BAŞLANGIÇ

4 0 0
                                    


Herkese en derinden sevgilerimi iletirim. Şu illüzyon dünyada sevgi kadar gerçek hiçbir şey yok diyerek sözlerime devam etmek isterdim ama var. Bu da bilgi... Benim böyle bir kitap hazırlama arzumun temelinde bilgiye olan merakım ve öğrendiklerimi kayıt altına almak isteğim yatıyor. Henüz tarih ve ezoterik yansımasıyla ilgili kitabıma hiçbir şey yazmadım. Beş Mayıs 2022 günü Ramazan Bayramı ertesinde saat 13.50 sularında burada sizlere kendimi anlatmaya başladım. Şimdi yazarken fark ediyorum ki okuyucuyla bu denli samimi ve dürüst sözleri iletmek gerçekten de bir yazarın mutlu olmasına yeter de artar bile. Tabi ki okunmak ve takdir almak da bunun devamı niteliğinde. Kendimle ilgili anlatmak istediğim çok şey var. Bir o kadar da kendi merakımdan doğmuş olan ezoterizm üzerine araştırmalarım ve tüm bu araştırmaların ihtiyacı olan bilinen dünya tarihi sıralaması. Kısaca kendimden başlamak istiyorum. Ben 1988 yılında İstanbul'da doğdum. İlk okulu ve orta okulu Şişli Terakki Lisesinde okudum. Lise için Yıldız Kolejine geçiş yaptım. Genel ortalamaya baktığımızda benim jenerasyonum çok fazla ders çalışmayı seven ya da okumaya meraklı insanlar değildi. Ben de onlardan biriydim. Bunun tüm sebebini yüksek lisanslarımı bitirdikten, ilk iki kitabımı yayınladıktan sonra anladım. Temelinde ezoterizme bağlanan bir durum olduğuna ait parıltı aklımda ışıldadı... Kültürel emperyalizmin tüm dünyaya vermiş olduğu zarar bunun sebebiydi... Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır ama Türk milleti de hep sömürülmüştür. Benim düşüncem bizlerin sömürüldüğü üzerine. Bu sömürü sadece ekonomik değil. Kültürümüz, aklımız ve varlığımız da sömürülüyor. Bunu sömürenler kim? Neden sömürüyor? Bu gibi soruların cevabını yeni dünya kanunlarında, semavi dinlerde ve ezoterik batıni doktrinlerde gördüm. Bir inanış var. Bu inanış gerçek mi, değil mi? Bilemem ama kapitalizmin de başını çeken bazı grupların ezoterik inanışlara öykünerek kültürel emperyalizmi oluşturduklarını, bunun kapital olarak güç kazandırdığını, kazanılan bu gücün de toprak ve siyasi üstünlük kazandırdığını söyleyebilirim. Üstelik acı tarafı bu durumu ortaya çıkaran şahıslar tek bir vatana ya da millete bağlı değil. Bağlı oldukları bir inanış ve okültist bir yapı var. Bu durum dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi ve neticesinde yaşanılan presesyon taklası, yani manyetik kayma ve takımyıldızlarındaki sapmalara kadar giden bir inanış. İşin bu açısından bakınca dünya dışı temaslar, gizli öğretiler ve belki de çoğu insanın karıştırmış olduğu cin kavramı açığa çıkacak. Cin denilen varlıklar nedir? Fiziksel varlıklar mıdır? Soyut varlıklar mıdır? Bizimle aynı boyutta mı yaşıyorlar? Yoksa farklı bir boyutta mıyız? Tüm bu sorularla birlikte evrenin düzeni, boyut kavramı... Çoklu evrenler, paralel evrenler. Solucan delikleri... Tüm bu kavramlar ve ezoterizmdeki yerleri kitabımda anlatmak istediğim ve sizlerle birlikte gerçeği arayacağım kavramlar olacak. 2015 yılında ilk kitabım "Bende O'nu İşittim" i yazmıştım. Bu kitabı yazarken ruhumla aklımın sohbetini kurgulamıştım. Tıpki şimdi sizlere anlattığım gibi orada da bazı kavramlar vardı. Özellikle reenkarnasyon ve tanrının ilahi nizamı üzerinde durmuştum. Kendi içimdeki aydınlanmam ve kendimi farkına varmam üzerine yazmış olduğum bu kitap batı literatüründe panteizm olarak da geçen Vahdet-i Vücud kavramını benimsemişti. İlk kitabım oluşu, yaşımın genç oluşu yazdığım her şeyin tamamen doğru olduğuna beni inandırıyordu. Ama bugün geriye dönüp baktığımda bu evrenin içinde hiçbir şeyin net olarak doğru olmadığını görüyorum. Çünkü düalizme bağlı olan sistemimiz karşıtlıklar içeriyor... Bugün burada seni seviyorum desem bile içinde bir yerlerde nefret bulmak mümkün. Bunun temelini evrenin yapısına bağlıyorum. Bilmin kabul etmiş olduğu on bir boyutlu bir evren yapısı var. Biz üç boyutlu evrende yaşıyoruz. Dördüncü boyut uzay ve zaman. Fakat ben evrenin yapısının on iki boyutlu olduğuna inanıyorum. Tıpkı benim inancımı güçlü tezlerle destekleyen bilim insanları ve araştırmacı yazarlar gibi. On ikinci boyutun evrenin başlangıç ve bitiş noktasına erdiği boyut olduğu bile söylenebilir. Bir sayısının önünde sıfır vardır. Sıfır hem hiçliktir hem sonsuzluk. Bizim evrenimizin içindeki on bir boyutun da uzandığı noktanın sıfıra yani on ikinci boyut olan hiçliğe dokunduğunu söyleyebilirim. Düalizm açısından baktığımızda on iki boyutlu evrenin ilk üç boyutunda katı varlığımız yaşıyor. Beş duyu algısı ile var olan bedenimiz meta bir deneyimden geçerken düalizme tabi. Kuran-ı Kerim'de düalizmin anlatısı esmalar olarak verilmiştir. Yaradan'ın sıfatları. 99 sıfat ya da isim olarak bizlere aktarılan bu esma yapısı karşıtlık üzerine kurulu. Esmaül Hüsna'nın bizlere aktarmış olduğu gibi Yaradan'a ait sıfatlar ve isimler iki çeşitte. Bir tanesi cemali, bir tanesi celali. Cemali isimler her zaman daha narin ve yumuşak olanlardır. Mesela sevgi, mesela kardeşlik... Celali isimler ise daha hiddetli ama kesinlikle kötü olmayan sıfatlar ya da isimler denebilir. Mesela deprem, mesela ölüm... Fakat içinde yaşadığımız dünyada ölüme ihtiyaç vardır. Bu da ölümü aslında kötü yapmaz sadece celali yapar. Evet üzücüdür. Evet yıkıcıdır ama mecburdur. Üç boyutlu dünya hayatında başlangıçtan beri yaşamış tüm insanların hala daha hayatta olduklarını düşünün. O zaman ortaya çıkacak kaos ölümün gerçekliğinden ve acısından da derin olacaktır. Üstelik tüm bu düzen ve ruhsal evrimimiz duracağı gibi maddesel hayatın tek gerçeklik olduğu kabul edilecek ve insanın var oluşu basit temellerle açıklanacaktır. Neyse ki cemali esmalar gibi celali esmalar da var. Yani karşıtlık mevcut. İşte bu karşıtlık düalist düzeni oluşturuyor. Bizim üç boyutumuz ve belki de evrenin beşinci ya da altıncı boyutuna kadar düalist düzen devam ediyor. Sonra ise karşıt gruplar ayrılıyor. Yani acı bir tarafa tatlı bir tarafa... Bu ayrımın neticesinde çok ince bir ayar var. Bu ayar tatlı olan cemali Esmaların Yaradan'a yakın olması, celali acı tarafının ise Yaradan'dan ziyade maddeye yakın olması olabilir. İşte bu da bizlere cennet ve cehennemi açıklıyor olabilir. Fiziksel mekanlar yerine evrenin soyut boyutlarındaki frekans ve enerji akışına bağlanan bir çeşit titreşim. Nasıl olsa insan da atoma bağlı olan bir titreşim değil mi? Elektron ve protonlar atomun içindeki çekirdeğin etrafında yer alıyor... Tıpkı cemali ve celali esmalar gibi, iki zıt isim. Biri negatif biri pozitif. Ama