Bölüm Bir

275 8 3
                                    

Annesi o hafta içinde üçüncü kez eve yemeğe gelmedi.

Ellie Tucker için babasının belki de haklı olduğuna ilişkin ilk işaretti bu. Annesi belki öyle kötü bir şey yapmıştı ki aileleri bu defa parçalanacaktı. Ve hiç kimse ve hiçbir şey onları tekrar bir araya getiremeyecekti.

O sıcak, nemli Savannah yazında Ellie 15 yaşındaydı ve o cuma öğleden sonra zaman akıp giderken, saat önce altı, sonra altı buçuk olduğunda mutfağa gidip babasının akşam yemeğini hazırlamasına yardım etti. Dolaptan çıkarılan bir kavanoz ılık mayonezle hazırlanmış tonbalıklı sandviçler. Annesinin yokluğunun giderek daha fazla hissedildiği dakikalar boyunca babası sessiz kaldı. Buzdolabında fazla bir şey yoktu. Bir torba bebek havuç bulup bir kâseye koydu. Babası, yemek hazır olunca masanın başındaki her zamanki yerini aldı, Ellie de yanına oturdu.

Karşısındaki, genelde annesinin oturduğu yer rahatsız edici bir şekilde boştu.

Babası Ellie'nin elini tutup, "Dua edelim," dedi.  Başlamadan önce birkaç saniye bekledi. "Tanrım, bizi esirgediğin ve verdiğin nimetler için sana şükrediyoruz." Durakladı. "Sen her şeyi bilirsin. Lütfen bize gerçeği göster. Âmin."

Gerçek?  Ellie, sandviçinin ekmeğini zorlukla yutabildi. Neyle ilgili gerçek? Annesiyle? Çalıştığı doktor muayenehanesi bir saat önce kapanmış olmasına rağmen neden hâlâ eve gelmediğiyle ilgili gerçek mi? Yemek boyunca masada, sessizliğin çığlığından başka tek bir söz duyulmadı. Yemeği bitirdiklerinde babası ona baktı. Bakışları kederliydi. "Ellie, bulaşıkları sen yıka lütfen." Ayağa kalktı, alnından öptü. "Ben odamda olacağım."

Kendisine söyleneni yaptı. Yirmi dakika sonra, bulaşıkları bitirmek üzereyken annesinin ön kapıdan içeri girdiğini duydu. Omzunun üstünden geriye baktı, göz göze geldiler.  Son zamanlarda Ellie kendini, çocukları ergenlik çağında olan bir anne gibi hissediyordu. Annesinin üstünde hâlâ iş kıyafeti vardı: siyah pantolon ve beyaz bir gömlek.

"Baban nerede?" Gözleri kırmızı ve şişti. Sesi de boğuktu.

"Odasında." Başka ne söyleyebileceğini bilemeden gözlerini kırpıştırdı Ellie.

Annesi babasının odasına doğru yürümeye başladı, sonra durdu ve Ellie'ye döndü. "Üzgünüm." Omuzları düştü. "Yemeğe yetişemediğim için." Sesi ölü gibiydi. "Üzgünüm."

Ellie nerede kaldığını soramadan annesi arkasını döndü ve salona doğru yürüdü.  Ellie, mikrodalgadaki saate baktı. Yedi buçuktu. Nolan'ın jimnastik salonunda basketbol oynayarak geçireceği bir saati daha vardı. Ondan sonra Ellie, çoğu geceler yaptığı gibi bisikletle onun evine gidecekti. Özellikle bu yazki gecelerde yaptığı gibi.

Annesi ve babası kavga etmeye başladığından beri.

Ellerini kuruladı, odasına gitti ve kapıyı kapadı. Biraz müzik dinler, biraz günlüğüyle oyalanır ve bu sürede Nolan evine varmış olurdu. Radyoyu açtı. Backstreet Boys'un sesi yayıldı. Sesi hemen biraz kıstı. Babası eğer dünyevi müzik dinlerse radyoyu elinden alacağını söylemişti. Ellie "dünyevi" tanımının kişiden kişiye değiştiğini düşünüyordu.  Ve ona göre Backstreet Boys'un müziğinden başka hiçbir şey onu yakın gelecekte cennete daha fazla yaklaştırmayacaktı. 

İlk bağırışlar yatak odasının camlarını titrettiğinde Boys, hayattan daha büyük olmaktan söz eden bir şarkı söylüyordu. Ellie radyonun sesini kapadı ve yerinden fırladı. Son zamanlarda annesiyle babası bir hayli gergin olmalarına rağmen pek bağrışmamışlardı.  En azından ne biri  ne de öteki böyle bağırmıştı. Kalbi öyle hızlı atmaya başladı ki duyabiliyordu sanki. Yatak odasının kapısına ulaşana kadar bir tur bağırış daha evin içinde yankılandı ve bu kez babasının ne dediğini, annesine ne sözler sarf ettiğini anlayabiliyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 23, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Şans-Karen KingsburyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin