Kıravatımı bir kez daha düzelttim.Karşımda oturanlara baktım.Bazıları babamın bana "arkadaşım" olarak tanıttığı insanlardı.Gerisini tanımıyordum.Hepsi birşeylerle meşguldü.Ben ise koca odayı göz ucuyla keşfetmekle...Duvarlar beyaz renkteydi ve kenarlarî altın işlemeli çeşitli tablolarla süslenmişti.Tabloların çoğu savaşlarla ilgiliydi.Bana göre korkunç bir seçimdi.Arkamda kalan bölüm ise boydan boya pencerelerle kaplıydı.Keşke masanın karşı tarafında otursaydım diye düşündüm.Ama masada oturanlar belli rütbelere göre yerleşmişlerdi.Masanın başında "yargıç" dedikleri ama aslında avcıların başı olan bay Warrior oturuyordu.Soy adını savaşçı aile geçmişinden aldığı belliydi.Onun sol tarafında bayan Warrior ve sağ tarafında biz Hopkins'ler oturuyorduk.Eskiden annem benim oturduğum yerde oturuyormuş ama ben doğduktan sonra avcılığı ve meclisleri tamamen bırakmış.Masaya yeniden göz attım.Sanırım şu esmer adamı tanıyordum.Daniel Alvarez?Sanırım adı buydu.Başka tanıdık bir sima göremiyordum.İç çekerek karşıma baktım.Bayan Warrior tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.Genç bir avcıdan ne bekliyordu ki?Henüz çevremdekileri hazmetme aşamasındaydım.Ve "cadı mahkemesine" ilk kez geliyordum.Yapmacık bir gülümsemeyle karşılık verdim.
Kapı iki kez tıklandı.Kalp atışlarım hızlanmaya başladı.Herkes kendine çeki düzen verdi.Bir adam içeri geldi.
"Davalı hazır efendim."
"İçeriye getirin lütfen."dedi bay Warrior.Cadılara davalı diyolardı.Hepsi tamamen metefordu.Normal insanlar anlamasın diye uydurulmuş şeylerdi. Ama avcıların avukat olan bölümü gerçekten avukatlık eğitimi almak zorundaydılar.Toplayıcı olan bölümü ise dövüş alanında iyi olmalıydılar.En zor işi onlar yapıyolardı aslında.Cadıları yakalamak kolay iş değildi.Ben ise seçiceğim bölüm konusunda kararsızdım.
İçeri iki badigart kılıklı adam arasında turuncu suçlu tulumu giymiş bir kadın girdi.Kadının saçları yüzünü örtüyordu.Kimseyi görmek istemediği aşikardı.Hayatımda ilk kez bir cadı gördüğüm için incelemeye başladım.Normal insanlardan farklı görünmüyordu.Sadece önüne gelen uzun siyah saçları korkunç bir hava veriyordu.O saçların arasında iki göz!Bana mı bakıyordu?Ürperdim.Bilinçaltımın bir oyunu olmalıydı.Gözlerimi kırpıştırdım ve yeniden baktım.Kafamın içinde bir ses duydum."Sensin!".Tam olayın şokuyla neler oluyor diyicekken babam boğazını temizledi.
"İzninizle bizim acilen ayrılmamız gerekiyor."dedi.
Babama şaşırmış bir şekilde baktım.O da tabletine bakıyordu.Bay Warrior yüzüne bir tebessüm takınarak
"Tabi ki."dedi.
Babamla ayağa kalkarken bayan Warrior
"Lütfen sonra bizi bilgilendirmeyi unutmayın"dedi.
Kapıya doğru yöneldik.Cadınının yanından geçmeliydik.Nefesimi tuttum.Beni izlediğini hissediyordum."Yakında" diye fısıldadı.Arkama dönüp baktım.Ama cadı Bay Warrior'a doğru bakıyordu.Sanırım kafayı yiyordum.Yol boyunca babam hiç konuşmadı.Yüz ifadesinden birşey anlamak mümkün değildi.Düz bir ifadeyle yola bakıyordu.
Babamla samimi bir ilişkimiz yoktu.Birşey söylerse konuşurdum,soru sorarsa cevaplardım.Hiçbir zaman şımarık bir çocuk olmamıştım.Buna fırsatım olmamıştı. Babamın bana en son sarıldığı anı hatırlamıyordum.Ama hiçbir zaman bir burukluk hissetmemiştim.Sanırım doğuştan mesafeliydik.
Eve doğru yaklaşırken yanımızdan bir cenaze arabası geçti.İçindekileri seçemiyordum.Evin önüne geldiğimizde annem kapıda bekliyordu.Arabadan hızlıca indim.Annemin suratı çökmüştü
"Neler oluyor?"dedim.
Yutkundu
"Sabaha...Sabaha karşı Amanda ölü bulunmuş."
Geriye bir kaç adım attım.Annemin siyah giyindiğini fark ettim.Boğazıma birşey takılmıştı.
Annem bana sımsıkı sarılarak "üzgünüm" diye fısıldadı.Elimdeki kağıdı yırtarmışçasına çekiştiriyordum.Bunu okuyabiliceğimi sanmıyordum."Benim suçum!Hepsi benim suçum!"diye bağırmak istiyordum sadece.Öndeki iki yaşlı kadın yüksek sesle muhabbet ediyordu.Biri diğerine
"Ah bu gençler!Genç yaşta sırf eğlencesine kafayı bulup ölüyorlar.Yazık."diyordu.
İç çektim."Benim yüzümden"diye fısıldadım.Rodny omzuma dokunarak
"Hayır dostum.Doktorun söylediklerini duydum.Çok fazla içki içmiş ve hap kullanmış.Senin suçun değil."dedi
"Eğer öyle davramasaydım..."kafamı iki elimin arasına aldım.
"Gel biraz burdan uzaklaşalım."dedi.
Ayağa kalktık.Ponpon takımından kızlar birbirine sarılmış ağlıyorlardı.Bir tanesi çıkmış Amanda'nın yüzünün ne kadar pürüsüz olduğuyla iligili birşeyler anlatıyordu.Sandalyelerin yanından geçtik.Son sıraya gelince kız
"Amanda'nın ilk olmasada en sevdiği erkek arkadaşını çağırmak istiyorum."dedi
Lanet olsun.Konuşma yapamazdım.Arkamı döndüm.Tam konuşma yapamıyacağımı söylüyecekken kürsüye Takım kaptanının çıktığını gördüm.Adı neydi?
"Amandayla uzun süredir çıktığımızı söyleyemem."diye başladı.
Rodny bir küfür savurarak
"Seni gidi küçük yelloz!"dedi.
Ahh.Şimdi kızmam mı gerekiyordu yoksa ağlamam mı ,bilmiyordum.
"Gidelim burdan Rodny."dedim.
Amanda her zaman böyle biri değildi.4 sene öncesini hatırlıyorum da...Sadece ikimiz takılırdık.Evden birlikte kaçardık.O zamanlar ona deli gibi aşıktım.Tabi bunlar ailesi zengin olmadan önceydi.Sonra çıkmaya başlamıştık ama Amanda çok değişmişti.Şu zengin züppelerden farkı kalmamıştı.Derin bir nefes aldım.
Annem ve babam hala ikinci sırada oturuyorlardı.Hava bozmuştu.Büyük ihtimal birazdan töreni bitirmek zorunda kalıcaklardı.Şimdi gitsek kimse fark etmezdi.Arkamı kürsüye döndüm.Dönerken en arka sandalyede tek başına oturmuş siyah pelerinli birini fark ettim.Pelerininin kapşonunu takmıştı.Uzun dalgalı platin rengi şaçları omzundan aşağı süzülüyordu.
"Bu kim?"diye sordum Rodny'e
Omuz silkti
"Kuzeni olabilir."dedi.
Amandayla 5 yaşından beri arkadaştık.Bütün akrabalarını tanırdım.Ailesi köşeyi döndükten sonra bu tipte birini aralarına kabul ediceklerini sanmıyordum.Cenazede bile.
Tahmin ettiğim gibi hava daha kötü oldu ve yağmur yağmaya başladı.Herkes kaçarmışçasına törenden ayrıldı.Ben,Rodny ve hala yerinden kıpırdamamış olan platin saçlı kız hariç.Rodny şemsiyesini açarak
"Gitmemiz lazım."dedi.
"Dur."diyerek Rodny'i bir ağacın arkasına sürükledim.
"Ne var?"diye cırladı.
Kız yerinden kalkmış mezara doğru ilerliyordu.
"Bence Amanda'yı tanıyordu."dedim.
"Olabilir.Ama seni neden ilgilendiriyor."
"Bilmiyorum."
Rodny'i ağacın arkasında bırakarak kızın yanına doğru ilerledim.Aramızda belli bir mesafe bırakarak durdum.Rodny hızlı adımlarla yanıma geldi.
"Dostum bence ikisini yalnız bırakmalıyız."
Rodny'e susması için işaret ettim. Kız birşeyler mırıldanıyordu.Dua mı ediyordu?Sadece son kelimesini anlamıştım.Nazik ve huzurlu bir sesle "teşekkürler"diyordu.
"Teşekkürler mi?Ne için?"diye fısıldadım Rodny'e.
Kız yavaşça bize doğru döndü.Rodny hemen umursamaz gibi görünmek için ıslık çalmaya başladı ve başka tarafa döndü.Kızla göz göze geldik.Ah!Göz renklerimiz aynıydı!Şaşırdım çünkü bir gözüm mavi diğer gözüm kahverengiydi.Hayatımda hiç göz renkleri benimkilerle aynı birini görmemiştim.Kız gözlerini iri iri açmış bana bakıyordu.O da mı şaşırmıştı?Afallamıştım.Konuşmam mı gerekiyordu?Kızın şaşkın ifadesi kayboldu ve kaşlarını çattı.Kekeleyerk
"Rahatsız e-ettiğim için..."
Kız gözlerini devirdi ve yanımdan hızlıca geçti.
"...özür dilerim."diye fısıldadım kendi kendime.Kıza görmek için gittiği yöne doğru baktım.
Kimse yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İncarnate
Fantasy"Kurt kuzuyu yer." "Kurt kuzuya aşık olur." "Peki ya kurt kuzu olabilir mi?" Babasından aldığı eğitimle avcı olmaya hazırlanan Sky,bir gün arkadaşlarıyla oynadığı tehlikeli bir oyun sonucu birinci nesil bir cadıyı uyandırır.Bu cadı uyandığında yarım...