6. Bölüm "Onu tanıyor musun?"

197 16 0
                                    


     Kaç sefer gördüğümden emin olmadığım ağaçlara baktım. Lanet ağaçların hepsi birbirine benziyordu ve ben Isaac gittiğinden beri aynı yerlerde dönüp duruyordum. Burası  tamamen yeşilliklerin ağırlıkta olduğu, etraftaki sessizliği yaprak ve kuş seslerinin örttüğü, labirentten farksız bir yerdi.

     Zaman geçtikçe bulutlar güneşi kendi bünyesine hapsediyor, gökyüzü kararmaya başlıyordu. Bedenime çarpan hava da sıcaklığını yavaş yavaş yitirerek soğuyordu. Üstümdeki hırkamı çekiştirerek bedenime daha sıkı sardım. Soğuğu sevmeyen birisi olarak, çoktan üşümeye başlamıştım bile.

     Etrafta gelen giden, ve beni arayan bir Isaac yoktu. Oysa ki eğer gelmiş olsaydı, beni burada bıraktığı için onunla uğraşmayı birkaç gün sonraya erteleye bilirdim. Ama şimdi, eğer gelirse çok fena azar yiyecekti.

     Kafamdan nasıl yönümü bulacağımla ilgili birşeyler geçirmiş ama eksik kalan birşeyler sonuca varmamı engellemişti. Soğuktan mıydı acaba? Eğer Isaac gelmezse olacakları şöyle bir düşündüm. Donarak ölebilirdim. Yada... Buralarda vahşi hayvanlar var mıydı? Eğer varsa donarak ölmeyi ilk sıraya almalıydım.

     Ufak adımlar atarken, bastığım yerlerdeki kuru yapraklar ezilerek  sesler çıkartıyordu. Bu sesler yükselerek ufak yankılar halinde yayılıyordu. Bir çığlık sesi boş alanda yayılarak kulağıma dolduğunda, çığlık yok olarak inlemeye dönüştü. Acı inlemesiydi bu. Sesin geldiği yöne gitmeye başladım. İç güdüm her zaman birilerine yardım etmemi vurguluyordu. Bu his güçlerimle birlikte çoğalmıştı. Belkide içimdeki yok etme duygusunu bastırmak için diğer duygularımı güçlendiriyordum.

     Adımlarımı küçük ve temkinli atmaya çalışıyordum. En son birine yardım etmek istediğimde kaçırılmış ve annemi kaybetmiştim. Yine de Isaac beni burada bıraktığı için, iç sesim bana birşey olursa suçun onda olduğunu hatırlatıyordu.

     Uzun ağaçları geçerek, daha önce gelmediğim boş bir alanda buldum kendimi. Adımlarımı her seferinde bir öncekinden daha da küçülterek ilerliyordum. Az önce yüksek bir şekilde gelen ses, artık aralıklarla ve az bir şekilde çıkıyordu. Bu durumun aciliyetini biraz daha vurguluyordu. Gelen seslerden bunun bir kız olduğunu anlamıştım, erkek sesi olmayacak kadar inceydi.
"Kim var orada?" dedim ve sorumun gereksiz olduğunu fark ederek başka bir soru sordum. "Neredesin?" Evet bu daha mantıklı geliyordu. En azından ufak bir ses çıkarsa onu bulabilirdim. Dakikalar içinde, çalıların arasından gelen sesle hafif sağıma dönerek ilerlemeye başladım. İyice kaybolmuştum işte. Geçtiğim yolları çok fazla incelememiştim. Zaten her yer olabildiğince anlamsız geliyordu gözüme. Yine de, farklı birkaç yer görmek daha iyi geliyordu. 》Çabalayarak ölebilirdim.

     Sesin geldiği yöne tam olarak ulaştığımda, uzun sarı saçlarıyla boylu boyunca uzanmış Anna'yı gördüm. Ela gözlerini açamayacak kadar bitkin gözüküyordu. Yaşadıklarımız aklıma gelince, onları bu kızın yapması imkansız gibi geliyordu. Şuan yerde yatan kız, yardımıma muhtaç, oldukça masum ve narin gözüküyordu. Düzgün düşünebilmek için yutkundum ve göz ucuyla onu süzdüm. Ortada kan yoktu ve bu da iyiye işaretti. Dizlerimin üzerine çökerek, temkinli birşekilde olabildiğince yanına yaklaştım.
"Anna?" Sesim, kısık çıkmasına rağmen onun duyacağı kadar yüksekti. Göz kapakları aralanıp, gözlerini benimle buluşturduğunda bir kaç saniye sonra yeniden kapattı. Sorunun ne olduğunu anlamak için eğildim ve dizlerimin üzerine oturarak aramızdaki mesafeyi olabildiğince kapattım. Yaralandığına dair bir işaret yoktu. Yara izi yoktu, kan yoktu. Bunlara gerek olmadığınıda biliyordum. Pek tabi, bir büyüye kurban gitmiş olabilirdi.
"La.. Laura?" dedi kimliğimi doğrulamak istercesine. Konuşurken nefesi yetmiyor ve kısa kısa duraklıyordu. Düşüncelerimden sıyrılarak yeniden bitkin yüzüne odaklandım. Varlığımdan emin olmak istercesine adımı sorduğunda, ufak bir hareketle başımı salladım, "Buradayım Anna" diye eklemeyi unutmayarak.
"O.. O Yaşıyor..."
"Kim Anna? Kim yaşıyor?" Kesinlikle cevabını öğrenmek istediğim bir soruydu. Onu bu hale getiren kişiden bahsediyor olabilirdi.
"O yaşıyor... O- o iyi birisi Laura. Bize daima sahip çıktı. Sadece, bunu..." " -ona hissettir" Yavaş bir şekilde sıraladığı cümleleri, sanki son nefesiymiş gibi dikkatlice sarf etti. Kimden bahsettiğini anlayamamak sinir bozucu olsada, önemli olan onun kurtulmasıydı.
"Bunu sana bahsettiğin kişi mi yaptı?" Yeniden sorduğum cümlenin saçmalığını fark ederek ayağa kalktım. "Seni kurtaracağım" Sesimdeki kararlılık beni bile şaşırtmıştı. Onu öldürmeye kalkışmışken, şimdi kurtarmaya çalışmam gülünç gözüksede, şuan bunları düşünmeye gerek yoktu. Ne yapacağımı düşünürken Anna'nın ağzından çıkan isim ona dönmeme neden oldu.
"Sofia Pierez" demişti mavi gözlerini gökyüzüne dikerek.
"Sofia Pierez?" Söylediği ismi yavaşça tekrar ederek, tanıdık gelen bu ismi anımsamaya başladım. Gözlerimi bir saniyeliğine kapattığımda babamın verdiği kitabın içerisinden düşen kağıt, ve kağıdın üzerinde yazan ismi gördüm. Kalbim ağzımdaymış gibi hızlıca atıyordu. Gözlerimi açtım ve aynız hızla Anna'ya döndüm.
"Onu bulmalısın," dedi bakışlarımı fark ederek "Aradığın soruların cevabı onda."

BÜYÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin