2. Kısım/ 112. Bölüm: Özbekistan'ı Ararken

28 1 0
                                    

??? (Ela gözlü ülke): İstediğin kazanları getirdim Özbekistan abla.

Yeşil elbisesinin üzerine turuncu renk bir yelek giymiş, bacaklarına kadar uzanan koyu kahverengi saçlarını tek örgü örmüş ve başına yeşil bir Türk başlığı takmıştı. Uzun kirpikli çekik gözlerini kendisine seslenen ülkeye çevirdi.

Özbekistan: Teşekkür ederim, kardeşim.

Özbekistan hızlı adımlarla giriş kapısının yanında duran kazanların olduğu yere gitti. Hiç konuşmadan tutup kaldırdı. Ardından hiç konuşmadan çadırın ortasında yakılmış büyük ateşin olduğu yere gitti. Büyük kazanı ateşin üzerindeki demire koydu. Bu sırada ela gözlü ülke, Özbekistan'ın davranışlarını şüpheyle seyrediyordu.

??? (Ela gözlü ülke): Abla, kendini nasıl hissediyorsun?

Özbekistan bir an durdu. Sinirli bir şekilde kardeşine bakmaya başladı. Özbekistan'ın psikolojik durumu sağlıklı değildi. Çok derin düşünüyordu. Bu derin düşünceler de onun aklını kaybetmesine sebep oluyordu. Bu nedenle Özbekistan'ın ailesi, onu olabildiğince yalnız bırakmamaya çalışıyor ve ona fazla düşünecek vakti kalmaması için ilgisini çekecek görevler veriyorlardı. Özbekistan'ın yapmayı en sevdiği görev ise yemek yapmaktı. Özbekistan yemek yapmayı ve yaptığı yemekleri yemekten hoşlanıyordu.

Özbekistan: Bu kadarı yeter Macaristan! Ben akıl sağlığımı kontrol edebilirim! Ben "ruh hastası" veya "akıl hastası" değilim!

Macaristan şaşkınlığın verdiği etkiyle bir süre konuşamadı. Özbekistan'ın niçin kendisine bağırdığını anlayamamıştı.

Macaristan: Beni yanlış anladın, abla. Senin akıl hastası olduğunu düşünmüyorum. Bu sabah Kırgızistan ablama, anneme ve Yakutistan ablama da nasıl hissettiğini sormuştum. Sen, onların akıl hastası olabileceğini düşünüyor musun?

Özbekistan: Ha-hayır... Ama...

Özbekistan ne diyeceğini bilmiyordu. Çünkü Macaristan'a bağırmasına kendisi de bir anlam verememişti. Sinirlerine hâkim olamıyordu. Üzüleceği zaman üzülemiyor, sebebi olmadan sinirleniyordu. En kötü olanı ise "mutluluk duygusunu unutmuş olması" idi.

Özbekistan: Ben... Özür dilerim Macaristan.

Özbekistan bunu söyler söylemez çadır kapısına doğru koşmaya başladı. Hiç konuşmadan çadırdan dışarı çıktı ve yan taraftaki ağaçların sık olduğu bölgeye yöneldi. Macaristan, Özbekistan'a bir zarar gelmesi endişesiyle çadırdan dışarı çıktı. Korkmuş bir ses tonuyla ablasına seslendi.

Macaristan: Abla!.. Lütfen bekle!.. Seninle konuşmak istiyorum!..

Ancak Özbekistan, onu dinlemiyordu. Koşarak sık ağaçların arasına girdi ve gözden kayboldu. Macaristan bütün bu yaşananlardan kendini sorumlu tutuyor ve bu nedenle de kendine kızıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Özbekistan'ın olduğu yere giderse ablası yalnız kalmak istediği için ormanın daha da derin bölgelerine gidebilirdi. Eğer bu durum gerçekleşirse Özbekistan'a zarar gelme ihtimali kuvvetlenirdi. Ama eğer ablasını yalnız bırakırsa yanlış bir hareket yapması da kaçınılmazdı. Macaristan ne yapacağına bir türlü karar veremiyordu.

(2. Sezon/ 102. Bölüm: Türk Obası)

Kırgızistan: Macaristan, bir ses duydun mu?

Macaristan: Evet, bir çığlık sesi duyduğuma eminim.

Kırgızistan: Acaba birinin yardıma mı ihtiyacı var?

Countryhumans 2020 >~< {2021} (2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin