Bir vuruş, iki vuruş, üç vuruş... Küçük çocuk, elindeki balta ile yerdeki iblise durmadan vuruyordu. Kışın serinliği onu yıpratmıştı. Ayakkabılarını geçen gün kaybettiği için ayakları çıplaktı. Üstündeki ince kıyafetler de onu sıcak tutmuyordu. Güneşin doğmasına iki saat vardı. Dişini biraz sıkıp güneşin doğmasını beklemesi gerekiyordu sadece. Ondan sonra istediği kadar ağlayabilir ve dinlenembilirdi. Geceleyin ise yola koluyup iblisleri öldürmeye devam edecekti. Bunlar artık rutine dönüşmüştü.
Evini ve ailesini çok özlemişti. O felaket gün yaşanmasaydı annesi ve kardeşleriyle birlikte mutlu bir hayat yaşıyor olacaktı. Evet, fakirdiler ama mutluydular. Babası öldüğünden beri kardeşlerine iyice bağlanmış, evin tüm görevini üstlenmişti. Babası sürekli annesine şiddet uygulayan bir şerefsizin teki de olsa evin geçim kaynağı oydu. Küçük yaşında üstüne binen sorumlulukların altından kalkmak hiç kolay değildi. Nitekim kalabalık bir aileydiler ve o küçük bedeniyle fazla iş yapamazdı.
Shinazugawa Sanemi, annesinin iblise dönüştüğünü görene dek hayatları yolunda gidiyordu. O artık annesi değildi, bilinci olmayan bir iblisti. Sanemi bunun farkındaydı. Yine de kardeşlerinin ölümünün önüne geçemedi. Gün ışığından dolayı iblis ölse de yaşamayı başaran tek kardeşi Genya olayı çok yanlış anlamıştı ve abisini bir "katil" olarak görmüştü. Sanemi o günden beri kendi başına iblisleri avlamaya başladı. Neredeyse ölümsüz olan bu iblislerin tek ölümcül noktalarının güneş ışığı olduğunu biliyordu. İblisleri öldürürken kanının özel sayıldığını fark etmişti. Kanı sayesinde iblisleri kontrolü altına alabiliyor ve bu işini kolaylaştırıyordu. İblisleri güneş doğana dek defalarca kesiyordu.
"Hassiktir ya."
Güneş doğduğunda iblis küle dönüşmüştü. Sanemi işine o kadar çok odaklanmıştı ki ayağını burktuğunu fark etmemişti bile. Acı içinde inleyip durdu. Ayağını sarabilirdi lakin yanında sargı veya sarılabilecek bir şey yoktu.
"Galiba donarak öleceğim."
Sanemi bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Hiç bulut yoktu. Gökyüzü berraktı.
"Ölmeden önce birçok iblis öldürdüm. Bu da bir başarıdır." Yerde sürünüp kendisini yormaya lüzum yoktu. Yakınlarda gelen konuşmayı işitene dek böyle düşündü.
"Efendim, işte burada."
Heterokromi gözlü çocuk, yanındaki yetişkinin kimonosunu çekiştirip yerde yatan Sanemi'yi gösterdi. Yanındaki yetişkinin gür kaşları, uzun sarı-kırmızı saçları vardı.
Sanemi'nin durumunu kontrol etmek için yaklaştılar. Sanemi, kendisiyle hemen hemen aynı yaşlarda olan oğlanda dikkatini çeken ilk şey endişeli bakışları olmuştu. Boynundaki yılanı da tıpkı onun gibi endişeliydi.
Adam, Sanemi'nin ayağının durumunu görünce oğlanı sırtına aldı.
"O iyi mi?"
"Endişelenme İguro, onu bizim eve götüreceğiz."
Heterokromi gözlü çocuğun yanakları al al olmuş, gözleri ışıl ışıl parlamış, yılanı da neşelenmişti. Aslında oldukça içine kapalı biriydi ama Sanemi'nin kendi başına defalarca iblisi kestiğini görmüştü bu yüzden ona karşı bir sempati beslemişti. İblisin öldürülmesinin için bunun yeterli olmadığını biliyordu. Kendisine bakan iblis avcısını yanına çağırmış, kendi başına iblisi kesmeye çalışan çocuğa yardım etmeyi ummuştu fakat geri döndüklerinde Sanemi yerde yatıyordu.
Rengoku Shinjuro, İguro Obanai'nin hayatını kurtarmış bir iblis avcısıydı. Yılanı dışında kimsesi kalmamış Obanai'yi yanına almıştı. İki oğlu olan Shinjuro'nun, Obanai ile tanıştığı günden sonra artık üç oğulu vardı.
"Onu eve götürdüğümüzde onunla ilgilenmeni istiyorum İguro."
Sanemi'nin gözleri yorgunluktan dolayı yavaş yavaş kapanıyordu. Konuşulanlar kulağına vızıltı olarak geliyordu. Shinjuro'nun sırtında uykuya dalmıştı. Rüyasında ailesiyle birlikte normal bir şekilde hayatlarını sürdürdüklerini görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke |oba.nemi|
Fanfiction›obanai×sanemi‹ Biz iki ucube bir araya geldik ve iblislerin kökünü kazıyacağımıza yemin ettik.