Beni Boş Yere Yorma

1.9K 162 35
                                    

"Derdim deniz efkarım derya..."


Okul koridorlarında boş bir gölge gibi savrulup giden gölgesi,rüzgardan daha hızlıydı. İçindeki sinir başının ağrımasına neden olurken sıkılı yumrukları kalbinin sıkışmasına neden oluyordu. Sıkıca bastırdığı dişleriyle çenesi zonklarken Kutay  olası bir öfke krizine hazırlıklıydı.11/A sınıfının kapısı  ve hemen yanındaki malzeme deposundaki kovaları tekmeleyerek parçalarken elleri yoksunluk krizindeki bir müptela gibi ter atıyordu. Sanki hiç bitmek bilmeyen acı verici bir kaşıntı gibiydi yumruk atmak ve durmaksızın bir yerleri kırmak,parçalamak istiyordu sadece.

Uygar ona aşıktı.

Lamı cimi yoktu, Uygar da en az Kutay kadar aşıktı.

Onca gece yalan olamazdı, bir çok dokunuş. En mahremlerine ve kıymetlilerine dek tanık oldukları her an yalandan olamazdı. Bunlar sadece bir tiyatro oyunundan kesitler olamazdı perde kapanınca kestirilip atılsın. Bunlar bir yazarın senaryo defterinden çalınmış hikayeler değildi veda ile reverans verilerek ilelebet o son perde kapanacak kadar mürekkeplere bağlı kalınsın.Ahu gözleriyle,mis gibi sabun kokusuyla, latif şirin diliyle,kalbindeki sonsuz güzellikle Uygar olduğu gibi Kutay'ın idi. İnanması Kutay için hala güçtü ama Uygar onu seviyordu, ona aşıktı. İlk ve sondu. Perdeler daima ona açılacak ve kapanacaktı,iki kişilik bir gösteriydi tek perdedeydi.

Kutay ,Uygar'ın narin ellerinin kalem tutarken ya da Kutay'ın göğsünde gezinirken çizdiği ufak çemberleri tanırdı. Öyle zarif ve öyle güzel eller ancak şifa getirebilirdi kandan ve külden mürekkep ile bir başkasına olan aşkını yazamazdı.

İlk günden kendisine aşık olmuş, hayta ve muhtemelen bir inşaat ya da kaldırım köşesinde faili meçhul bir biçimde ölecek serserinin ölüm nedeni sevdası olamazdı. Bal gibi biliyordu Uygar. Kutay'ın can simidi gibi tutunduğu yegane varlık olduğunu adı ve soyadı kadar kesin bir biçimde biliyordu.

Zemin katta doğru hızlı adımlarla inen Kutay yanında bir bavul gibi çekiştirdiği oğlanın hıçkırık dolu sesleriyle birlikte korkudan kaskatı kesilen ve endişeyle kendisine mavilerini dikmiş oğlana çevirdi gözlerini.

"Diğerleri nerede?"diye tısladı dişleri arasından Kutay ve Kaan kızaran yanakları,peltekleşen diliyle yanıtladı.

"Yarım saat önce herkes dağılacaktı bugün."diye hıçkırdı Kaan burnunu silip ağlamaktan kızaran şişik dudaklarını dişlerken. 

Kutay aceleyle telefonuna baksa da evde buluşmak üzere plan yaptığı Uygar'dan bir mesaj alamamıştı.

Bambi'den tek bir arama ya da mesaj dahi yoktu. Herkes gittiyse ,Uygar niçin hala Kutay'ı aramamıştı ? Sahile geri dönmüş olsa görürdü Kutay. O yoldan gelmişti.

"Siktiğimin telefonunu şarj et diyorum.."diye gürledi ve kendi tırnaklarını kendine bastırırken hırsla dudak dişledi Kutay. Koyu mavileri lacivertin en gece tonunda idi Kaan'ın mavileri sulu ve kızarık haldeyken.

Tiyatro provalarının genelde yapıldığı zemin katta bulunan konferans salonuna adımlamadan önce yoğun badana kokusu ve "yankı" ile birlikte surat ekşitti Kutay. Zira sevdiğine ait olan ince,naif ve her daim her kelimesi bir şiir dizesini andırırcasına yumuşak olan o sesi tanıyordu. Tanımamak imkansızdı, sussuz birinin şelaleden akan suyu işitme sesi kadar can vericiydi Kutay'a o ses. Her gecesinin kapanışı soluk sesleri ; her gündüzünü ise güneşten önce aydınlatmak ile görevli berrak,şelale kadar duru bir ses.

Lakin yalnız konuşmadığı aşinaydı bu berrak sesin. Kendisiyle konuşmayacak kadar gürdü ve gürlüğe rağmen kısık bir fısıltı idi.

Bir başka ses kirletiyordu sesini.

Kutay'ın zihninde bastırmaya çabaladığı kelimeler hala o kanlı ve kül dolu mürekkebin zehrini taşıyordu. Bilinci,ruhu ve bedeni inadına reddediyordu kelimeleri lakin gözlerinin red dahi edemeyeceği kadar kırıcıydı.Bomboş konferans salonunda yalnızca iki kişi vardı ; Biri ahu gözlü ceylan yavrusu diğeri ise uğruna satırlarca kelimeler döktüğü adamın ta kendisi.

Uygar sıkıca sardığı kollarıyla Tayfun'un omzuna gömülüp hıçkırırken Tayfun ise Kutay'ın her telini ayrı ayrı öpüp okşadığı tellere daldırmıştı parmaklarını. Usulca Uygar'ın saçlarını elleriyle tararken göğsüne yaslanmış omzunda soluklanan oğlanın titrek nefeslerine bakıyordu.

Sanki Uygar ağladıkça Tayfun'un da canı yanıyormuş gibi hüzünle doluyordu yüz ifadesi ve daha da sıkı sarıyordu oğlanı kendi bedenine.Uygar ise dağılmış saçları, şişmiş gözleri ile huzurlu bir uykuda gibi gömülerek sıkıca tutunduğu omza gömüyordu yüzünü.

Kutay kendi cüzdanında taşıdığı saç tellerinin bile kayıp gittiğini hissediyordu ellerinden. Sanki Uygar'a ait olan her şey gibi beş kuruşsuz cüzdanındaki avuntuluk bir kaç sahici tel dahi yok oluyor,kan ve alevle küle dönüyordu usulca.

Kutay bedeninin sendelediğini hissediyordu ; yeniden öğle sıcağında bir arada unutulan ve ölmeyi bekleyen çocuk gibi. Artık bedeni kış günü açarak uyuduğu karlı havalarda savrulan pencerelerden dahi hissizdi. Ölüm kadar soğuk kar bile işlevsizdi bu yangına.Sadece ölümün kendi soğuk öpücüğü dindirebilir gibi yakıcı bir histi,Tayfun'un sımsıkı Uygar'a sarılması.

"Kaan.."diye fısıldadı Kutay. "Gidebilirsin."

"H-hayır!"diye inledi ve sıkıca Kutay'ın kolunu tuttu oğlan. "Onlar arkadaşlar."

"Kaan,defolup evine gidebilirsin."diye fısıldadı hedefine kitlenen ve kan dökmek için sonsuz bir arzu güden Kutay.

"Okul hayatın biter."diye endişeyle kendi ufak cüsseli bedenini kapıyla Kutay arasına siper etti Kaan. "Onunla kavga edersen,okul hayatın biter. Yalvarırım. Kutay,geleceğini düşün."

"Benim geleceğimle tek kişi ilgili sanıyordum."diye yanıtladı sıkılı dişleri Kutay. "Yalandan da olsa sahi gibiydi,şimdi siktir git evine. Yoksa seni de döverim."

"Benim umrumda."diye yeniden ayak parmakları üzerinde dikelip sıkıca sarıldı oğlan mavilerini dikip. "Sen beni beladan korumuştun,sana borçluyum. Yalvarırım. Sadece konuşuyorlardır."

"Çekil."diye gürledi ve oğlanı yeniden savuştururken ahu gözlerin ağlamaktan şişmiş halleriyle göz göze geldi Kutay.

Kan çanağına dönen lacivertleri bir Uygar'a bir Tayfun'a kayıp dururken "Açıkla."diye fısıldadı Kutay.Kutay'ı gördükçe daha da hıçkıran ve titreyerek ağlayan Uygar zar zor dikelmeye çalıştı oturduğu yerden. Lakin belini sıkıca kavrayan ve onu yerine oturtan Tayfun yeniden oğlana sarıldı. 

"AÇIKLASANA BAMBİ!"diye gürledi boyun damarları yerinden çıkarken Kutay. " BİR ÇİFT SÖZ LAN, BİR ÇİFT SÖZ!"

"Kutay."diye tısladı Tayfun ve sıkıca yumdu gözlerini. "Git."

"Sen öldün oğlum,sen sus."diye gürledi ve yeniden beklentiyle dikti gözlerini Kutay. "Uygar."diye yineledi Kutay.

"UYGAR AÇIKLA!"

Uygar sadece yüzünden ruhu çekilip alınmış gibi soluk benziyle hıçkırarak ağlarken "Sevgilim.."diye fısıldadı ve zar zor oynattığı eliyle. "Ö-Özür dilerim...Benim.."

"UYGAR AÇIKLA!"diye gürledi ve kolonu yumrukla delerken yeniden eti kopuyor gibi inledi Kutay.







Son PerdeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin