Benim hikayem alışıldık değil elbet. Ben size onu değil onsuzluğu anlatıcam...
Onsuzluk beni şizofrenmişim gibi hissettiriyor mesela gerçekten var olup olmadığımız konusunda şüpheleniyorum bazen... Eğer biz gerçekten o anları yaşadıysak, eğer biz gerçekten birbirimiz olmadan biz olmadan nefes alamıyorsak, eğer bizi gerçekten oturduğumuz şehirdeki çoğu kişi biliyorsa nasıl bu hale geldik. Ben size onu anlatmayı çok isterdim hatta aşkımızı beraber anlatıcaktık, beraber yazıcaktık hikayemizi. Düştüğümüz durum ortada kurulan hayaller çöp, anılar çöp, o bitik, ben yıkık, biz ölü... Onunla olmak gerçekten gökyüzünde uçmak gibiyse onsuzluk o gökyüzünden aşağı yapışmak gibi, onunla olmak saf ve temiz suyu içmekse onsuzluk o suyun içinde her türlü mikrobu içmek gibi, onunla olmak bir bebeğin kahkaha atmasıysa onsuzluk o bebeğin boğazına kapak kaçması gibi, onunla olmak cennetin en güzel meyvesini yemekse onsuzluk cehennemin dibinde yanmak gibi... ""Unutmadım ama vazgeçtim" demişsin. Bende unutmadım ve bende vazgeçtim fakat senden değil bizden. Öyle imkansız yaptın ki bizi öyle sevmediğine inandırdın, öyle parçaladın ki beni. Bir zamanlar benim için her şeyi yapan sen, hatta birbirimizin her şeyi atlatıp yeniceğimize başaracağımıza inanan sen. Tek bıraktın beni sanki karanlık bir ormanda kaybolmuşum tek güvencem sensin seni bulsam her şey hallolur ben evimde olurum, fakat sen yoksun ve ben daha fazla kayboluyorum. Senin için ağlarken bile sana sarılmak istedim ben. Haftalarca halisilasyonunu gördüm mutfakta her zaman oturduğun o sandalyenin üzerinde... Ben orda senin halisilasyonuna sarıldım. Ağacımız var ya hani üzerine isimlerimizi kazımıştık. Ben belki o ağacın canını acıtıp ahını aldık o yüzden ayrıldık sandım da defalarca o ağacın yanına gidip ağlayarak özür diledim bizi affetmesini istedim ondan. Gerçekten yüz yüze konuşma şansımız olsaydı sana her şeyi anlatırdım da ne sen bana bakabiliyorsun pişmanlığından ne ben sana bakabiliyorum acımdan. Hani bir söz var ya "Perdelerin desenini bile anlatmak istiyorum sana" tarzında tam hatırlamıyorum. Ben sana her şeyimi anlatırdım... Yeni bir kıyafet aldığımda ilk senin haberin olurdu, yeni kitap aldığımda, abur cubur aldığımda, her hangi saçma sapan bir olayda ben gelir sana anlatırdım. Sen gittikten sonra çok şey oldu kimseye anlatmadım çünkü kimse beni senin gibi dinlemedi, kimse beni senin gibi anlamadı ya da ben sadece senin anlamanı senin dinlemeni istedim o yüzden anlatmadım. Son mesajlarımızın ekran görüntülerini buldum "Eğer geri dönmek istersen kimseye dokunmayan ellerinle dön" demişim sana, sende bana "asla" diye yanıt vermişsin. Söz vermiştik ya hani eğer bir gün yollarımız ayrılırsa birbirimizi bulucaktık evli bile olsak kavuşucaktık birbirimize diye. Ben bugün "O kayboldu bulun onu bana diyerek ağladım". Şimdi başka biriylesin ben de öyle... Bedenlerimiz ayrı ama ruhlarımız, kalbimiz bir bizim, hayatlarımız bir.. 3/1 gelsen geri dönmek istesen haykırırım sana, önce nefretimi sonra sevgimi, sonra aşkımı, sensizliği ama bu 3'ü uğruna birilerini yok etmem ve senin olurum tekrardan. Gel bu 3'ü uğruna kırmayalım daha fazla 1'leri bedenlerimizde bir olsun, kırmayalım daha fazla birilerini onlarda özgürlüğüne kavuşsun. Bizde evimize birbirimize kavuşalım. Civcivin seni çok özledi Deli'bal. Neden Deli'balsın ki sen? Neden senin fazlan zehir neden bana fazla sevgini verip birden bırakıp zehir oldun bana? Gel artık beraber zehirlenelim gerekirse beraber iyileşiriz..." Geçen gün ona yazdığım fakat gönderemediğim mesaj... İnsan içinde biriktirince birden patlıyormuş. Ben bunu da çok iyi yaşadım. Sevgi nefrete, nefret sevgiye dönüşmeden de ikisi bir arada olabiliyormuş. Ama gerçekten ben Deli'bal'ımı çok özledim...