Bölümler kısa ve biraz gecikiyor biliyorum fakat elimde biriken bölümler bittiği için böyle oldu. Çok hikaye yazınca böyle oluyor, üzgünüm... Umarım beğenirsiniz... Keyifle yazdığım bir bölüm oldu... Gidişat biraz yavaş fakat her şey açıklığa kavuşacak!
Bölüm şarkıları;
Skylar Grey - I Know You
ve
Skylar Grey - Words
Pişmanlık... Yakıcı bir duyguydu.
Biliyordum çünkü hayatımın yarısı o mahcubiyet hissi içinde geçmişti. Hayat'la arama giren soğuk duvarlara, babamın memnuniyetsiz haline ve annemin çırpınışlarının sebebi olduğum için pişmandım. Kişiliğimden utanıyordum belki de!
Çisil sınıfa girdiğimde yüzüme bakmamıştı. Ona sataşan kimse yoktu ve halinden hiç mutlu görünmüyordu. Hala içimdeki çatışma sürüyordu. Bir yanım onu terk etmemi söylerken diğer yanım onunda insan olduğunu haykırıyordu. Sırama yürüdüm, çantamın üst kısmındaki sapı kavradım. Hayatımda yapmadığım bir şeyi deniyordum, ilkti!
Kendi seçimlerimden pişman olmayacaktım. Ailem bana evlatlık olduğumu söylediğinde bunu ben istememiştim. Yalanları öğrenmek için hiçbir çaba sarf etmemiştim. Şu an hayatımı yoluna koymam gerekirdi ama istemiyordum. Küçük adımlarla Çisil'in sırasına doğru ilerlediğimde herkesin bakışları aniden bana döndü.
Sınıfa kimse çıtını çıkarmıyordu. Beni seyrediyorlardı, amacı anlamayı deniyorlardı. Onun yanında boş sıraya yerleştiğimde gözlerini kaldırdı. Bakışlarımız kesişti. Ela rengi gözleri içimdeki hayranlığı uyandırırken dişlerimi gösteren bir gülümseme sundum ona. ''Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum fakat hemen gidiyorsun.'' dediğinde duygusuzluğuna şaşırmıştım.
''Yanında oturmak istiyorum.''
Vücudunu yana çevirip ela gözlerini kıstı. Bakışı midemin kasılmasına, ellerimin titremesine sebep olmuştu. Anladığım bir şey vardı; korkuyordu. Onun güvenini kazanıp yüz üstü bırakmamdan, alay konusu edip utandırmamdan çekiniyordu. Oyun oynadığımı düşünüyordu. Hiçbir şey demeden önüne döndüğünde istemsizce bakışlarım Feza'ya kaydı.
Ne görmeyi beklediğimi bilmiyordum fakat gurur dolu bakışlarla karşı karşıya kaldığımda şaşırdım. Önümüzdeki kız başını iki yana sallayarak ayaklandı ve benim boşalan sırama doğru ilerledi. İsmi Sinem'di ve ikimizden de haz etmiyordu. Umursamadım. Çisil'le arkadaş olmak istiyordum, yanlış olsa bile sorun değildi.
Defterimi çıkarırken öndeki sıraya Feza'nın kurulduğunu gördüm. Kaşlarım anında kalkarken bacaklarını uzattı. ''Cam kenarını hep sevmişimdir.'' diyerek ikimize de gülümsedi. Çisil'e baktığımda omuz silkip defterini karalamaya geri döndü. ''Ufuk! Çantamı atsana.''
Ufuk dediği oğlan Feza'nın çantasıyla birlikte yanımıza yaklaştı. ''Yok öyle kaçmak oğlum!'' diye homurdandı gülerek. ''Sen nereye ben oraya. Kankayız biz.''
Çisil dikkatini veremediğinden olsa gerek başını tamamen kaldırdı. Elindeki siyah kalemi gürültüyle masasına bıraktı. Gözleri sırayla hepimizin üzerinde gezindi. ''Siz...'' diye mırıldandı fakat devam edemedi. İri gözleri dolmuştu, dudaklarının titrediğini görebiliyordum. Biraz daha başımı eğince kaşının hala kanadığını gördüm. Benimle birlikte Ufuk'ta fark etmiş olmalı ki çantasının ön gözünden yara bandı çıkarıp uzattı.
Sınıftakiler kendi aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı. ''Al... Kaşın kanıyor.'' diyerek beceriksizce gülümsemeyi denedi. Aslında çok tatlı bir çocuktu. Gözleri siyaha yakın bir tondu. Bakışları yumuşacıktı, saçları kıvır kıvırdı. Alnına dökülen tutamları geriye atarken oldukça sevimli bir görüntü çiziyordu. Yüz hatları yumuşaktı. İfadesi de öyle! Çisil'e korkuyormuş gibi değil, arkadaşıymış gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Teen FictionYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.