+23 Vote
Saatlerdir ıssız ve yüksekçe bir yerde, bir banka oturmuş karşımdaki denizin sonsuz maviliğini izliyordum. Nerede olduğumu bilmiyordum çünkü okulun önündeki dağılmışlığımı gören Jungkook, biraz sakinleşmemi bekledikten sonra beni buraya getirmişti ve o zamandan beri sessizce yanımda oturmuş, öylece bekliyordu.
Ona 'soru sorma' demiştim ve o da beni dinlemişti. Tıpkı ona 'benden uzak dur' dediğimde dinlediğindeki gibi. Ben ise yine tutarsız davranmıştım; ondan uzak durmaya karar vermiş ama nefesi onun kollarında bulmuştum.
Biraz daha iyi hissettiğimi düşündüğüm sırada bakışlarımı denizden çekmeden konuştum.
'Şehirdeki en güzel yerleri sadece sen biliyorsun sanırım.'
Sesim ağlamışlığımın etkisiyle başta biraz boğuk çıkmışsa da umursamadım. Jungkook ise aramızdaki sessizliği bölen cümlemle başta hafiften irkilmiş, ardından gözlerini denizden çekmeden konuşmuştu.
'Kötü hissettiğimde insanlardan kaçmayı severim.' Kötü hissettiğimi bildiğini, kötü göründüğümü biliyordum. Yine de tebessüm ettim.
'Teşekkür ederim beni de birkaç saatliğine kaçırdığın için.'
'Peki daha iyi misin?' diye sordu bana dönerek. Onunla beraber ben de ona dönmüştüm. Dakikalardır ilk kez göz göze gelmiştik ve ben o an yeni bir şey öğrenmiştim. Onun gözleri saatlerdir izlediğim denizden çok daha iyi hissettirmişti bana ve deniz yerine onu izleyecek olsaydım daha hızlı iyi hissedebilirmişim gibiydi.
'İyiyim' diyebildim zorlukla. İyi değildim aslında ve uzun bir süre iyi olabilecek gibi de değildim ama yine de endişelenmesini istemedim benim için ancak onun beni, söylediklerimin çok ötesinde anlayabildiğini unutmuştum.
'Gözlerinde görebiliyorum iyi olup olmadığını' dedi ve anında omuzlarımdan tutarak kendine çekti beni. Bugün ikinci defa sarılıyorduk ve ikinci defa beni sarhoş edebilecek kokusunu içime çekiyordum.
Çok güzeldi. Jungkook'un kollarının arasında olmak, ona sarılıyor olmak ve kokusunu içime çekebiliyor olmak tarif edemeyeceğim, daha önemlisi anlam veremediğim kadar güzeldi. Yaşadığım her şey, tüm haksızlıklar ve tüm kırgınlıklarım onun kollarının arasındayken anlamsızdı. Dünya sadece ondan ve ona sarıldığım bu andan ibaret gibiydi.
Jungkook da benim kadar güzel hissediyor muydu ben onun kollarının arasındayken merak ediyordum
Kalbinin ritim sesini duyabiliyordum; en az beni kadar hızlıydı. Kalplerimiz göğüs kafesimizi deşip birleşmek istiyor gibi atıyordu ve arada bir burnunu saçlarıma daldırıyor, derin nefesle çekiyordu içine. O da benim gibi sarıldığı insanın kokusunda sarhoş olmuş gibi hissediyor mu merak ediyordum.
'Sormak istemiyorum ama merak ediyorum o adam seni nasıl bu kadar dağıtabiliyor her seferinde?'
Tereddütlü sesiyle bir anda sorduğu soruyla tüm güzel düşüncelerim bölünmüştü. O kadar beklenmedik bir anda sormuştu ki sorusunu ilk birkaç saniye cevap verememiş; sessiz kalmıştım. O ise cevap vermememi umursamadan devam etmişti sözlerine.
'Dışardan o kadar güçlü, o kadar yıkılmaz görünüyorsun ki nasıl bir adam, nasıl bu şekilde her seferinde yıkabiliyor seni anlamıyorum.'
Göğsüne yaslı olduğumdan görmese de gülümsedim. Yıkılmaz değilim, sadece öyle görünüyorum demek istedim ama karşımdaki adam bunu çoktan anlamıştı farkındaydım.
'Belki de kalp yarasıdır; iyileştiremediğin, gözlerine oturmuş olan hüznün sebebi? Eğer öyleyse tam bir aptalmış seni böyle üzdüğü için.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Bridges -Liskook-
Fanfictionİntikam ateşiyle yanan bir kadın kötülük yapmak için ne kadar ileriye gidebilir?