmüş olan bana doğru yaslanırcasına oturdu. Elimi uzattığımda yaralı ön ayağını elime bıraktı ve sanki o yaraya yaptığı bir yaramazlık sonucu sahip olmuş gibi başını çevirdi. İncelediğim kadarıyla bir bıçakla açılmış gibi keskindi. Bu yarayı önümde yatan adamın neresine sakladığını bilmediğim bıçağı ile yaptığına emindim ve sonra Ares'in köşeye sinmesine sebep olmuştu. Belki de ona kanatlarını göstermişti ya da Ares hayvan içgüdüleri ile ondan uzaklaşmıştı. Ne olursa olsun bu yarayı onun yüzünden almıştı. Bu yüzden bir kez daha önümde yatan cesetten dolayı suçluluk hissetmiyor oluşuma sevindim.
Ares hâlâ bakışlarını uzağa doğru çeviriyordu.
"Bu senin sorunun değil," derken ayağını bırakmıştım ve hafifçe başını okşuyordum. "Aferin, oğluma!" diye de ekledim.
Yerdeki cesetten kurtulmalıydım. Bayan Mei'nin evde olması elimi kolumu bağlasa da o olmasa ne yapabilecektim ki? Trumanler güçlüydü, nüfuzları vardı ve istesem de kimse bu suça ortak olmazdı. Başım belaya girerdi. Evden bir cesedi çıkarıp da gömmek için şehir dışındaki mezarlığa kadar dikkat çekmeden taşıyamazdım. Olmazdı.
Çöktüğüm yerden sanki zorla yataktan soğuk havaya çıkarılıyormuşçasına bir isteksizlikle kalktım.
Masadaki şamdanlardan üç tane küçük muma sahip olanı kavradım. Kapıya doğru gittim hızlı ve emin adımlarla. Derin bir nefes alarak açtım buradan sadece dış kapının koridoru, dış kapı ve ilk kapılar görünüyordu. Bayan Mei'nin yukarıdan gelen seslere karşılık aklında oluşabilecek şüpheleri götürmeliydim ve ona gerçekten ihtiyacım vardı.
Aynı hızla ve adımlarla karşı odaya girdim. Askılığın arkasında duran genelde kullanmadığım boy aynasına ulaşmak için askılığı kenara itekledim. Yırtık tül perdenin gizlediği pencerenin arka tarafı ne kadar bir soylunun büyük ve uçsuz gibi görünen bahçesine açılıyor da olsa tül perdenin arkasındaki kalın perdeyi çekiştirerek ay ışığını ve herhangi birinin görmesini de engelledim ve kendime daha mahrem bir alan yarattım.
Şamdanları pantolonumun dizlerine yakın yerlerde ve el bileklerimin yakın yerlerinin görüneceği şekilde tutarak gezdirdim. Elimdeki şamdanı gezdirerek çabuklukla tüm vücudumdaki kıyafeti taradım. Kıyafetleri değiştirmek ve düzgün görünmelerini sağlamak için bile zamanım yoktu. Herhangi bir göze batan leke olmadığına kanaat getirince kapıda beni bekleyen Ares'i yanına doğru giderek gözlerinin rengindeki -buz mavisi- tasmayı merdivenlere doğru çekiştirdim. Aşağı inerken söyleyeceğim şeyleri az çok kafamda tasarlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANATLARIN RUHU
ФэнтезиHer hikaye bir intikam yolcuğuyla başlardı. Karakter zarar görürdü, gururu ezilirdi ve bazen de kaçardı. Dünya'nın hikayesi ise intikam almasıyla başlıyor. Plan işleme kondu ve uygulandı. Sadece önünde bir pürüz var. Bu pürüz sırtında katran karası...