Benim güzel okurlarım. Okuduğunuz hikayelerin içinde gerçek yaşamdan alıntılar da var.
Bazen bunları hikayeye yedirmekte zorlanıyorum. Çünkü beni üzüyor.
İnsanın insana yaptıklarını hazmedemiyorum.
Bazıları da güldürüyor. Örneğin HÜMA hikayemdeki Başarın Foça dönüşü otobüste "Anne pırt yaptım," diyerek insanları güldürmesini bire bir yaşadım. ( ağzıyla yapıyordu yanlış anlaşılmasın)
Tüm otobüs gülmüştük ve o çocuk bunu oyun yapmıştı. Sıkıcı bir yolculuğu eğlenceye çevirmişti.
Bazı boşlukları dolduramayışım ve ağır yazmam bu nedenden. Kusura bakmayın.
"ZOR" hikayemde Dolunayın bazı yaşadıkları da bire bir duyduklarım ve gördüklerimle harmanlandı. Diğer hikayeler de de var ya, neyse şimdilik bu kadar.
Sizi seviyorum, okuduktan sonra beğeni atıp, arkadaşlarınıza ve dostlarınıza tavsiye etmeyi unutmayın lütfen.
*** ***
Dördüncü ayın sonunda annemi öyle çok özledim ki.. Annemden kalanları karıştırırken bir tapu buldum ve Özdere'ye gittim. Oradaki ev duruyordu. Orası bizim evimizmiş.
Bir yıldan fazla bir zamandır kapalı kaldığı için ev çok havasızdı. Her yerin camlarını açtım. Meraklı komşular da bahçelerine çıkıp bana bakıyorlardı.
"Kız, sen Sevgi değil misin?"
"Benim Hacer teyze, hoş bulmadım ve annemi kaybettim ve evi satmak için geldim. Başka merak ettiğiniz varsa da sormayın durum bu. Ha, dayım hala hapiste."
Öyle boş insanlardı ki, oradayken de devamlı annemi dedikodularıyla üzerlerdi.
Alt kattaki kaldığımız oda aynen duruyordu. Ne olacaktı ki!
Yatağın başındaki dolabı açıp annemden kalan bir kaç parça giysiyi alıp kokladım.
Rutubet kokuyordu annemim mis kokusu gitmişti.
Tüm eşyaları burada da belediyeye verecektim. Yukarı çıkıp diğer odalara da baktım. Pansiyon odası sonuçta!
Mutfağa gittim en sevdiğim barbieli kupam ve kuşlu yemek tabağım duruyordu. Onları aldım. Odamıza götürdüm.
Bir iki gün kalmayı düşünüyordum. Mutfak dolaplarını karıştırıp, tüm kurtlanmış bakliyatı attım.
Dayımın odasına gittim. Onun da bir kaç parça eşyası vardı.
Suçlu olabilir ama o benim dayım. Beni severdi. İlgilenirdi, eksiklerimi bana sormadan alırdı.
Daha küçükken bana yüzmeyi o öğretmişti.
Anneannem bana kötü söz söylediğinde onu azarlar ve öyle kötü bakardı ki...
Karnım acıkmıştı. Evin kapısını kilitleyip çarşıya yürüdüm. Bir kaç tanıdık yüz gördüm ve hepsi bana bulaşıcı hastalık taşıyormuşum gibi bakıyordu.
Aldırmadım. Benim derdim, üzüntüm yeterince vardı bir de bu saçma sapan insanların bakış ve davranışlarına aldıramazdım.
Üvey dedemin pidecisi varmış. Ben doğmadan bir yıl önce kalp krizi geçirip ölmüş. Şimdi o pidecinin olduğu dükkanın önünden geçiyorum lokanta olmuş. Girip karnımı doyurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞLADIĞIMA BAKMAYIN (üç kadın)
General FictionÜç kadın, üç hikaye. "Tek seçeneğiniz var. Annen mi, doğmamış bebeğin mi?" Üçüncü kadın sordu. "İnsan kendi evladını satar mı?" Birinci kadın sordu. "Çok adice." İkinci kadın konuştu. "Sen hiç seçeneksiz kaldın mı ki?"