İçimizi ısıtacak bir bölüm daha okuyarak, bir sonraki bölüm artık Hecate evrenine gireceğiz. Heyecanımı anlayamazsınız...
Sezen Aksu-Küçüğüm
Hayat her zaman önünüze fırsatlar koyar. Bu fırsatı iyi veya kötü değerlendirmek de sizin tercihinizdir. Benim tercih skalam tek maddeydi ve bana iki fırsat sunulmamıştı. Mecburi tercih hakkımı önümdeki tek yolu seçerek harcamıştım. Elimde olmayan bir şeye ne kadar seçim denirse.
Kalın maşayı son tutam saçımdan da ayırdıktan sonra kenara bıraktım. Parmaklarımı saçlarımın içinde geçirerek dalgaları birbirinden ayırdım. Saçlarım düzdü ama dalgalı kullanmaktan daha fazla hoşlandığım için düz bırakmayı tercih etmiyordum.
Makyajımı saçımdan önce yaptığım için geriye sadece giyinmem kalmıştı. Saat öğleden sonrayı çoktan geçiyordu. Akşam yemeğine hazır olmak için kısıtlı bir sürem kalmıştı. Ne giyeceğimi planladığım için oyalanmayacaktım.
Öncelikli planım ailecek yiyeceğimiz akşam yemeği olduğundan, elbisemi yanıma alıp daha klasik bir şeyler giymeye karar vermiştim. Aslında biz bize keyifli vakit geçirecektik pijamalarımla bile gidebilirdim ama spor giyinmek beni mutlu etmiyordu. Lokasyondan bağımsız klasik giyinen biriydim.
Oyumu gri tonlarında rahat hareket edilebilen kumaş pantolon ve ceketten yana kullandım. İçine beyaz bir crop giydiğimde akşam yemeği için oldukça uygun olduğuna emin oldum. Tamamen hazır olduğumda bozulmaması için sıkı olmayacak şekilde topladığım saçlarımı açıp ellerimle düzelttim. Saçlarım göğüs hizamda bitiyordu. Uzun saçtan nefret ettiğim gibi çok kısa kullanmaya da hiçbir zaman alışkın olmadım.
Son olarak parfüm sıkarken kapı çaldı. Daha odadan çıkamadan kapı tekrar ısrarla çalındığında gelenin kim olduğunu anlamış oldum. Böyle sevimsiz hareketler Vurgun dışında birini elbette hatırlatmıyordu. Kapıyı açmaktan vazgeçip odaya geri döndüm. Gece için seçtiğim elbiseyi askısıyla birlikte kılıfa koyarken kapı hala ısrarla çalınıyordu. Canım kapıma sürekli Vurgun'a katlandığı için bazen gerçekten üzülüyordum.
Nihayet kapıdan zil sesi yerine anahtar sesi geldiğinde de şaşırmamıştım. Çünkü bu çocuk anahtarı olmasına rağmen bunu yapmayı çok seviyordu. Rom'un adım seslerinden antreye doğru gittiğini anlamıştım.
"Nerdeymiş doğum günü kızı?" sorusu kapı açıldığında kendisinden önce bana gelmişti. Ona başka boyutta bir varlıkmış ve ben onu duymuyormuşum gibi davranmaya devam ettim. Tabiki dünü unutacak kadar saf değilim.
Sesin sahibi giyinme odama ulaştığında "Aa burdaymış." cümlesini uzatırken beni kendine çekip sıkarak sarıldı. Kollarımı hiç kıpırdatmadım. Biraz tavırlıymış gibi davranmaktan zarar geleceğini zannetmiyorum. Geri çekildiğinde "Sen bana küs müsün bakayım?" diye sordu. Tavanlarda bir şey arıyormuş gibi bakınarak "Bilmem." diyerek cevapladım.
"Değilsin değilsin." dediğinde gülerek kollarımı ona açtım. Sarılmam için bana doğru eğildi. İki yana açtığım kollarımı boynuna sarılacakmış gibi yaklaştırırken aniden iki yanağına birden canını acıtmayarak ellerimle vurdum.
"O yosunları sana yedirmediğim için çok şanslısın. Biraz daha durmasına tahammül edebilseydim üç gün seni onlarla beslerdim."
"Ne yosunu ya benim öyle bir şeyden haberim yok." derken yeterince zaman geçirdiğimizi ve geç kalmak üzere olduğumuzu fark ettim. "Önüme düşmek için üç saniyen var." dediğimde çoktan çantamı alıp onu iteklemeye başlamıştım. Beraber evden çıktığımızda hangi arabayla gideceğimiz konusunda tartışma rutinimizi gerçekleştiriyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HECATE
General Fiction"Kehribar." dedi. "Gözleriniz benim de dikkatimi çekti kehribar değil mi?" Başımı evet anlamında salladım. "Dünyada en nadir bulunan göz rengi kehribar olduğu için görmemiş olmanız normal." diye onu cevapladı. Bahsettiği gözlerimi ondan çekmeden m...