" Beni kalbinle mühürle.
sevgi, ölüm kadar güçlüdür."(Medya - Pars)
●
Saçlarımda hissettiğim elin varlığıyla derin uykumdan sıyrıldım. Gözlerimi açmak istiyordum ama o kadar yorgundum ki bu kadar basit bir şeyi bile yapamıyordum. Saçlarımı okşayan eli daha iyi hissediyordum şimdi yine de uzaklaştırmak için bir hamlede bulunmadım, yeni yeni kendime geldiğim için tepki veremiyordum belki de. Ne kadar gözüm kapalı kendimi o elin varlığına bıraktım bilmiyorum ama alnıma değen sıcaklıkla yavaşça gözlerimi açtım.
İlk gördüğüm şey beyaz tavan olurken başımı yan tarafıma çevirip sıcaklığın kaynağını aradım. Görmeyi beklediğim şey asla bir çift mavi göz değildi. Rüyaydı, ama bir rüya bu kadar gerçek olabilir miydi? Bir kaç defa gözlerimi kırpıştırarak gerçekliğini sorguladım ama maviler hâlâ kaybolmamıştı. Bu farkındalıkla irkilerek ne zaman üzerime örtüldüğünü bilmediğim pikeyi üstümden atarak oturur pozisyona geçtim. Hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım. Gerçekten buradaydı, gelmişti. Yattığım koltuğun tam yanında, yerde oturuyordu.
" S-sen..."
Bana anlamayan bir ifadeyle baktığında devamını getirmemi beklediğini anladım. O yüzden şaşkınlığımı üzerimden atıp, yeni uyandığım için pürüzlü çıkan sesimle konuştum. " Neden geldin?" Onunla iki normal insanın birbiriyle konuşacağı şekilde soru sormuştum, normalin dışında olduğumuzu unutarak. fakat bunu kavrayabilecek bir zamanda da değildim." Seni almaya geleceğimi söylemiştim."
Bunu rahatlıkla söylemesi sinirlerime dokunması gerekirken hiç tepki vermeden bir hafta önce gördüğüm yüzüne baktım. Göz altları çökmüştü, saçları da uzamıştı biraz. Üzerinde de yine onu son gördüğüm haliyle siyahlara boğmuştu kendini. Yüzünde uzun süre oyalandığımı farkettiğimde başımı başka yöne çevirdim.Onun etkisinden çıkar çıkmaz dün yaşadığım şeyler bir bir hafızama düşerken, içimdeki huzursuz his yine kendini hatırlatmıştı. Dün yaşadığım anlar yüzünden miydi bilmiyordum ama gözlerim dolmuştu yine. Nefret ediyordum içimdeki bu ezici güçten. Elimi yüzüme atıp bu halimden sıyrılmak istedim ama bana sarılan kollarla, belki de üzerimde olan kırılganlığın etkisiyle kendimi tutamayıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Bedenime dolanan kolların sahibine bakmama gerek yoktu, etrafa yayılan çam kokusundan tanıyordum onu. Karşı koymadan elimi ceketine atıp sıktım. Neden bunu yapıyordum bilmiyordum, beni tüketen adama sığınıyordum ama bana iyi hissettirdiğini inkar edemezdim. Son zamanlarda en çok ihtiyacım olacak şeylerden biri de güven veren bir sarılmaydı. En azından bu şekilde kafamdaki seslerden kaçabiliyordum kısa süreliğine.
Pars'ın, yüzünü saçlarıma gömüp uzunca koklaması içimi titretirken , bende ellerimi daha çok sıkılaştırıp boynuna gömüldüm. Çam kokusunun kaynağına ulaşmamla burnumu oraya sürtüp beni sakinleştiren kokuyla derin bir nefes aldım. Uzun bir zaman sonra ilk defa bu kadar rahat bir nefes aldığımı hissediyordum, bu ruh halinden çıkmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefesini Tut
General FictionHerkes kendi cehennemini kendisi yaşar derler fakat O, cehennemin ta kendisiydi... + 18 - şiddet, smut ve olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar mevcuttur.