Her zamanki gibi "Herkesin Yeri"ndeki yatağıma uzanmış müzik dinliyordum. Burası benim ve ikizim gibi güçleri olanlar için bir okul ve güç eğitim merkezi görevini görüyordu. Aynı zamanda burası için dünyanın dört bir yanında açılan şubelerden birinde çalışıyordum. Tüm çalışanlar ve öğrenciler benim de şu anda içinde bulunduğum ana merkeze istedikleri gibi girip çıkabiliyorlardı. Ancak dışarıdan kimse buraya giremezdi. Herhangi bir sebepler sınırların içine adım atan biri olursa bir şekilde en fazla bir dakika içinde buraya neden geldiğini unutup, yüzünde şaşkın bir ifadeyle sınırdan geri çıkıyorlardı. Muhtemelen bir tür büyü ya da güç birleşimiydi. Bu sıralar şubelerimize küçük çaplı saldırılar olduğundan dolayı "Herkesin Birliği" -bu yönetim kurulunun adıydı, biraz saçma ama sonuçta isimleri ben koymuyorum- tüm şubelerin cumartesi gününden itibaren -bu süre sınırı çalışanların ofislerdeki eşyaları alıp, gerekli temizliği yapabilmeleri için konmuştu- geçici olarak kapatılmasına ve tüm çalışanlar ile öğrencilerin sınırdan çıkmamasına karar verdi. Evet, şubelerin kapatılması bir zorunluluktu ancak isteyen istediği şekilde çıkıp girebiliyordu. İç isyan olmaması için böyle karar verilmişti.
"Brian!" Aniden zihnimde bir ses duydum. Yatakta dikelmiştim. Brie kendini bir garip hissediyordu ve sanki korkmuş gibiydi. Neler oluyor Brie? Bu da neydi böyle?
"Saldırıya uğradık seni aptal! Eşyalarımı almaya ofise gitmiştim, hatırladın mı?"
Demek bu yüzden korkmuştu. Ben eşyalarımı duyurunun yapıldığı gün aldığım için kafam rahattı. Fakat Brie her şeyi son ana bırakmayı severdi. Bu da o zamanlardan biriydi. Brie'nin eşyalarına -ofisteki herhangi birinin eşyalarına- güvenlik sebebiyle kimsenin dokunmaması için bir büyü yapılmıştı. Herkes sadece kendi eşyalarını görebiliyordu. Bu yüzden kendiminkileri alırken Brie'ninkileri Herkesin Yeri'ne getirememiştim. Doğru, üzgünüm. Kaç kişisiniz?
"Yalnızca Ava ve ben varız. Ava bize zaman kazandırmak için her yeri toprak ve sarmaşıklarla kaplıyor. Ama inan bana, fazla zamanımız yok. Lütfen acele et ve bizi buradan çıkar... Ava! Dikkat et! Çabuk ol, şimdi gidip Ava'yı iyileştirmem gerekiyor. İletişim de kalalım."
Elimden geldiğince hızlı bir şekilde geleceğim. Hemen dolabımdan güçlere uyum sağlayan ve kısmen de koruyucu olan savaş kıyafetimi giydim. Ardından Brie'nin odasına -şansımıza odalarımız yan yanaydı, muhtemelen kardeşlere böyle ayarlıyorlardı- gidip onun kıyafetini de aldım. Sırada Ava'nın ki vardı. Asansör ya da merdivenle uğraşmadan direkt camdan atlayıp üç kat yukarı, hemen hemen her gün birbirimizin odalarına gidip geldiğimi için artık yerini ezberlemiş olduğum Ava'nın odasına uçtum. Pencereyi ittirdim fakat açılmadı. Kahretsin, kilitli!
"Kır ya da geç."
Ne?
"Kır ya da içinden geç Brian."
Bunu yapamam, biliyorsun. O güçten nefret ediyorum. Kırma konusuna gelince bu camları kırabilmek için bir buldozer gerekiyor, bunu farkındasın değil mi?
"Sadece, yap işte!"
