"hyunjin hyung, gelmeyecek mi?"
herkes sessizce salonda otururken sangwoo'nun kardeşinden gelen soruyla jisung bakışlarını küçük çocuğa çevirdi.
"gelmek istemedi." jisung'un ruhsuzca kurduğu cümleye karşın seungmin'in kaşları çatılırken sesini sakin tutmaya çalışarak konuştu, "yalan söylemeyi bırak artık jisung."
jisung dişlerini sıkarak sert bakışlarını karşı koltuğunda oturan seungmin'e çıkarttı.
"hyunjin'in ne kadar acı çektiği ile ilgili en ufak bir fikrin yok! bir arkadaşın daha ölüyor jisung ve buna neden olan kişi sensin. hyunjin'e geçen gün bir şey olsaydı ve bundan seni sorumlu tutsaydım, sen nasıl hissederdin jisung?" jisung'un yüzünde şaşkınlık ve kendisine söylenenleri anlamlandıramaz bir ifade oluşurken, geçen gün hyunjin'in hastaneden çıkarken görüntülendiği haberi geldi aklına. bakışları seungmin'in gözlerinin içini bulurken, titreyen irisleri endişesini gün yüzüne çıkartıyordu.
"pratik yaparken yaralandığını söyledi." jisung sesinin titremesini kontrol edemeden konuşurken, çoktan oturduğu koltuktan kalkmış ve seungmin'in karşısına dikilmişti. seungmin karşısında kafası karışmış bir şekilde kendisine bakan çocuğa ilk alayla güldü, daha sonra ise aynı şekilde o da oturduğu yerden kalkarak, işaret parmağını hemen önünde dikilen jisung'un göğsüne bastırdı. "hyunjin, kendisine zarar verdi jisung! gözümün önünde bileğinden oluk oluk kan aktığına şahit oldum!" salondaki herkes seungmin'in söylediğiyle kaskatı kesilmişken, jisung olmamasını umduğu şeyin kulaklarına dolmasıyla bir adım geri gitmişti.
"zaten sangwoo'yu kaybettin, kaybettik. hyunjin'i de mi kaybetmemizi istiyorsun gerçekten. biraz büyü artık, çocuk gibi davranıyorsun."
jisung hiçbir şey demeden hala öylece dururken, boğazından bir hıçkırık kaçtı. seungmin karşısında sinirden kendisini kaybetmişti ve jisung hala hıçkıra hıçkıra ağlamasına rağmen konuşmaya devam etti. "ikinizin de suçu yokken, kendini içten içe suçlu görürken sadece her şeyi hyunjin'in üzerine yıkmak istiyorsun."
"seungmin hyung yeter." başta jisung'un hemen yanında otururken, daha sonra sevgilisi ile birlikte ayaklanan ve tam yanında dikilen jeongin'in sesini yükselterek konuşmasıyla seungmin gözlerini bu sefer ona dikti. ikisinin birbirlerini pek tanıdığı söylenemezdi, hatta ilişkileri birkaç karşılaşmadan ibaret denebilirdi.
seungmin bu sefer jeongin'e karşı konuştu, "neden sevgilinin sen hastayken bile yanına gelemediğini hala bilmiyorsun değil mi jeongin? anlatmamı ister misin?"
jeongin bunun nedenini ne kadar merak ederse etsin hiçbir zaman jisung'a sormamıştı. çünkü onu yaralayan bir nedeni olduğunun farkındaydı ve sevgilisinin daha fazla kırılmasını istemiyordu. jeongin seungmin'in sorusunu sessiz bırakırken, bakışlarını ağlaması dinmiş olan jisung'a çıkarttı. onun böyle olmasına dayanamıyordu.
"seungmin..." jisung bakışlarını konuştuğu bedeninin yüzüne değdirmekten kaçınarak stabil tutmayı başardığı sesiyle konuştu. "hyunjin kandan çok korkar. kendine zarar veremez o, bana yalan söyleme."
"hyunjin'in kandan korktuğunu söylüyorsun ama sangwoo'yu onun öldürdüğünü iddia ediyorsun, jisung. cidden senin derdin ne?"
***
"buraya gelmemeliydim."
hyunjin çocukluğunun geçtiği şehrin sahil kıyısında öylece duruyordu. sangwoo'nun ailesinin yanına gidecek gücü kendisinde bulamıyordu. ne kadar jisung'a kendisini affetmesi için mesajlar atsada onun yüzüne bakacak gücü yine bulamıyordu. hwang hyunjin son yıllarda tamamen güçsüzleşmişti.
çıkışı sangwoo'nun ölümünden sadece 1 yıl sonra gerçekleşmişti. arkadaşının 16 yaşında daha çocukken bedeni kül olurken, hyunjin'in de sadece 17 yaşında ruhu kül olmuştu. nefes alamıyordu.
denize karşı dudaklarını dişleyerek ağlamamak için kendisini tutarken, gitmek için sağ tarafa döndü ve sahil çıkışına doğru yürümek için adım attı. sadece birkaç adımdan sonra ileriden ona doğru gelen bir beden gördüğünde maskesi ile yüzünü iyice kapatıp, kendisini sakladı.
kafasını kendisine doğru yürüyen çocuğa ters döndürmüşken, kulağına dolan ses tonuyla hızla kafasını o yöne çevirdi. ayaklarını sürüye sürüye, söylenerek yürüyen beden kendisine gittikçe daha çok yaklaşırken gözlerini ondan asla ayırmıyordu.
"milletin dramının içinde kaldım resmen ya. tatil diye cenazeye getirmiş beni aptal herif." felix hala söylene söylene yürürken üstündeki bakışları hissedip gözlerini elindeki telefondan ayırarak kendisine takılı kalmış yüze çıkarttı. gördüğü yüzle adımları olduğu yerde dururken gözleri kocaman açılmıştı.
hwang hyunjin, yine bir deniz kıyısında her zaman ki mükemmelliği ile karşısındaydı.
***
uzun bir aradan sonra merhaba😭
fic yazmayı unutmuşum resmen o yüzden çokta güzel ve tatmin edici bir bölümle gelemedim özür dilerim🥺

'ming
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starlight | hyunlix
Fanfictionhwang hyunjin, herkesin gözlerinin üstünde olduğu dünyaca tanınmış bir rock grubunun gitaristidir. kendisini artık olduğu yere ait hissetmemeye başladığı bir zamanda, yapmak istediği müzik için her şeyden vazgeçmeye hazır lise son sınıf öğrencisi le...