Hongjoong gitarını ve mikrofonunu ayarlayıp taburesine oturmuştu. Daha çalmaya başlamamasına rağmen birkaç insan onu dinlemeye boş sandalyelere geçmişlerdi. Hongjoong yavaş yavaş çoğalan kalabalığa göz gezdirdi, gülümsedi yavaşça. Seviyordu fazla kişinin onu dinlemesini. Çoğu yüz tanıdık gibiydi artık, her hafta gelen kişilerdi. Yerine geçti, eline gitarını aldı ve mikrofonu ayarladı. Söyleyeceği şarkının sözlerinde gözlerini gezdirirken tam önüne biri geldi. Sandalyeye oturmak yerine tam Hongjoong'un önüne, yere, oturdu. Hong aldırmadı, sözlere son kez bakıp şarkıya girdi.
Şarkının nakaratına dahi geçmeden önüne oturan genç ağlamaya başladı. Gözlerinden damlalar düşerken aldırış etmeden Hong'u izliyordu. Asla gözlerini ayırmadı üstünden. Yüzüne baktı, gözlerine, dudaklarına. Yaşlar daha hızlı firar etmeye başladı. Hongjoong bu görüntüye daha fazla dayanamazdı. Şarkıyı bir an önce bitirmek ve gözleri önünde ağlayan bu gence sarılmak istiyordu. Nedenini anlayamadı bile. Belli ki acı çekmişti, bi derdi vardı.
Şarkının sonlarına doğru bi çocuk ve annesi geldiler izlemeye. Çocuk annesini çekiştirip duruyordu "Anne, pamuk şeker alalım!"
"Dur Jeongin, abiyi dinlesene bak ne güzel söylüyor."
"Umrumda değil bi kere, dondurma, dondurma istiyorum anne!"Hongjoong ve ağlayan genç anne ve ufaklığa bakmışlardı. Ağlayan gencin gözleri iyice doldu, tek göz kırpışına bakmadan tekrar düşüyordu inci taneleri. Hongjoong'un da gözleri dolmuştu. Uzun zaman olmuştu annesinin yanına gitmeyeli. Gitarını yerine bıraktı, onu dinleyenlere selam verip teşekkür ettikten sonra önünde ağlayan ve hala gözlerini üstünden çekmeyen çocuğa baktı. İkisinin de gözleri doluydu. Hong eğildi ve yanına oturdu, çocuk bir şey demeden sadece ona bakıyordu. Hongjoong yere bakıyordu sadece, konuşmadı ikisi de. Genç adam kısık ve titrek sesiyle konuştu "Park Seonghwa"
"Memnun oldum Seonghwa, ben Ho-"
"Hongjoong."
"Evet, öyle. Neden ağladın konserimde?"
"Güven vericisin."
"Bu yüzden mi ağladın yani?"
"Hayır, biraz evet. Annemin ölüm haberini aldım dün."
"Seonghwa.."Hongjoong, Seonghwa'nın bir şey demesine izin vermeden ona sıkıca sarılmıştı. Anne yokluğu ne demek iyi bilirdi. Genç adamın konserinde ona bakarak ağlamasının sebebi eğer buysa, Hongjoong onunla beraber ağlar, yas tutardı. Seonghwa başını Hong'un boynuna gömüp hıçkırarak ağlamıştı uzun süre. Hongjoong ağzını açmadı, saçını bile kıpırdatmamıştı. Seonghwa her hıçkırdığında Hong ona daha sıkı sarılıyordu. Belli bi süre öyle kaldılar. Seonghwa yüzünü çekip uzun uzun Hong'a baktı. Gözlerinin içine baktı, yıldızlar gökyüzünden daha güzel duruyordu onun gözlerinde. Hiçbiri ışıltısını kaybetmemişti. Dudaklarının kenarı kıvrıldı Seonghwa'nın. Hongjoong bu görüntüyü görünce dayanamadı gülümsedi kocaman. İkisi de gülüyorlardı. Sanki az önce deliler gibi ağlayan onlar değillermiş gibi. Hongjoong, Seonghwa'yı kendine doğru yaklaştırdı yavaşça. Seonghwa, Hongjoong'un omuzlarından ittirerek onu sırt üstü uzandırdı ve kendisi de göğsüne uzandı. Hong ağzını dahi açmayıp sadece komutlara uydu. Hwa kalp atışlarını duyabiliyordu, gülümsedi yavaşça. Sadece şarkısını dinlemeye gelip karşısında ağladığı adama karşı inanılmaz güveniyordu. Nasıl bu kadar rahat ve kendi gibi davrandığını kendisi de anlamamıştı. İkisi de gözlerini kapatıp sadece uzandılar oracıkta. Belki de saatler olmuştu. Kimse de onları dürtmedi. Arada birbirlerine bakıp gülüşüyorlardı. Hongjoong dayanamayıp Hwa'nın burnuna küçük bir öpücük kondurdu. Seonghwa öyle geniş gülümsemişti ki gözleri kayboldu. Hongjoong, Hwa'nın bu tatlı hallerine gülerken çevreden geçenler de onların bu şirin ve garip(!) davranışlarını izliyorlardı.
Garip bi tanışma hikayesiydi belki de ama beraber iyi vakitler geçireceklerine eminlerdi. Kim bilebilirdi, konserinde sana bakıp ağlayan birine bu kadar hızlı ısınabileceğini. Kim bilebilirdi ölüm haberinden sonra rastgele oturup ağladığın ve konserini izlediğin kişiye bu kadar güvenebileceğini. Oysa hayat tesadüfleri sevmez derlerdi, bir tezi daha çürütmüştü onlar. Birbirlerine aile olacaklardı belki de, arkadaş olacaklardı. Kim bilir, belki sevgili? Eş? Hayat her şeyi sunar bize, seçmesi bizde kalır sadece. Seonghwa o konsere gidip ağlamasaydı belki de tanışmayacaklardı ve hayatlarının geri kalanlarını sıkıcı geçireceklerdi. Belki de Seonghwa bu kayıba dayanamayıp intihar bile edebilirdi. Düşünmediği şey değildi oysa. Tanrı bazen insanları sever ve onlara bir şans verir. Sadece şansı iyi kullanma kabiliyetin olmalı. Tanrı sevenleri dünyada ayırdıysa sonraki hayatlarında illa ki birleştirir onları.
Hongjoong Seonghwa'nın kumral saçlarını geriye doğru tararken düşündü. Oturup hayatı boyunca tek tek, tel tel sayabilirdi saçlarını. Asla sıkılmaz, üşenmezdi. Yanaklarını sevdi yavaşça, sanki porselen bebeği ile oynayan çocuklar gibiydi. Çok narin davranması gerekiyodu bebeğine. Ya kırılırsa? Ne yapardı? Kadere inanmayan Hongjoong o gece kadere ve tanrıya defalarca teşekkür etmişti.
Konserinde ağlayan çocuğa yanmıştı.
Ağladığı konserdeki çocuğa yanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
singer - seongjoong
Fanfictionsokak bestecisi kim hongjoong her perşembe olduğu gibi o perşembe de aynı sahil kenarında küçük çaplı konserini veriyordu. ne bilebilirdi karşısına birinin oturup ona bakarak ağlayacağını ve o kişiye yanacağını