Hikaye 6

26 8 29
                                    

Güneşin yüzünü daha yeni yeni gösterdiği vakitte soğuk bir bankta oturuyordu.Uykusuzluktan morarmış gözleri,hafiften dağılmış saçlarıyla meşe ağacındaki kuşları izliyordu. Yuvadaki iki yavru kuşun annelerine doğru ötüp sevgi beklemelerini görünce acı bir gülümseme belirdi dudaklarında.

Yavaşça ayağa kalktı,yavruların umutla ötüşmelerini duymak istemedi.Sonra gözünden birkaç damla yaş süzüldü,elinin tersiyle sertçe sildi güçsüzlük olarak tanımladıklarını.Bazılarının yuva olarak bahsettiği,çocukluk travmalarının içinde barındığı o eve doğru yürüdü.Mesafeler azaldıkça içindeki çocuk adımlarını küçültüyordu adeta.

Kısa bir zaman sonra kapının önündeydi artık.Derince bir nefes verip kapıyı açtı.Salondaki ,dünkü tartışmadan kalma,cam kırıklarını görünce evdeki kimsenin uyanmadığını anladı.Dikkatli bir şekilde en yakın sandalyeye oturdu.Kollarını dizlerine dayayıp düşündü insanların ne kadar aciz olduğunu.Düşüncelerinden arınmasına adının seslenilmesi neden oldu. " Seren, kalk kardeşine kahvaltı hazırla!" duyduğu cümleyle sinir katsayısı artarken tırnaklarını ellerine geçirmeye başladı.Alp'in -erkek kardeşinin- ondan sadece bir yaş küçük olmasına rağmen bu tür işleri yapmaması oldukça sinirini bozuyordu.Başını hafif yukarı kaldırıp gözlerini kapattı. Ama bu durum sadece beş saniye sürmüştü çünkü tekrar çağrılmıştı.

Yapmayacaktı, odasına koşup kapıyı kilitledi ve dert ortağı olarak gördüğü kulaklıklarını taktı.

Özgür ailesi dört kişiydi ve Seren en büyük çocuktu.Ebeveynleri Alp'e çok düşkünlerdi, Seren eskiden Alp'in ondan daha küçük olduğu için böyle olduğunu sanıyordu sonradan anlamıştı durumu.

Bir anda öksürmeye başladı. Bir müddet sonra eline gelen ılık, koyu kırmızı sıvıya şaşırmamıştı çünkü bir yıldır böyle oluyordu,odasındaki banyoya gitti artık öksürmeden çok kan kusuyordu.Hafif doğrulduğunda başı dönmüştü fakat kendini toparlamaya çalışıp yüzünü yıkadı.Bir yandan da neden böyle olduğunu sorguluyor ve tahminler yürütüyordu.En sonunda üzüntüden diye düşünüp yine geçiştirdi.Ve toparladı kendini sonra da çantasına gerekli eşyalarını koyarak okuluna gitti.

Seren konservatuar okuyordu.Ailesi karşı çıksa da hayallerinden vazgeçmemişti.Zaten ailesini bu tür konularda fazla dinlemezdi iyiliğini istemedikleri belliydi çünkü.Derslere kendini zor da olsa odaklamış bu yüzden de gün onun için hızlı geçmişti.Fakat çok halsizdi normalde bu kadar halsiz olmazdı.Bunu düşünürken ağzına acımsı bir tat geldi.Elini ağzına götürdüğünde diş etlerinin kanadığını fark etti. Bu durumun hiç normal olmadığı kanaatine vararak okuluna yakın olan hastanenin yolunu tuttu.

Bu hastaneye gelirdi her hasta olduğunda.Bu yüzden çoğu çalışan onu tanırdı. Hastaneye vardığında kendi doktorunu -Taşkın Bey'i - gördü kafasını selam verircesine salladıktan sonra durumu genel hatlarıyla anlattı.Taşkın Bey'in yüz ifadesinden, onun bir şeylerden şüphelendiğini anladı. Bazı testler yapmak için Seren'i hastaneye yönlendirdi.

Derin bir kaygı duygusu baş göstermişti Seren'de.Bazı tahliller ve testler yapıldıktan sonra her ne kadar istemese de,eve gitti.O gün odasından hiç çıkmamıştı.

Ertesi gün sabah erken saatlerde Taşkın Bey'in aramasıyla hastaneye gitti.Tam doktorun kapısının önünde durduğunda dünkü kaygı tekrar kaplamıştı her yanını derin bir nefes alıp kapıyı tıklattı korkakça.Gel komutunu duyduğunda kapıyı yavaşça açıp içeri girdi. Taşkın Bey'in gösterdiği yere oturup şüpheyle ona baktı.Bu sırada Taşkın Bey söze girdi : '' Ne zamandır bana söylediğin semptomlar var ?'' '' Bir yıldır düzensiz aralıklarla öksürüp kan kusuyorum ama diş etlerim bu sıralar kanamaya başladı .'' Taşkın Bey sıkıntıyla nefes verip saçlarını karıştırdı , daha sonra tekrar söze girdi : '' Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama kansersin ve bu neredeyse son evrede...''

Diğer dediklerini dinleyememiş etraf boğuklaşmıştı.Ne yapacağını bilemiyordu nefesi daralmaya başlamıştı. Hiçbir şey söylemeden dışarı attı kendini.Ne olacaktı şimdi? Ne yapmalıydı? Eve gitti.Salonda annesi,babası ve kardeşi birlikte konuşup gülüşüyorlardı.Seren bir süre kapı pervazından onları izledi gizlice. Çok mutlulardı. İçini anlamsız derin bir hüzün kaplamıştı. Gözyaşları istemsiz akmaya başladı. Yanağından akan yaşları fark ettiğinde sertçe silip odasına gitti.

Günler günleri,haftalar haftaları kovalarken her geçen zamanda Seren kilo kaybı yaşıyor,saçı dökülüyor,kan kusmaları artıyordu.Taşkın Bey ne kadar diretse de tedaviyi reddetmişti.Artık tamamen bir hayaletti,odasından neredeyse hiç çıkmıyordu arada ona bakmaya Alp geliyordu. Ama Seren hemen çıkmasını söylüyordu.

Bir sabah yatağından zorlukla doğruldu ve yine aynı zorlukla ayağa kalktı.Ellerini yüzünü yıkadı ve yatağa oturdu nefes nefese kalmıştı.Yatağının yanındaki komodinden kulaklıklarını alacakken kalbinin sıkıştığını hissetti daha sonra öksürmeye ve kan kusmaya başladı.Soğuk soğuk terliyor vücudundaki tüm sıcaklık sanki emiliyordu yavaş yavaş.Seren ölümün kapısını çaldığını anladı.O da ayak uydurup kapıyı açtı ve bekledi kendisini alıp götürmesini bu kötü diye nitelendirdiği hayattan.
~
Hikaye hakkında düşünceleriniz ?

Melankolik HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin