Cevher'lerden Kristal
Herkesin bir dünyası vardı, kiminin ki mutlu, kiminin ki değildi. Ama o kişinin dünyasıydı işte! Benimde kendime ait küçük bir dünyam vardı, suyun derinliklerinde, herkesten gizli. Cevher Krallığında... Bu durumdan mutlu olmam gerekir, neticede kimse bizi görmezse avlamaya veyahut farklı şeyler yapmaya kalkışmazdı. Lakin ne yazıktır ki yeryüzünü merak ediyordum hemde çok! Mümkünatı olsa insanların ev dediği şeyden kaçar, benim gibi yeryüzüne çıkmak isteyen azınlık ile bu istikbali yerine getirirdim. Ama bunu aileme yapamazdım, benim için onca şey yapmışlarken olmazdı. Bu yüzden lüzumsuz hayallere kapılmamak için çıktığım yüzmede aklım yine karışmış ve tamda olmayı istediğim yere doğru yol almıştım. Küçükken diğer deniz insanları mercanların arasında yüzmekten, diğer su canlılarıyla vakit geçirmekten ve bunun gibi şeylerden hoşlanırken, ben su üstüne çıkıp insanları izlemekten, köprülerin altından onları dinlemekten ve yeni şeyler öğrenmekten zevk alırdım. Hatta onların dillerini bile öğrenmiş sayılırdım. Öğrendiğim bir diğer şey ise bizim içinde barındığımız sınırlara Osmanlı deniyordu. Deniz insanlarının olduğu kadar normal insanlarında konuştukları bir dil vardı, Osmanlıca, küçük yaşımdan itibaren dinleye dinleye bende bir şeyler öğrenmiştim.
Her zaman gittiğim köprü kenarlarından birinde durmuş insanlığı dinliyordum.
"Mora korsanlar tarafından kuşatılacakmış, duydunuz mu?" dedi biri. Ses genç bir hanıma ait gibi duruyordu.
"Duydum, lakin bu nahoş söylentileri kulak ardı etmenizi öneririm Küçük Hanım. Daha nice söylemler iştirak etmedi mi kulaklarınıza? Şimdi mi önemseyeceğiniz tuttu bunları?" Bu defa konuşan genç bir adamdı. Ne dediklerini anlamadığım oluyordu, misal, korsanlar şu denizlerin, okyanusların hakimi olan güruh muydu? Daha da önemlisi öyle bir güruh mu vardı? Hem de biz dururken sadece iki "bacak" ve "ayak" denilen uzuvlara sahipler diye bizi hor görmeleri hoşnutsuzluk veriyordu.
"Kristal!" Annemin sesi kulaklarıma hücum etmişken işittiğim ses tonu burada olduğuma dair duyduğu kızgınlıktan çok, daha endişe vericiydi.
"Anne?" Korkuyla ardıma döndüm.
"Altın'ı avlamaya çalışmışlar!" Duyduklarıma yüreğim ağzıma geldi.
"N-ne? A-Altın iyi mi?!" Soluklarım hızlanmıştı.
"Bilmiyorum, haber daha henüz geldi. Derhal yola çıkmalıyız, durumun vahimiyetinden haberdar değiliz." Altın, annemin kardeşiydi. Onunla arasında on -insan deyişiyle- "yaş" vardı.
Annemle suyun derinliklerine dalıp yolculuk için hazırlandık. Uzun bir yolculuk değildi bu, yani eğer bu hızda gidersek. Artık yüzgeçlerim aşınmaya başlıyormuş gibi hissettiriyordu. Oldukça yorulmuştum bu yolculuk boyunca, annesinde benden farkı olduğunu sanamamama rağmen öyle olmadığını da biliyordum, benden çok daha tecrübeliydi ve yorulmaması için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu.
"Anne, biraz dursak olmaz mı? Yoruldum, ve acıktım." Annemi zor uğraşlar sonucu kısa bir molaya ikna edebilmiştim. Yanına aldığı atıştırmalıklar bana yetmeyince bana ve kendisine yiyecek bir şeyler bulmaya gitmişti, bana da buradan ayrılmamamı tembihledi. Açık denizin ortasında annemi beklerken hiç bir tehlikeye bulaşmak bende istemezdim doğrusu. Ama merak bu ya daha önce görmediğim balık türleriyle dolu bir alan gördüm. İstemsizce kuyruğum oraya doğru hareketlenmeye başlamıştı. O bölgeye yaklaştıkça oranın yanı sıra çok daha büyük bir gölge yansımıştı suyun üzerine. Bu benim daha da meraklanmama neden olmuştu. Dev bir yapının su üzerinde yüzmesi akıl alır gibi değildi. Daha küçüklerini bir kaç kez görmüştüm fakat bu kocaman bir şeydi. Daha önce hiç görmediğim bir boyuttaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZ DALGASI
FantasíaDeniz Kızı Kristal ve Erkek İnsan Bryden'ın yaz sularındaki kısa ve imkansız öyküsü için kapıyı aralamak çok da zor olmasa gerek... Tarihi bilgi içermemektedir. Gerçek tarihle pek alakası yoktur.