İki sene sonra
Kürsüde ders anlatan hocanın dediklerinden önemli bulduğumu defterime tekrardan not ettim. Burnum üzerindeki gözlüğü iteklerken önüme gelen saçı geri çekmeye fazlasıyla üşenmiştim. Dört saattir, sadece on dakikalık ara verdiğimiz ders beni epey yormuştu. Eğer Akay bana üniversitenin ne kadar zor olduğundan, özellikle de bu bölümün ne kadar zor olduğundan bahsetseydi sanırım en başından lise terk bir kız olarak hayatıma devam ederdim.
Tabii, sadece şaka. "Çok yorulmuş gibisin Hanzade." dedi hoca gözlerimin içine bakarak. Gülümsedim. "Sadece benim yorulmadığıma emin olabilirsiniz hocam." Gülümsedi. Ardından dört saattir farklı farklı sayfalar gösteren emektar projektörü kapattı. Bu hocanın dersin bittiğini gösteren hareketiydi. Rahatlamış bir nefes dudaklarım arasından çıktığında önümdeki defteri hızlıca kapattım. Not almaktan ağrıyan parmaklarımı rahatlatmak adına çekiştirdim. Ardından masanın üzerindeki her şeyi çantama doldurmaya başlamıştım.
Önüme düşen gölge ile başımı kaldırdım. Kağan gözlerimin içine gülümseyerek bakarken ardındaki Özden kollarını bağlamış ona bakıyordu. Hafif belirginleşmeye başlayan karnı ve beraberinde başına taktığı bandana ona ayrı bir hava katıyordu. Tatlı gözüküyordu fakat bunu dillendirdiğim zaman çirkefleşmeye başlıyordu. Hamile olduğu için ona yaranmaya çalıştığımızı zırvalayıp duruyordu. Bu yüzden ona pek fazla iltifat etmemeye dikkat ediyordum, her şeyi götünden anlamaya çok müsait bir tip haline gelmeye başlamıştı. "Gidiyor muyuz yemeğe?" dedi bir heyecanla. Başımı hafifçe onaylar bir şekilde salladım. Telefonumu cebimden çıkardıktan sonra Akay'ın iki cevapsız aramasının üzerine tıklayıp onu geri aradım.
Açtığı anda konuşmama izin vermedi. "Derste olduğun tamamen aklımdan çıkmış, özür dilerim." dedi hızlı hızlı. Gülümsedim. Karşımdaki ikili sırıtmış bana bakıyordu. Bir nefes verip onlara göz devirdim. "Sorun değil, telefonum sessizde zaten." dediğimde rahatlamış bir nefes verdi. Bir kapı kapanma sesi duydum. Arabasından inmiş olmalıydı. Tamamen toparlandığımda çantamı aldım, kafam ile dışarıyı işaret ettim. Kağan ve Özden önden gittiler. "Okulun önündeyim ben." dedi. Onaylar bir mırıltı çıkardım. Yemeğe çıkacaktık, arkadaş arasında tamamen eğlenceye dayalı bir yemek olacaktı. Oyunlar oynayacak ve sohbetler edecektik. Tıpkı eskiden olduğu gibi.
"Tamam geliyoruz bizde şimdi." Öksürdü. Merdivenleri hızlı hızlı inerken homurdanmasını duydum. "Geliyoruz ne kızım ya." dedi ağzının içinden. "Ben tek başıma seni alıp götüremeyecek miyim?" Kıkırdadım. Okuldan tamamen çıktığımda yüzümde bir sırıtış vardı. Sadece alay ettiğini biliyordum. Bu günü arkadaşlarımızla geçireceğimizi elbette ki biliyordu. "Maalesef." dedim gülüşüm arasından. Birkaç dakika içinde orada olacağımı söyleyerek telefonu kapattığımızda ellerimi ceplerime yerleştirip Kağan ve Özden'e yetişmeye çalıştım. Dışarı çıktığımda, okulun önünde bekleyen sevgilimi rahatlıkla bulmuştum.
Akay'ın yanına doğru hızlıca ilerledim. Elleri belime dolanırken başını boynuma gömdü ve kokumu derince içine çekti. Ayrıldığımızda gülümsedi. Saçlarım arasındaki kalemi çekip alırken, uzun zamandır kestirmediğim saçlarım omuzlarıma doğru dökülmüştü. "Sen açıkta okumaya devam mı etsen?" dedi boğuk bir ses ile. Kaşlarım havalandı. Kızgın gözlerle gözlerinin içine odaklanmışken o sırıtmaya devam ediyordu. "Akay." dedim uyarır gibi. Çocukça omuz silkti. "Kızım ne yapayım? Özlüyorum. Sevgilimi de özleyemeyeceksem yok artık!"
"Özleyebilirsin." Parmaklarım gömleğinin yakalarında dolaştı. "Okul yokken sürekli beraberiz zaten. Hem çok görürsen bıkarız birbirimizden, sonra bir bakmışsın ayrılmışız falan. Yok olmaz." Akay kaşlarını çatarken ben alayla sırıtmıştım. Sadece dalga geçiyordum. Zamanında da çok görüşmüştük, o zamanlar benden bıkmadıysa, şimdi hiç bıkmazdı. "Ne bıkması Alkım? Senden bıkmam ben." dedi. Belimdeki ellerini kaydırdı, dudaklarım üzerine hafif bir buse kondurduktan sonra tamamen ayrılıp arabaya geçmiştik.
"Sanırsın aylarca ayrı kaldılar." diye alayla homurdandı Kağan. Sevgilisi koluna yumruk atarken ben sadece göz devirmekle yetindim. Kemerimi taktım, Akay da arabayı çalıştırdığında yola koyulmuştuk. Hava epey karanlık olmaya başlamıştı, saat neredeyse yediye yaklaşıyordu. Akay arabayı sürmeye devam ederken bende başımı koyup birkaç dakikamı kestirmeye ayırdım.