Derin bir nefes aldım ve neredeyse beni gün boyu kusturacak olan gücümü kullanıp pencereden geçtim. Hemen lavaboya gittim ve kustum. Bana borçlusu...nuz. Öğürerek tekrar çıkardım. Her odada kıyafetlerin yeri aynıydı, giriş kapısının arkasındaki dolapta. Bu yüzden elimle koymuş gibi buldum. Koşarak pencereden geçip hızla uçmaya başladım. Yoldayım!
"Tamam. Bak, gördün mü şu anda kusmuyorsun. Geldiğinde seni iyileştiririm."
Tekrar öğürdüm. Ha ha! Ellerimle ağzımı kapattım fakat bir faydası olmadı ve uçarken kustum, kusarken uçtum. Umarım bunu biri görmemiştir.
"Sen öyle san."
Kapa çeneni Brie. Nasıl oluyor da bir taraftan bana laf yetiştirirken bir taraftan da Ava'yı iyileştirebiliyorsun?
"Keşke sadece bu ikisini yapıyor olsaydım. Aynı zamanda telekinezi ile Ava'nın sarmaşık kalkanına destek veriyorum. Nasıl beceriyorum bilmiyorum ama bir taraftan da kendimi iyileştiriyorum"
Brie, çok fazla gücü aynı anda kullanıyorsun. Dikkat etmezsen bu seni tüketebilir. Neye dönüşebileceğinden bahsetmiyorum bile. Bir süre sesizlik oldu.
"Ben iyiyim, beni merak etme. Bir şekilde dayanıyorum. Ne kadar kaldı?"
Sen söyle. Dedim ve yarasa gücünü kullanmadan Ava'nın yaptığı kubbeden geçip yanlarına indim.
"Brian!" Bunu farkında olmadan zihninden söylemişti. Tam gülümseyecektim ki bir kez daha kustum. "Gel buraya, seni iyileştireyim."
"Yapma," yine öğürdüm. "Bizi buradan çıkardıktan sonra yaparsın." Başıyla onayladı. Kıyafetleri sırasıyla atıp "Giyinin." dedim. "Ava, izninle." dedikten sonra minnetle bana bakıp kafasını salladı, ardından kalkanı ben devraldım -daha doğrusu sarmaşıkları tutmayı bıraktı, kubbe olduğu gibi duruyordu fakat destekleyen kimse olmayınca her an çökebilirdi- bu yüzden sarmaşıkların altına kalkan yaptım ve telekinezi ile desteklemeye başladım. Sarmaşık ve toprağı geçseler bile Brie ile benim telekinezi ile güçlendirdiğimiz kalkana çarpacaklardı. Bu da epey güçlü sayılırdı.
İkisi aynı anda "Biz hazırız." dedi, kıyafetlerini giymişlerdi. Sıra yine bendeydi. Odağımı bozmadan "Yaklaşın." dedim.
"Dur, Brian. Daha önce kaç kişiyi uçurarak bir yerden geçirdin? Hatta birini bir yerden geçirdin mi?" diye sordu Brie.
"Uçurarak bir yerden birini geçirmek, hiç. Seni uçarak taşıdığım çok oldu, biliyorsun. Ancak birini bir yerden geçirmek, sadece bir kez yaptım. Senle, bu güce ilk kavuştuğum zaman. O zamandan beri kullanmaktan nefret ediyorum, biliyorsun. Ayrıca, yukarıdan gideceğimizi kim söyledi? Yer altından gideceğiz. Ava, topraktan yavaşça geçerken bize yol aç, uzun süre bunu yapamayacağımı hepimiz biliyoruz. Ve malum sebeplerden dolayı Brie'yle fiziksel temasta bulunamıyoruz biliyorsun ki. Bu yüzden ortada sen olmak zorundasın, fakat ben bunu yaparken teması kesmemeliyiz."
Hepimiz birbirimize baktım ve herkes başıyla onayladı. "İşte gidiyoruz, nefesinizi tutun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkizler
FantasyBrian ve Brie hayatları boyunca neredeyse hiç ayrılmamışlardı. Ayrılsalar bile bir şekilde sürekli iletişimde kalmanın bir yolunu bulmuşlardı. Ancak bu sefer durum farklıydı. Uyandıklarında nerede olduklarına dair en ufak bir ipuçları bile yoktu. Bi...