Poyraz duvarın önünde diz çöktü. Diz çökünce bile, 1,50 olan arkadaşım Pınar'la kapışabilecek boydaydı. Duvar ise sıradan, taştan yapılma bir duvardı. Poyraz yumruğunu kaldırdı ve anlamadığım şekilde duvarı tıklattı. Az sonra beni havaya sıçratarak duvarın arkasından bir ses geldi. "Parola?
"Bomonti," dedi Poyraz, sonra duvar açıldı. Bir duvar tam olarak nasıl açılabilirdi? Görünüşe göre bir insanın kafasını eğerek sığabileceği büyüklükte dikdörtgen bir parçası, otomatik olarak kalkıyor ve sol tarafa çekilebiliyordu. Benim duvar sandığım yer aslında bir kapaktı ve dışarıdan hiç belli olmuyordu.
Kapağı içeriden açan adam Poyraz'la selamlaşıp uzaklaştı. Poyraz bana bakıp, "Gel," dedi. Tepkim komiğine gitmiş gibi hafifçe sırıtıyordu. Poyraz sonunda 1,90 olduğuna karar verdiğim boyu ile eğilerek zar zor içeri geçti. Arkasından bir an için boş boş baktıktan sonra peşinden gittim. Önümde yeraltına uzanan merdivenler vardı. Bu olay gittikçe ilginçleşiyordu.
Yine taştan yapılmış, yer yer dizilmiş turuncu ışıklarla aydınlanan merdivenlerden Poyraz'ın siyah kafasını takip ederek indim. Son merdivende ayağım takıldığında kollarımı sallayarak öne doğru düşmeye giriştim. Poyraz hızla bana döndü ve yere düşmeden önce kolumdan yakalayıp doğrulttu. Gerçekten gına gelmiş gibi bir ifade vardı suratında. "Bir işi de düzgün yapamaz mısın?" dediğinde ters ters, elinden kolumu çekerek kurtuldum ve ona burnumu kıvırdım.
Sağıma soluma baktığımda, merdivenlerin bir bara açıldığını olduğunu gördüm. Ama daha önce gittiğim barlar gibi değildi burası. Arka planda kışkırtıcı bir müzik çalıyor, işadamları olabilecek takım elbiseli insanlar kadeh tokuşturup kahkaha atıyor, sağda solda neredeyse bir şey giymemiş kızlar yürüyor ve masalarla ilgileniyorlardı. Ben birbirlerinin içine düşerek öpüşen çifte şoke olmuş halde bakarken, Poyraz beni kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Bar kısmının önüne geldiğimizde ise, beni içeri götürüp barmenin yanına soktu.
"Tarık, bu benimki, sana emanet," dedi düz bir sesle. Uzun saçları arkadan bağlı olan Tarık kafasını sallayıp bana bir sandalye çekti. Sessizce sandalyeye oturdum ve 'benimki' kelimesini düşünerek Tarık'ın siparişleri hazırlamasını izledim. Barın önünde bekleyen herkesin içkilerini verdikten sonra bir sandalye çekerek karşıma oturdu. "Ne zamandır berabersiniz Poyraz'la?" diye sordu. Yavaş, tane tane bir konuşması ve uyuşuk bir görüntüsü vardı.
"Ben... Aaa..." Ne zamandır mı beraberdik? İçimden fışkıran gülme isteğine inatla karşı koydum. Ne zamandır beraberdik, ben okula başladığımdan beri? "Tam olarak kırk beş gün," dedim havadaki aşırı sigara dumanı yüzünden öksürerek. Dumanın içinde bir köşede kaybolsam kimse beni bulamadan bir-iki saat geçirebilirdim
"Gün mü tuttun? Çok tatlı," deyip güldü Tarık. İçimden bir şeyler ona şiddetle karşı çıkmak ve Poyraz adı verilen yaratığın herhangi birisiyle ilişki yaşayabilecek kapasitede olmadığını söylemek istiyordu. Onun yerine susmayı tercih ettim.
"Şaşırdım," dedi barmen oturduğu yerde gerinirken.
"Neden?" diyerek kaşlarımı çattım.
"Yani, onu minik bir oğlan çocuğu olduğu zamandan beri tanıyorum. Hiç bir ayı geçen ilişkisi olmamıştı da..."
"Neden?" diyerek ona garip garip baktım.
"Şimdiye kadar fark etmedin mi?" diye sordu Tarık gülerek. Yan tarafa doğru sarkıp düşük alkollü bir bira aldı ve bir tane de bana uzattı. Omuz silkerek bir yudum aldım. Alkolle pek aram yoktu ama hiç içmemiş de değildim.
Yudumumu bitirip biranın neden olduğu geğirme isteğime başarıyla engel olduktan sonra, "Neyi fark etmedim mi?" Gözlerim az önce birbirlerinin suratını kemiren çiftteydi. Mekândan çıkmak için merdivenleri tırmanırken bile adamın eli kadının poposundaydı ve hâlâ öpüşüyorlardı. Tamam, daha önce de öpüşen insanlar görmüştüm ama hiç birbirinin suratını yiyen insanlar görmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek Kız
Novela JuvenilDevrim Altun. Bu benim. Devrim ismini hakkıyla taşıyorum çünkü 'devrim' sayılabilecek işlere imza attığım söylenebilir. Mesela, yatılı bir erkek kolejindeki tek kızım. Mesela oda arkadaşım bir erkek, en değişiğinden, yakışıklısından, üstelik yavaş y...