On veya on beş dakika ancak uyuyabilmiştim. Restcafenin parlayan tablosunu gördüm, gülümsemem yüzüme yerleşti. Henüz gece yarısı olmadığı için partili hali başlamamıştı. Hafif bir müzik kafeyi dolduruyordu. Akay elini elime kenetlerken içeriye geçtik. Her zamanki gibi cam kenarındaki üçüncü masaya doğru ilerledik. Oturacakken beni engelleyen Akay olmuştu. "Terasa çıkalım mı?" Kaşlarım çatıldı, niye olduğunu anlamasam da kabul ettim. Onunla beraber terasa doğru ilerlerken heyecanını sıktığı elimden anlayabiliyordum. Her ne kadar ne olduğunu anlayamasam da ses etmeden oturduğu masaya oturdum ve cebimdeki bir dalı çıkardım.
Sigaramı çıkarıp yaktım. O karşıma oturmuş beni izlerken ona kısık gözlerle bakıyorum. "Alkım." dedi heyecanlı bir şekilde. "Hiç evleneceğimiz günün hayalini kurdun mu?" Sorusu ile ufak bir afallama yaşadım. Kaşlarım havalandı. Gözlerinden akan meraka karşılık gülümsemiştim. "Sade bir nikah sadece." diyerek merakının bir balon misali patlamasını sağlamıştım. Daha farklı veya büyük bir şey bekliyor olabilirdi, fakat ben pek öyle şeylerin insanı değildim. "Abartıya da gerek yok hatta. Sadece arkadaşlarım ve ailem yeter bana." Gülümsedi. Masa üzerindeki elimi kavradığında dudaklarının üzerine götürmüş ve öpmüştü. "Ne zaman peki?" dedi. Anlamamıştım. "Ne zaman evlenmek istersin? Bu gün, yarın veya okulun bitince. Herhangi bir gün söyle." Gülümsedim.
"Okumam evlenmeme engel değil." dedim. Duruşunu dikleştirirken hafifçe eğilip bana gözlerini kısarak baktı. "Kızım neden duruyoruz biz o zaman?" dedi sinirliymiş gibi çıkan alaycı sesiyle. Göz devirdim. Arkama yaslanıp bacak bacak üstüne attım. Parmağıma saçlarımı dolarken yalancı bir küstah tavır ile ona üstten bir şekilde baktım. "E bir Hanzade'yle evlenmek pek kolay değil." Kendimi tutamayıp güldüm. Ardından saçma tavrımı bozup düzgün bir şekilde oturmuştum. "Şaka tabii." dedim. Akay da bana gülmüştü. "Yani. Bir teklif almadığım için bende neden durduğumuzu bilmiyorum. Sen neden duruyorsun?"
"Ne bileyim." Olduğu yerde, düşünür gibiydi. "İstemeyeceksin sanıyordum. Belki henüz küçük olduğunu düşünürsün? Aklımda bir ton şey dolandı."
"Korkak."
Güldü. Kıstığı mavi gözleriyle bana doğru eğildi. Tekrar ve tekrar omuz silkmeye devam ederken bende gülmeye başlamıştım. Alaycı mavi gözlerle bana bakıyordu, karşımdaki sandalyeden kalkıp yanımdaki sandalyeye bir çırpıda oturduktan sonra beni kolları arasına almıştı.
Huzurla başımı göğsüne yasladım. Artık burnumun alıştığı kokusunu içime derince çektim. Sigaramı küllüğe bırakıp kollarımı ona sararken içime bir rahatlık dolmuştu. Son iki yılımın güzelliğini anlatmama gerek var mıydı bilmiyorum. İlk bir buçuk yılım arı gibi ders çalışmakla geçmişti, ara ara Balın'a Barkın konusunda yardımcı olmuştum. Son birkaç aydır ise üniversiteye yeni yeni alışıyordum. Puanımın yettiği ve istediğim mesleklerden birisi olan Veterinerliği seçmiştim. Alışmak pek kolay olmasa da, bir şekilde idare ediyordum en azından. Diğer yandan ise Akay ile ilişkimiz göründüğü gibi süperdi ve anladığım kadarıyla evliliğe doğru yol alıyordu. Uğur ve Balın'ın ilişkileri güzel ilerliyordu, bizim yardımlarımızla hem okuyorlar hem de oğullarına bakıyorlardı. Aileleriyle araları düzelmiş, her şey düzelmişti.
Emir ve Zeynep hala nişanlı da olsalar birkaç gün sonra düğünleri vardı. Zeynep iki yıldır haklı olarak Emir'in başının etini yemişti fakat Emir bir türlü kendini toparlayamadığı için düğün tarihleri sürekli uzamıştı. Önce kendi şirketini kurmak için zaman istemişti, bir yıldan kısa bir sürede şirketi batsa da o pes etmeyerek geçtiğimiz zamanlarda yeni bir tane kurmuştu. Bu seferki diğerine göre daha iyiydi. Bunun için babamdan bir miktar borç alması gerekse de şuan işleri iyiye gidiyordu. En sonunda ise daha fazla yaşlanmadan evlenmesi gerektiğinin farkına varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Restcafe
Teen Fiction"Yazmaman gerektiğini düşünüyorum hala." "Ben yazmak istiyorum." dedim emin bir şekilde. Omuz silkti. "Madem öyle." Mesajlaşma uygulamasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Birkaç bir şey yazdı ve bana sormadan gönderdi. "Afili bir başlangıç olsun...