Hell's Kitchen, Murdock's House, 2016
Stella Campbell ve Foggy Nelson sinir krizi geçirmenin eşiğinde idi. Bunun nedeni de elbette ki Matthew Murdock'du.
Yaklaşık yedi saat önce ofisten ayrılmış ve işi olduğunu söylemişti. Sarışın adam onu arayana kadar Avengers üssünde tasarım için odasını birbirine katmıştı. Sarah Rogers ve Steve Rogers ile büyüyen herkeste sanat yeteneği olurdu. Kumral adam için daha iyi bir şeyler yapmak istiyordu. Ancak projeleri yarım kalmak zorundaydı.
"Başına bir şey gelmez. O bir Murdock. Büyükannesi her zaman, Murdock erkekleri şeytanın yeryüzündeki yansımasıdır, der." Dedi Foggy endişeyle dört dönerken. Sarışın kadın da oldukça endişeliydi ama ortamda sakin kalması gerektiğini biliyordu. Karen hâlâ öğrenmemişti, bu, şu anlık tek şanslarıydı. Aksi takdirde ikisini de evden atabilirdi.
"Foggy, biraz dinlen, dostum. Kaç saattir bir şey bile yemedin. En azından evine gidip bir duş al ve kendine temiz kıyafet getir." Dedi Stella onu ikna etmeye çalışarak. Arkadaşı için endişelenmeye başlamıştı ve Karen geldiğinde de bunu tekrarlayacaktı. Sarışın adam pes ettiğini gösterircesine dudaklarını ısırdı, gözleri kapı ile salon arasında mekik dokuyordu. Omuzlarını umutsuzca düşürdü. "Tamam," dedi. "Ama mutlaka haber ver. Birkaç saate gelirim."
Zaferle gülümsememek için kendini sıktı. "Merak etme, haber veririm."
Foggy Nelson, bilgisayar çantasını omzuna taktı ve ona veda ederek hızla evden ayrıldı. Stella'nın yüzündeki tebessüm soldu. İfadesiz bakışlarını kapıdan çekmeden konuştu. "Eve gir artık Murdock."
❄️
İrkilerek uyandı ve korkuyla etrafına baktı. Uçuşan birkaç kar tanesi hariç her şey aynıydı. Sadece bir kâbustu, basit, sıradan bir kâbus.
Matthew Murdock, içeride uyuyordu ve o da bunu oldukça net bir şekilde biliyordu. Yüzünün ve vücudunun dağıldığını, acı içinde olduğunu da. Ona sarılmak ve geçecek demek istiyordu ama bu, bir arkadaşın, sıradan bir arkadaşın, diyeceği bir şey değildi.
Kalp atışlarını düzenlemeye çalıştı ancak adam, bir oda kadar uzaktayken bu pek de mümkün olamazdı. Yavaşça yerinden kalktı ve çıplak ayaklarının zemindeki ufak seslerini umursamadan ilerledi. Düzenli nefesler duymuyordu elbette. O, asla tam anlamıyla uyuyamazdı. Kapı pervazına yaslandı. Ağlamamak için kendini sıkıyordu.
"Ağlama," dedi boğuk sesiyle. "Lütfen."
Yavaş adımlarla yataktaki dağılmış bedene doğru ilerledi. Kendisini görmesini istiyordu. Yanına çöktü. Elini yüzüne uzatmak istese de dokunmaktan birkaç santimetre kala vazgeçti. "Halini bilmiyor musun sen? Michael," dedi nefesini sıkıntıyla vererek.
Başını yastıktan kaldırmaya çalıştı, yüzünün kanla kaplı kısmı güneşte parladı. "Ben iyiyim. Endişe edilecek bir şey değil."
"Lütfen, Matt, lütfen." Dedi boğazındaki yumruyla. "Bir kez olsun yapma şunu."
"Hiçbir şey yapmadım. Karen gibi davranıyorsun."
"Biliyorum." Dedi dişlerini sıkmamaya çalışarak. Tek bildiği, Karen'ın ondan hoşlandığı ve Mattt'in de ona karşı daha farklı olduğuydu. Deliler gibi hoşlandığı adamın, hoşlandığı kadına benzetilmek istemiyordu. Ancak duygularını daha fazla belli ederek onu ikileme sokmayı ve vazgeçilmeyi de istemiyordu.
Sadece, susacaktı.
"Seni iyileştirmeme izin ver. Bir saniye bile sürmeyecek."
Adam yataktan zorlukla doğruldu. Gözlerini bedenden zorlukla çekti ve yatağın ucundaki ceketi ona verdi. Matthew, hızlıca önünü kapattı ve daha rahat konuşmak için ona döndü. "Neden?" Dedi hiç beklemediği bir anda. Stella afallayarak ona baktı. "Neden beni iyileştirmeye bu kadar odaklanıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bahar Askeri Gerçekliği
FanfictionDaphne Stella Campbell, Steve Rogers'ın 1945'deki evlatlık kızı. Babasının vedasız gidişinin aynı haftasında Rusya'nın beyazında kaybolan bir doktordu. ❄ "Sen benim görevimsin." ❄ "Bir zamanlar hayat kurtardığım eller bir morgdan farksız hale geldi...