Bölüm şarkısı : Zülfü Livaneli - Yiğidim Aslanım
*
Hikayemizin daha geniş bir kitleye ulaşması için desteğinize ihtiyacım var. Lütfen beğenmeyi, yorum yapmayı ve askeri kurgu seven arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın :)
*
OLCAY
Zamanın nabza benzeyen bir yanı vardı. Parmaklarınızın arasına aldığınızda akrep ve yelkovanın her atışını hissederdiniz. Sonrasında ise varlığından bile bi haber olurdunuz. O sessizce atmaya devam ederdi, siz ise akıp giden hayata ayak uydurmaya...
Annem kendine geldiğinden beri zaman daha kolay akıyordu. Öyle ki güneş yavaşça uykuya dalarken gece onun yerine nöbete hazırlanmış gibi gökyüzüne atılmıştı. Saatler önce hayran olduğum renk cümbüşü, kara geceye karışmıştı. Yine de şehrin ışıkları pencerenin ötesindeki manzarayı izlenebilir kılıyordu.
"Ben çıkıyorum."
Son derece sakin, sinek uçsa kanat sesi duyulacak kadar sessiz olan hastane odasında ruhani bir ses yankılandı. Mümkün olduğunca sessiz bir şekilde Aygül'e doğru döndüm. Annemi kontrol ediyordu. Yorgun savaşçımızın uykusunu bölmek istemediği her halinden belliydi. Ardından gözleri Doğukan'la beni taradı.
"Sizin evden istediğiniz bir şey var mı?"
Apar topar geldikleri hastanede, annemi rahat ettirecek hiçbir şey yoktu. Pijaması dahi hastane önlüğüydü. Odada eksikler çoktu. Burada birkaç gün geçirilecekse en azından daha yaşanabilir kılınmalıydı. Fakat bunu sağlayacak kişi, özellikle de bu saatte, küçüğüm değildi.
"Sen otur. Ben giderim."
Düşüncelerimi okumuş gibi ayaklanan Doğukan, koltuğundan fırlamak konusunda ustalaşmış görünüyordu. Her zamanki gibi beni kale alma gereği duymadı. Şaşırmamıştım. Geldiğimden beri varlığımı umursadığı an bir elin parmaklarını geçmemişti. "Sen ne alınacağını bilmezsin." Aygül itiraz eden bir hareketle onu yerine geri oturttu.
"Merak etme ben halledeceğim her şeyi."
Doğukan kalkmak için tekrar hamle yapacak oldu. Aygül, abisinin omuzlarındaki ellerine daha çok güç verdi ve olduğu yere mıhladı. Hangi ara bizi dizginleyecek kadar büyümüştü bu kız? İkisinin bakışmalarının arasına "Geç oldu Aygül," diyerek girdim. Sert bakışlarını benden esirgemeyen Doğukan, 'Sen Karışma' dercesine haykırıyordu. Haklıydı. Bu, küçük kız kardeşimiz doğduğundan beri koyduğumuz tek kuraldı. Ona, o an için kim ağabeylik yapıyorsa, konuşma hakkı sadece ona aitti. İkisi arasındaki muhabbete dâhil olmakla, bu kuralımızı çiğnemiştim. Oysaki Aygül'ün benim sözümden çıkmayacağını bildiğimden dolayı sadece bu muhabbetin uzamasını engellemek istemiştim.
"Ağabeyin haklı."
Sesimin annemin üzerinde uyandırıcı bir etkisi olduğuna inanıyordum. Bu nedenle saatlerdir ağzımı bıçak açmamıştım. Konuşmam gereken şu anda ise, fısıltıdan farksız üç kelime kullanmıştım. Kendi sesimi ben bile zor duymuşken, annem bağırmışçasına derin uykusundan uyanmıştı ve bu en son istediğim şeydi.
"Anne?"
Aygül, hala gözleri kapalı olan annemin başucuna gitti. Soluk alışverişleri bile uyanan kadın gözlerini açmamakta ısrarcıydı. Gerçekten yorgun olmalıydı. Ellerini annemin yüzünde sallayan kız, ardından bize doğru baktı. "Acaba rüyasında mı konuştu?" Tedbirli davranarak sanki bir sırrı paylaşır gibi sesini alçaltmıştı. Doğukan bilmediğini belli edercesine omuzlarını silkeledi. Bense ihtimaller arasındaki sessizlikte, uyandırırım endişesiyle tek bir hamlede dahi bulunamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHADET
General FictionBu hikaye gerçek kişiler, olaylar ve mekanlar içermektedir. Mesleki gizlilikten ötürü isimlerde ufak kelime oyunları yapılmıştır. Lütfen okurken sadece kurgu gözüyle değil, yaşanmış olay örgüsüne bakın. Hikayenin çıkış noktası ilk bölümdedir. Keyifl...