Sabah güneşinin yüzüme vurmasıyla yüzümü buruşturup yatağımdan doğruldum. Komodinin üstündeki telefonumu alıp saate baktım.
Saat 7.00'yi göstermesiyle ağzından bir 'hiii' nidası çıktı.
Hemen kalkıp üzerimi giyinirken aynı zamanda kendime de sövmeyi unutmuyordum."Aptal melek, aptal! Ne vardı da akşamın körüne kadar kitap okursun "
Genelde odamı düzenlemeden çıkmazdım ama gülsüm hanımın sivri dilini çekmemek için küçük bir tolerans gösterebilirim kendime.Üzerime kırmızı üstünde küçük çiçek desenleri olan fistanımı giyip, altınada rastgele bir babet giydim.
Saçlarımı ensemde sıkı olmayacak şekilde topladım. Kalçalarıma gelen sarı saçlarıma son bir bakış atıp odadan çıktım. Merdivenlerden ışık hızında inip hemen mutfağa girdim. Evimizin çalışanları kahvaltıyı hazırlamaya başlamışlardı bile.
Bende hemen tezgaha yaklaşıp oradaki çokta ağır olmayan tepsiyi masaya taşımak için aldım. Elimde tepsiyle uzanıp Ayşe teyzenin yanağına öpücük kondurdum. İrkilip bana döndüğünde gülümsedim."Günaydın Ayşe sultan"
" Kalbime mi indireceksin deli kız"
Yüzüne hınzır bir gülümseme koyup konuştum ;
"Yeme beni Ayşe sultan, içten içe bunu sana yapanın ihsan amca olmasını istediğini bilmiyoruz sanki"
Mutfaktaki kızlar gülerken Ayşe teyze bacağıma çimdik atmakla meşguldü.
"Kız! Seni edepsiz,nasıl konuşuyon öyle"
"Ay! Ayşe sultan vallahi şaka yaptım. Bak elimde tepsi var, düşecek . Yapma nolur!"
Kendimi Ayşe teyzenin elimden zor bela kurtarıp mutfaktan kaçtım. Merdivenleri çıkıp terasta ki masaya ilerledim ve tepsideki tabakları masaya dizdim. Arkamı dönüp tekrar mutfağa ilerlerken kol kola terasa çıkan gülsüm hanım ve kızı esma ile karşılaştım.
Yanlarından geçerken kısa bir 'günaydın' deyip merdivenleri indim.
Aslında esmayı severim. Beni üvey ablası gibi değilde arkadaş gibi görür.
Ama gülsüm hanım esmayı birkaç defa benle samimi görünce esmaya sıkı bir azar çekmişti. Tesadüfen duyduğum kelimeler hala kulağımda çınlanmasının yanı sıra kalbimde de delikler açmıştı.
'senin o sümüklüyle ne işin var. Senide kendi gibi yapıcak. Sende onun gibi sümüklü, pis bir kız mı olacaksın? Onun başında ne anası var ne babası. Meüdü belirsiz piçin teki. Seni bir daha onun yanında görürsem bacaklarını kırarım'
Dedikleri çok umrumda değildi ama anneme yaptığı her hakaret kalbime binlerce hançer saplıyordu.Oysaki abim annemi o kadar güzel anlatırdı ki benim adım melek olmasına rağmen onun sıfatı melekmiş. Hatta babam ona sürekli 'melek bakışlı ahum' dermiş.
AHU
Annemin adı
Keşke şimdi burda olsa da beni sarıp sarmalasa, saçımı okşayıp örse sonrada öpse.
"Melek kızım,daldın gittin? " ihsan amcanın sesi aklındaki düşünceleri param parça ederken ben sorusunu algılayamadığım için başımı ona çevirip sordum ;
"Efendim ihsan amca, bişeymi istedin"
"hayırdır diyorum. Karadeniz de gemilerin mi battı? Ne bu durgunluk"
Az önce aklımdaki şeyler tekrar aklıma hücum ederken onlar daha kafamı istila etmeden ben kafamı iki yana sallayıp onları defettim.
"Yok ihsan amca, keyfim gayet yerinde. Dalmışım öyle"
"Öyle olsun bakalım. Neyse ben senden kadir ağama, Doğan baysaldan bir haber olduğunu söyleyecektim. Merdivenin daha ortasına gelmeden nefesim kesiliyor benim. Sana zahmet ağama Baysal ailesinin, ağamları akşam yemeğe çağırdığını haber versen? " dedi sorarcasına.
Baysal soyadını duymam yerimde rahatsızca kıpırdanmama neden oldu. İhsan amcanın arkasında daha yeni farkettiğim adamın haberi getirdiğini anlamam uzun sürmedi. Bizim buralarda telefonla haber vermek yerine adam göndermek o kişinin önemli biri olduğunu gösterir
Yani Babam, Baysalar için önemli biri
"Ne zahmeti ihsan amca. Ben hemen çağırırım" deyip tepsiyi mutfağa bırakıp tekrar merdivenlere yöneldim.
Babamın odasının kapısının önüne geldiğinde duraksadım. Babam olmasına rağmen ondan çok çekiniyordum. Birbirimize bu kadar uzak ve yabancı olmamızın tek sebebi kendisi iken, bütün acıyı benim çekmem ayrı bir ironi.
Kapıyı tıklayıp yavaşça kulpunu indirip içeri girdim. Babamı büyük boy aynasının önünde kravatını takarken, daha doğrusu takmaya çalışırken buldum.
Bakışları aynadan bana değince başımı çekingence önüme eğdim."Ağam, ihsan amca sana haber vermemi istedi"
Şuan görmesemde kaşlarını çattığını ve bana döndüğünü hissettim.
"Ne haberi?" dedi kalın sesiyle."Baysalların akşama sizi yemeğe beklediğini haber vermemi istedi."
"Sen neden haber veriyorsun. İhsan nerede?"
Başımı hafif kaldırıp ona baktım.
Bu kadar mı yüzümü görmeye tahammülü yoktu."ihsan amca biraz rahatsızlanmış, benden rica etti "
"Tamam" deyip önüne döndüğünde, bunun 'çık dışarı' olduğunu bildiğim için yavaşça arkamı dönüp odadan çıktım.
Kapıyı arkamdan kapatmamla gözüme hücum eden gözyaşları geri gönderebildim ama dolmasına mani olamadım. Mutfağa tekrardan döndüğümde çalışanların kahvaltı yaptığını gördüm. Bu demek oluyor ki terasta ki masayı hazırlama işi bitmişti. Merdivenleri tekrar çıkıp masaya yöneldim.
Babam daha gelmemişti. Bir kravatı takmak ne kadar zor olabilir ki.
Sandalyeyi çekip tam oturacakken gülsüm hanımın sesiyle ona baktım."kız melek, canım ne çekti biliyon mu?" her zaman ki gibi aynı numarayı yapıp kahvaltıyı bana zehir etme peşindeydi.
"Ne çekti gülsüm hanım? Hemen yapıp getireyim"
"karabuğdaylı krep"
İç geçirip bugün 100. defa indiğim merdivenleri tekrar inip mutfağa girdim. Beni gören çalışanlar ayağa kalkmaya yeltenmişti ki hemen engelledim.
"Oturun,oturun,
rahatsız olmayın."
Onlar utana sıkıla tekrar otururken, ben vakit kaybetmeden dolapdan malzemeleri çıkarmaya koyuldum. Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde dönüp Ayşe sultana baktım. Ayşe teyze sinirli bir şekilde söyleniyordu."Allah bilir yine ne istedi de rahatça aşını yemene izin vermedi."
"karabuğdaylı krep"
"Hey allahın sen şu kadına biraz merhamet ver." tekrar bana dönüp "En azından onu yiyor da çöpe gitmiyor nimet" dedi.
"Gülsüm hanım karabuğdaylı krepi sevmez ki" dedim kaşlarım anlamazlıkla çatılırken.
"Geçen gün yaptığında bütün tabaklar boş geldi neredeyse"
Çünkü hepsini o adam yemişti.
"Aman Ayşe sultan, sanki hiçkimse sevmiyormuş gibi konuşuyon. Gülsüm hanım yemedi ama onun dışında herkes yedi"
Ayşe teyze başını olumsuz anlamda sallayıp yanımdan uzaklaşırken bende yaptığım işe devam ettim. Bana yardım teklif etmedi. çünkü reddedeceğimi biliyordu. Yarım saatin sonunda işim bittiğin de tabakları tepsiye bırakıp mutfaktan çıkmamla konağın kapısı açıldı.
İçeri tüm heybetiyle cihan ağa girdi.
ben onun neden burda olduğunu sorgular bir şekilde yüzüne bakarken, onun bakışları yüzüm ve elimdeki tepsi, daha doğrusu krepler arasında mekik dokuyordu.Tesadüfün böylesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum Kelebek
Fiksi RemajaBen Melek KAHRAMAN. Daha doğduğum ilk andan beri kaderimin bana yazmış olduğu mutsuzluğu dibine kadar yaşayan öksüz bir kızım.