7

101 27 47
                                    

Adam'ların izinsiz bir şekilde çıkmasının üzerinden tam bir hafta geçmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Adam'ların izinsiz bir şekilde çıkmasının üzerinden tam bir hafta geçmişti. Bu bir hafta o kadar durağan geçmesine rağmen hepsi çok garip bir şekilde yorgunlardı.

"Buranın yemek kültürüne hâlâ alışamadım. Verdiğimiz istek listesindeki malzemeler gelseydi iyi olurdu." Nadia önündeki yemeği bitirmişti.

"Haklısın. Pek doyuruculuğu yok. Buradaki insanların zayıf olmasına şaşmamalı." Nadia'ya katıldığını belli eden Honour tabağındaki ince lavaşı yemeye geri döndü.

"Yarın gelir galiba. Umarım yani." Emma'da sohbete dahil olmuştu fakat Adam hâlâ gece duyduğu ve duymaktan bıktığı seslerin etkisindeydi.

"Bazen gerçekten boşa kürek çekiyoruz gibi geliyor. Şu dönüşüm bitkisi her ne kadar günde bir tane bıçak verse bile... Yoruldum." Nadia gerçekten pes etmiş duruyordu. Bir şey demeden, arkasını dönerek otel odasına girdi. Göz yaşlarını kimsenin görmesini istememişti.

Elinin tersini dudaklarının üstüne bastırdı ve gözlerini yumdu. Kayıtsızca akan sadece zaman ya da göz yaşları değildi. Umudu da zamanın içinde ve göz yaşlarının arasında akıp gidiyordu.

Kapının açıldığını duyunca hemen gözlerini sildi ve tam banyoya girerken ses onu durdurdu. Adam ona "Nadi?" demişti. Ona sadece bu şekilde hitap eden Adam'dı. Bunların hepsini düşünürken Nadia gözlerini silmişti.

Ağlamak ona göre zayıflık olarak gelmese de ağlamayacak kadar güçlü hissediyordu kendini. Ağlaması gücünün gittikçe azaldığını gösteriyordu. Kendince fikirler içinde gezinirken Adam yeniden konuşmaya başladı.

"Ağladığını," bu sırada Nadia soğuk betona oturmuş arkası dönük dinlemeye başlamıştı. "Biliyorum. Ağlamanı hiç istemiyorum. Arkanı dönüp, akan rimeline rağmen ağlaman ya da dün gece saatlerce ormanı izlemeni benden gizlemek zorunda değilsin."

İstemeden de olsa Nadia titrek bir nefes almıştı. Kendini durdurmak istedikçe daha çok ağlamaya başladı. "Olmuyor ki Adam. Yaptığımız hiçbir şeyin, hiçbir şeyin bir halta yaradığı yok. Bataklıkta yüzmeye çalışsam inan daha başarılı olurdum."

Titrek nefesinin arkasını titrek sesi aldı. Adam yanına oturmuş, kızın hayal kırıklığı ve başarısızlıkla dolu yüzünü incelemeye başladı. Gözünün altında oluşmaya başlamış yanağına doğru hücum eden siyahlıklar içinde bile bir insanın yüzü nasıl bu kadar güzel olabilirdi. Yaratılırken sanki etrafında olan tüm kadınların, çiçeklerin, mücevherlerin güzelliklerinden alınmış bu kadına verilmişti.

"Baksana, ben bugüne kadar ne elde ettim? Amcam olmasa sence işe yarar biri miydim? Sanmıyorum." Kızın hayata değil kendine küsmüşlüğü vardı. Nadia'yı defalarca ağlarken görmüştü ama bu seferki gerçekten farklıydı. Tek kelime etmeden anlatması için toparlanmasını bekledi. Beklemek onun için çok basit bir kavramdı.

"Çok yoruldum. Gecelerimi şu ormana versem bile bir şey bulamayacağıma o kadar eminim ki. Gözümün önünde olsa görmem yani. O kadar aptal ve işe yaramaz bir varlığım. Bu ekipte bir fazlalığım." Biraz durdu ve nefes alış verişlerini düzene sokup Adam'a söz bırakmadan devam etti.

"Francis ile hiç anlaşamadım. Halbuki o da benim gibi. Rahat bir hayatı var, istediği her an para elinin altında. Tek farkımız onun benim başarı diye adlandırdığım şeyleri ortadan kaldırmasını çok iyi bildiği."

Nadia bir anda ayağa kalktı. Yüzünü sildi ve bulduğu ilk çantaya eşya doldurmaya başladı. Adam çantayı elinden çekene kadar buna devam etti.

"Ne yaptığını sanıyorsun? Çekip gitmek sandığın kadar kolay mı?" Nadia hızla çantayı Adam'ın elinden aldı. Karşısında duran adama yaklaştı ve tıslarcasına konuşmaya başladı.

"Sen giden tek şeyin başarısızlık olduğunu sanmaya devam et. Benim beş yıl daha verecek vaktim yok bu rüyaya."

Nadia hiç aldırmadan kıyafetlerini aldı, sırtına çantasını atıp koşarak uzaklaştı. Sevdiği adam bile onu durdurmak için çaba göstermemişti. Sanki yeniden döneceğine emin gibiydi. Onun koşarak gidişini otelin penceresinden gören Emma ile Honour yanına gitmek için hareket ettiler.

Merdivenleri indikten sonra kaskatı duran, yanağından aşağı kurtulmak için çaba sarf ettikçe kaybeden bir gözyaşı eşlik ediyordu.

"Adam..."

Adam tek bir tepki vermedi, tek bir kelime etmedi. Onlara bakmadı bile. Düşüncesiz adımlar ile ekip çantasını alarak arkasından kimsenin gelmeyeceğini bilerek ormanın yolunu tuttu. Nadia'nın o çok isteği perileri bulacaktı ve Nadia buraya gelmek zorunda kalacaktı.

Kendi içinde bile hayal kırıklığının en büyüğünü yaşamaya razıydı. Ama bu kadının gözlerinde olan hayal kırıklığına dayanamıyordu.

✨🧚🏼‍♀️✨

Selam! Nasılsınız? Bu bölümde Nadi'ciğimiz çekip gidiyor. Ah hadi Nadi ama... dediğinizi duyar gibiyim.

Sizce Nadia'nın pes etmiş olması doğru mu?

Adam sizce peri bulabilecek mi?

Adam ve Nadia'nın yokluğunda ekibin geri kalanı ne yapacak?

Bölümü beğendiyseniz yıldıza dokunmayı, yorumlarla buluşmayı ihmal etmeyelim. Yeni bölümlerle görüşmek üzere!

SAKLI DÜNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin