2. Yitik adam

15.1K 546 12
                                    

Şehirden biraz uzakta büyük bir araziye kurulmuş ünlü sitelerdeki şirin evlerden birindeydim.

Yeşil ön bahçesi çiçeklerle süslendirilmiş, mis gibi etrafa yayılan yasemin ve hanımeli kokusu içimi sıcacık sarıyordu.

Nefesimi tutup içeri girdim. Kapıyı Kiraz teyzenin açması içimi biraz olsun rahatlatmıştı.

"Hoşgeldin Bade'm." deyip sıkıca sarıdı bana.
"Gel canım seni odasında bekliyor."

Bu cümleyle gerginliğim biraz daha arttı. Bir an önce şu iş olup bitsin de bebeği göreyim istiyordum.

İçeri girip etrafı incelemeye koyuldum. Bir evin içindekiler oranın sahibi hakkında pek çok bilgi verebilir.

Dışarısının aksine içerisinin kahverengi, koyu renk mobilyalar ve perdelerlerle düzenlenmiş olması iç dünyasının karanlık ama dışarıdan mutlu görünmeye çalıştığının göstergesiydi.

Her yerde düzensiz bırakılmış kitaplar ve çoğu yerde gelişigüzel asılı takvimler zamanı artık hiçe saydığı ve iç düzenini kaybettiği anlamına geliyordu.

Eski tip halılar geçmişin özlemiyle yaşadığını düşündürürken tüm bu kasvetin içinde cam sehpanın üzerinde duran özenle bakılmış beyaz orkide umudunu kaybetmediği aynı zamanda da hayatına kimseyi dahil etmeyeceği demek oluyordu.

Üç çocuğa rağmen etrafta onlara dair hiçbir izin olmayışı onları kabullenmenin zor olduğunu gösteriyordu ki tümüyle bunların hepsi onu huysuz, zor ve çekilmez biri yapardı.

Siyah bol elbisemi düzgün olsa da düzeltme ihtiyacı hissettim. Kıvırcık uzun saçlarımı geriye aldım. Terleyen çenemi elimin tersiyle sildim. Nasıl biriyle karşılaşacağımı az çok anlamıştım artık.

Kiraz teyze kapıyı çaldığında karnım sızladı. Doğum sonrası sancılarım hafiften devam ediyordu hala.

"Bade Hanım geldi efendim."

"İçeri gelsin." dedi somurtkan bir ses. Şaşırmamıştım.

"Umarım olur kızım." diye fısıldadı Kiraz teyze kulağıma. Beni içeri buyur ettikten sonra kapıyı kapatıp dışarı çıktı.

Ellerimi önümde kavuşturmuş dik bir duruşla çalışma masasına doğru ilerledim. Planım doğrudan göz teması kurmaktı. Bakışları da evdeki eşyalar gibi yitikse tahmin ettiğim her şeyde haklı çıkma ihtimalim yüzde yüze yükselecekti.

Oturduğu siyah deriyle döşeli dönen sandalyesinin sırtı bana dönüktü.

"Hoş geldin." dedi kısık ve yorgun bir sesle.

"Hoş bulmam için en azından yüzüme bakmanız gerekmez mi?" dedim. Onu daha tanımadan ona bu kadar gıcık olmam pek hayra alamet değildi.

"Bir saniye." Sessiz bir karmaşanın ardından bana doğru döndü.

Gömleğinin düğmelerini açmış kucağındaki bebeği göğsüne yaslamış, diğer elindeki biberonla bana baktı.

"Şimdi uyudu. Yani on dakikamız var. Buyurun oturun."

Şaşkınlıktan bir karış açık kalan ağzımla ona bakmaya devam ettim.

"Ten tene temas önemliymiş bebekler için. Öyle yazıyor." Gözüyle önünde duran kitabı gösterdi. Çok değil bir ay kadar önce bitirmiştim o kitabı ben de. O zamanki heyecanım aklıma gelince gözlerim cayır cayır yanmaya başlamıştı. Konuya odaklanmak için derin bir nefes aldım ve dediği gibi karşısına oturdum.

"Kusura bakmayın ben..."

"Ben Cesur."

Kim olduğum önemli değildi onun için. Ne söylediğim, ne konuştuğum... Belki masadaki bir biblo ya da duvardaki bir tablonun bile daha çok anlamı var ona göre.

Görevimiz MutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin