bir, imzalı bıçaklar

71 8 25
                                    

Jeon, 26 Kasım

"Son."
Genç adam elindeki not defterini arabanın torpitosuna yerleştirip arkasına yaslandı. Radyodan gelen şarkıya eşlik ederken hali hazırda çalışmakta olan arabanın direksiyonunda parmaklarıyla ritim tutuyordu. Bu gece, sonunda romanına hak ettiği finali yazabilmiş olmanın verdiği rahatlıkla yatağına girecekti.

Önünde durduğu eve son bir bakış atarak gaza bastı. "Sikik herif beni gerçekten çok uğraştırdı." diye sesli bir şekilde söylenirken tek eliyle dağılmış kahve saçlarını düzeltmeye çalışıyordu.

İşleri olması gerekenden iki saat daha geç bitirmişti ve bu  gecikme planlarının tamamen alt üst edilmesi için yeterliydi. Yine de bir kitabı daha bitirmenin verdiği mutluluğu gölgeleyebilmesi mümkün değildi.

Güneşin doğumuna yakın eve vardığında uykusuzluktan ağırlaşan gözleriyle hararetli bir  mücadele veriyordu. Bagajdan ağzı kilitli, oldukça ağır gözüken deri kaplamalı  bir evrak çantası alıp sakince dairesine girdi. Üstündekileri tembel hareketlerle kapının önünde çıkarırken koridorun sonundaki odaya doğru ilerliyordu. İçeriyi uzunca inceleyip her şeyin yerli yerinde olduğuna emin olduktan sonra  elindeki çantayı kenarda duran masaya yerleştirdi.

Masanın altındaki çekmeceden eskimiş bir  albümü alıp son sayfaya gelinceye dek ilerledi. Evrak çantasından çıkardığı resimleri boş sayfaya özenle yerleştiriyordu, Parlak sarı saçları olan, ince yüzlü, oldukça yakışıklı bir adamın fotoğraflarıydı bunlar. Hepsi uygun ışıkta, mükemmel bir açıyla çekilmişti. İnsanların fotoğraflara bakıp eleştirebileceği tek bir kusuru dahi yoktu. Tabii, adamın kesik boğazından akan kanların ve yüzündeki dehşet ifadesinin nereden geldiğini merak etmiyorlarsa.

Kahve saçlı oğlan işini bitirip tatmin olmuş bir şekilde eserine bakarken duyduğu ince kadın kıkırtısıyla irkildi. Sevimli ama aynı zamanda sinsi bir tınıya sahipti.

"Her zamanki gibi, harika bir iş çıkardın hayatım."

Jungkook tek bir kelime söylemeden usulca kafasını eğmiş fotoğraflara bakıyordu. "Yeni heykellerin harika olacak, buna hiç şüphe yok! Ayrıca kitabın sonunu da olabilecek en iyi şekilde bağladın, seninle gurur duyuyorum." Oğlan hafifçe kızaran yanaklarını eliyle gizlerken onaylar bir şekilde kafasını salladı.

Evrak çantasından aldığı, kumaşla sıkı sıkıya sarılmış olan bir cisimle odanın köşesinde duran kasaya ilerledi. Şifreyi girdi ve kasanın içine baktı, elindekiyle beraber tamı tamına on beş bıçak olacaktı. Yavaşça kumaşı çözdü, keskin ve parlak olan bıçak, kurumuş kan lekeleriyle bile ihtişamlı gözüküyordu. İnce parmaklarını sakince bıçağın üzerindeki işlemelerde gezdirdi. "Lee Dokja" Bu fotoğraflardaki adamın ismiydi. Kadının sesi tekrar duyuldu.

"Benim de gençliğimde böyle bir koleksiyonum vardı biliyorsun, ta ki..." Jungkook kadının lafını böldü. "Babamla tanışana kadar mı?" Ama bir cevap gelmedi. Memnun bir ifadeyle bıçağı kasaya yerleştirdi ve masanın üzerindeki çantaya uzandı. Final bölümü için yazdığı taslakları çalışma masasına özenle yerliştirip en başından beri  içeride kendisinden başka kimsenin olmadığı odadan çıktı.

Sakin sabah güneşi evin içini doldurmuş, kahve saçlı oğlanın uykusuzluktan puslanan gözlerini acıtmaya başlamıştı. Yerde duran pantolonunun cebinden gelen sabah alarmının sesiyle kendine kahve yapmak için yalpayarak mutfağa doğru ilerledi.

Bugün fakültenin sanat sergisi vardı ve heykelleriyle birlikte baş rol Jungkook'a verilmişti.

femme fatale,, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin