Yine boşuna korkmuştum, bu az önce gördüğüm ceylandı sanırım. Derin bir iç geçirdikten sonra arkamı dönüp tekrar ürkütücü kulübenin kapısına yöneldim. Arkamı dönmemle çığlık atmam bir oldu. Gökyüzünden bir kuş aniden gözlerimin önünde yere çakılmıştı. Eğilip baktığımda ise ölmüş olduğunu anlamıştım. Ne yazık ki şifa yeteneğim ölülerde işe yaramıyordu. Kafamı kaldırıp kulübeye baktığımda ise evin zarar görmüş olduğunu fark ettim. Bu nasıl olmuştu? Daha bir dakika öncesine kadar ev sapasağlamdı. Peki, Brie. Ya sen yanlış gördün ya da burada garipten de öte bir şeyler oluyor. Hadi bakalım, doğruca kapıya.
Üç-dört adım attıktan sonra kapıya ulaşmıştım. Kapı tokmağını sıkıca kavradım, burada neler olduğuna dair bir vizyon görmeyi bekledim fakat bir şey olmamıştı. Kapı tabiki de açıktı. Ne zaman ürkütücü bir şey olsa korku filmlerindeki gibi ilerlemek zorundaydı zaten. İçeri girer girmez bir ışık düğmesi aramaya koyuldum. Genelde kapıların yanlarında olurdu fakat bulamadım. Gece görüşüm olsa da bu ışık kadar işe yaramıyordu ne yazık ki. Sonunda ışık düğmesini bulabilmiştim. Gerçekten bunu kapının arkasına kim gizlerdi ki?
Işığı açtıktan sonra pespembe bir odayla karşılaşmıştım. Dışarıyla içerinin hiçbir alâkası yoktu. Ancak burası da korkutucu derecede pembe idi. Tam karşıdaki pembe duvarın ortasındaki pembe çerçeveli pencerenin altında pembe yastıkları olan pembe bir koltuk duruyordu. Koltuğun sağ tarafındaysa solmuş ama yine pembe olmayı başaran bir bitki duruyordu, tabiki saksısı ve toprağı da pembeydi. Toprağı pembe yapmayı nasıl başarmışlardı ki? Ya bunların hepsi gerçekten pembeydi ya da bir şeyleri saklamak için illüzyon büyüsü yapılmıştı.
Kafamı sola çevirdiğimde açık yine her şeyiyle pembe olan bir mutfak beni karşıladı. Tanrım, musluğu ve evye bile pembe! Midem bulanmaya başlamıştı. Arkamı döndüm, kapıya doğru koşacaktım ki bu pembeliğin içinde kapıyı göremiyordum. Ah! Hadi ama! Koşarak pembe lavaboya gittim ve oraya kustum. Dur bir dakika, kusmuğumda mı pembe? Bu ne biçim bir şey böyle!
Bu pembelikte midem bulanırken kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Düşün, düşün, düşün...
"Neydi illüzyonu bozan,
Güçlü kuvvetli ozan,
Sese ses kat,
Güçlü bir çığlık at!"Yüksek ve tiz bir ses illüzyonu bozuyordu. Bir cadı değildim ama kısmen de bunlarla ilgili bilgim vardı. En azından temel şeylerde. Derin bir nefes alıp güçlü bir çığlık attım. Kulübenin renkleri yerine gelirken aynı zamanda eşyalar parçalanıyor, patlıyor, çatlıyor, kırılıyor ve dökülüyordu. Nefesim tükendiğinde anca kendimi durdurabilmiştim. Nefes nefese kalmıştım, biraz öksürdükten ve pembe olmayan sudan içtikten sonra kendime gelmiştim. Gerçekten mi? Sonik sesim mi var. Harika! Yeni bir gücüm olduğunu keşfetmiştim. Bu da birkaç dakika önce kulübenin dışında olanları açıklıyordu. Düşen kuşa çığlık attığımda evi ben yıpratmış olmalıydım.
Kendime gelip artık pembe olmayan evi araştırmaya başlamadan önce ilk yaptığım şey kapıyı kontrol etmekti. Güzel, yerli yerinde. Şimdi evi rahatlıkla didikleyebilirim. Her odaya tek tek gidip hem gece görüşümle hem de normal olarak baktım, zaten sadece iki oda olduğundan bu o kadar da uzun sürmedi. Sıra gelmişti banyoya, banyoda da her şey normal görünüyordu. Klozetin içine bile bakmıştım fakat anormal bir şey görememiştim. Burada ne saklanıyordu ve neden saklanıyordu? Hem ben neden buradayım ki? İyice varoluş krizine girdin Brie. Denemediğim yarasa yön bulma yeteneğim kalmıştı, yani sıra bundaydı. Umarım işe yarar. Artık süper sonik sesim de olduğuna göre daha etkili olacağını umuyorum. Hadi bakalım yarasa kulaklar iş başına.
İlk başta hiçbir şey yok gibiydi. Birkaç dakika mutfak bankosuna dayanarak odaklanmış halde bekledim. İşte bu. Çok zayıftı fakat sonuçta bir şeyler duyabiliyordum. Eğer yanımda biri nefes alıyor olsa kesinlikle bunu duyamazdım. Hatta bir saat bile konsantrasyonumu bozabilirdi. Sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Bir duvarın arkasından geliyordu ancak burada kapı falan yoktu. Elimle hafifçe tıklatarak duvarı yokladım. Evet, kesinlikle buranın arkası boştu. Bir şeyle kırmalı mıyım, yoksa çığlık mı atmalıyım? Çığlık atarsam bu beni de riske atabilir. Çünkü az önceki olaydan anladığım kadarıyla çığlığımı odaklayamıyorum.
Etrafta burayı kırmamda işe yarayabilecek tek bir şey vardı, amerikan mutfakta duran demir ayaklı bar sandalyesi. Şimdiki tek sorunumsa onu kaldırıp kaldıramayacağımdı. Gidip kaldırmayı denedim, fakat tek yapabildiğim şey sürüklemek olmuştu. Şimdi de bu duvarın önünde bir bar sandalyesinin üzerinde oturuyordum. Bana çığlığımı odaklayabilecek bir şey gerekli. Bir kâğıt havlu rulosu, saçmalama çok hassas. Acaba evde bir saksafon ya da borazan gibi herhangi bir üflemeli çalgı var mıydı? Derin düşüncelere dalmışken bir ses beni ürperterek düşüncelerimden çekti.
"Brie?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkizler
FantasíaBrian ve Brie hayatları boyunca neredeyse hiç ayrılmamışlardı. Ayrılsalar bile bir şekilde sürekli iletişimde kalmanın bir yolunu bulmuşlardı. Ancak bu sefer durum farklıydı. Uyandıklarında nerede olduklarına dair en ufak bir ipuçları bile yoktu. Bi...