negatif olan var olmasaydı atom bir denge içinde olur muydu? Maddenin var olması için atomik yapının elektron ve proton bazında düalist bir dengeye ihtiyacı var. Tıpkı evrenimizin düşük katmanlı boyutları gibi. Bir de nötron var tabi. Bunu da Kuran-ı Kerim'deki Esmaül Hüsna üzerinden anlatabiliriz...Ya da Hıristiyanlıktaki teslis sistemi gibi...Baba, oğul ve kutsal ruh... Tüm bu üçlü anlatı Sümeroloji'de, Hinduizm'de ve Mısır mitolojisinde de mevcut. Sümer tanrıları olan Annunakiler üç ana tanrıdan ibarettir. Birincisi nötr olan Anu... Bu baba tanrıdır. Anu'nun iki oğlu vardır. Biri Enlil... Enlil için atom yapısındaki proton diyebiliriz. Diğer oğul olan Enki için de atom yapısındaki elektron diyebiliriz. Anu, Enlil ve Enki. Nötron, proton ve elektron... Hint mitolojisinde Brahma, Vişnu ve Şiva olarak anılır. Şiva negatiftir. Yıkıcı bir tanrıdır. Yani elektron olarak celali bir esmayla bağlanabilir. Brahma nötr bir baba figürü, Vişnu ise protonla bağdaşan ve cemali esma ile bağdaşan pozitif yüklü bir tanrı olarak anılabilir. Mısır mitolojisi, Babil mitolojisi ve Türk mitolojisi de dahil olmak üzere bu üçlü tanrı sistemi geçerlidir. Mistik Yahudi ilmi Kabala'daki Adam Kadmon çarkı. Ya da Sefirot Ağacı olarak anılan sistemde de bu üçlü işleyiş mevcuttur .Nicola Tesla'nın 3-6-9 sistemi ve evrenin frekans yapısı yine aynı öğretilerle bağdaşabilir. Tüm bu bağlantılar insanlık tarihinin tamamında karşımıza çıkıyor. Soylu kan, kutsal kase, gökten gelen tanrılar, Mısır'ın gizli öğretileri. Yunan insiyasyon okulları. Tüm çağların gizli öğretileri.... Tüm bu kavramlar giderek genişler. Her birinin çıktığı nokta teoloji, tanrı bilim ve evrenin tanrıyla bütünleşik yapısına uzanır. Ben hayatta en çok tanrıyı merak ettim. En çok da onu sevdim. Çünkü sevdiğim her şey onda mevcut. Annem, babam ve kardeşim. Onlar yüce Yaradan'ın birer yansıması. Yani aslında ondan birer parça...Ben de öyleyim. Eğer biz ailece böyleysek tüm insanlık hatta tüm yaratılış böyle olmalı. İşte panteist felsefeye yakın bir düşünce. Fakat bu düşüncenin çok hassas bir noktası var. Bu da tanrını evrene ve yaratılışa yansımasının yanı sıra kendine ait bir benliği de oluşudur. İşte esmalar denen tanrının isimleri de bununla bağdaşır. Tanrı düalist sisteme esmalarla yansımıştır. Esmaların bittiği nokta düalist düzenin yani evrenin 5. Ya da 6. Boyutunun sonu olabilir... 12. Boyuta uzanana kadar ki kısımda tanrının esmaları net olarak ayrılmış olabilir. On ikinci boyuta geldiğimizde ise tanrının saf nuruna ait bir parça görebiliriz. Bu tanrının kendisi değildir bana kalırsa. Çok sevdiğim bir ağabeyimin de dediği gibi, evren on iki dilimli bir elmadır. On ikinci dilimin sonunda elmanın sapı vardır. Bu elma bir ağaçta asılıdır. Ağaçtaki dallarda elmalar vardır, yani evrenler çokludur. Tüm bu çoklu evren ağacının yanı sıra aslında bir elma bahçesindeyizdir ve elma ağaçları doludur. Tüm bunlara rağmen onu buraya eken ve besleyen bir el vardır. Bu elin elma ağaçları olduğu gibi armut ağaçları, limon ağaçları ve türevleri vardır. Hatta belki de hiç bilmediğimiz sınırsız aklımızın sınırlandırılmış haliyle anlayamayacağımız birçok tür vardır. Ama bütün her şey dönüp dolaşır ve sıfıra bağlanır. Çünkü sıfır hem yokluk hem de sonsuzluktur. Yandan dönmüş sekiz sayısının birleşik nizamdaki iki sıfırı da bu sonsuzluğun kendi içinde bir döngüde olduğuna ait sembolik bir işarettir. Yani Yaradan kendi içinde bir döngüdedir. Bizler de Yaradan'ın kendi döngüsündeki Yaradan'a ait parçalarız. Şu koca gökte uçan serçelerin bile aklı ve şuuru varken özgür iradeyle hareket ediyorsa kendi içinde koca devranları yaratan Allah'ın da aklı ve bizden bağımsız bir şuuru vardır. Bu mutlak irade ve benlik öyle vericidir ki kendini bize sunarak bizi de evreni de tanrı yapmıştır. Ama kendisi de kendi aleminde yine bizim de olduğumuz alemlere nüfus ederek varlığını sürdürüyor ve bizlerin ruhsal tekamülü sayesinde kendisi de evirilmeye ve giderek genişlemeye devam etmektedir. İşte bana kalırsa yaratılışın tüm gayesi bizlerin tanrı olduğu gerçeğini kabul ederek Kadir-i Mutlak Yaradan'ın da ayrı bir benliğiyle tekamülüne devam etmesi ve bu tekamülün bizlere bağlı olduğu gerçeğidir. Tanrı, evreni ve bizleri yaratarak tanrılar yaratmıştır. Bu tanrılar kendi seviyesine gelir de bir bardak su okyanusa dökülürse okyanus genişlemeye ve sonsuz yaratımına devam edecektir.

Belki uzun oldu ama sizlere yaratılışla, ezoterik batını bir bakış açısıyla kendimi anlattım. Kitabımda ise belli kaynakçalara dayanarak bilimsel veriler ortaya koyup üzerine kendi düşüncelerimi harmanlayacağım. Özellikle kabul edilmiş Dünya tarihinin önemli olaylarını sırasıyla size verirken bir o kadar da saklı kalmış dünya tarihini size açacağım. Bunlarla birlikte ezoterik felsefe, spritüal öğreti ve tüm semavi dinlerin anlatmış olduğuna inandığım ortak tanrı dilini konuşmaya çalışacağım. Kendimi tanıtırken size söylemedim ama her ne kadar İstanbul'da doğsam da baba tarafım Konyalı olduğu için Mevlâna ve spritüal felsefesi ile sizlere Allah, evrenin nizamı ve ruhsal öğretiyle ilgili tüm bildiklerimi, tecrübe ettiklerimi aktaracağım. Yapmak istediğim tek şey sevgiyi ve bilgiyi açığa çıkararak nefsi öldürmeyi değil, aksine onu bir beyefendi gibi yetiştirmeyi nasıl yapacağımızı anlatmaktır. Çünkü ben burada size kitabımı hazırlarken kendi kendime de tekâmül edecek ve yaptığım araştırmaları bir çerçevede toplarken yeniden üzerinden geçmiş olacağım. Aynı zamanda sabır, metanet ve çalışma arzusuyla nefsimin fazlalarını törpülerken ortaya çıkan enerjiye olan sevgimle ruhsal evrimimi gerçekleştirmeye devam edeceğim. Umarım yazdıklarıma körü körüne inanmak ve sorgulamadan batıl bir bilgiye dönüştürmek yerine bilimle, ilimle Atatürk ve ilkeleriyle harmanlayıp okumaya ve araştırmaya devam edersiniz. İslami açıdan baktığımız zaman ben size Kuran-ı Kerim'in fıkıh ilmini ve bilgisini değil, evrenin ve tarihin müşabih ilmini vermeye niyet ettim. Gizli olan, saklı olan ve anlaşılmamış tüm öğretiyi birlikte anlamak adına yazıyorum ve okunmasını diliyorum. Yazarken yüce Yaradan'ın bize sunmuş olduğu bilgiyi akademik yollarla size aktaracak, aziz Türk milletinin atası Mustafa Kemal Atatürk'ün hümanist ve adalet dolu bakış açısıyla sizlerle paylaşacağım. Tıpkı başında olduğu gibi sevgilerimle... Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Sadece o vardı. Her şey sıfırdı. Bitişim de hiçlik. Çünkü yazan ben değilim, o, ebedi sıfır... 

GELECEĞİN ATALARIWhere stories live. Discover now