15

93 14 21
                                    

Yoongi'nin anlatımından...

Jungkook, Sue'yi evine götürmüştü. Bense burada oturmuş, güyâ baba olacak bu adamın yakarışlarını dinliyordum. Neden burada onun yanında beklediğimi ise asla bilmiyordum.

Annem ve Sue'nin annesi Bayan Yu Jin çocukluklarından beri arkadaşlardı ve asla birbirlerini bırakmamışlardı. Hal böyle olunca bizde Sue ile doğduğumuz andan itibaren birlikteydik. Kardeş gibi büyütülmüştük. Tabi benim ona karşı olan hislerimi saymazsak.

Aynı annelerimiz gibi bizde hep aynı okullara gitmiştik. Bir günümüz bile ayrı geçmemişti. Her anı birlikte yaşamış, her olaya birlikte üzülüp, sevinmiştik. Birbirimizin en kötü zamanında da en mutlu zamanında da yanında olmuştuk. Bu nedenle de üçümüz içerisinde biri belli etmese dahi üzgün olduğunda bunu anlardık. Tek bir mimik hareketiyle ne olduğunu çözerdik.

Şimdi yanımda oturan bu adam kendimi bildim bileli aşık olduğum kızın sözde babasıydı. Ama ne zaman babalık görevini yaptı diye sorsanız asla cevabını veremezdim. Biz küçükken bir kez bile onun Sue'ye kızım diye seslendiğini duymamıştım. Şimdiyse gelmiş pişmanın ayaklarına yatıyordu. Gram inanmamıştım onun üzgün olduğuna. Sue'nin de inanmadığına emindim. Sadece bunca yıldan sonra bu adamı görmek ona ağır gelmişti.

Sonunda yaptığı numaraya ara vermiş sessizce etrafı izliyordu. Gerçekten neden onun yanında olduğum hakkında hiç bir fikrim yoktu. Benim şuan Sue'nin yanında olmam gerekiyordu. Ama Sue kadar olmasada bende şok olmuştum onun burada olmasına. Bu yüzden ne yaptığımı bilmiyordum.

Kendime sinirlenerek bir anda ayağa kalktım. Daha fazla bu adamın yanında kalmak istemiyordum. Tam bir kaç adım atmıştım ki sessizliğini bozarak konuştu.

"Yokluğumda ona çok iyi bakmışsın. Hiç şaşırmadım doğrusu." Bir çırpıda söylediği sözler olduğum yerde durmamı sağladı.

Duyduklarım yüzümde alaylı bir gülümseme yaratırken "hah" diye bir ses çıktı dudaklarım arasından. Kendini bunları söyleyecek konumda görüyor olması gerçekten komikti.

Yüzümde ki alaylı ifadeyi bozmadan arkamı dönüp yüzüne baktım. Ellerimi pantolonumun cebine koyup rahatça konuştum. "Sue benim her şeyim. Her ne olursa olsun onun yanında olurum. Ama emin ol ben olmasaydım da o aynı olurdu. Bu kadar güçlü olmasının benimle bir alakası yok."

Söylediğim sözler yüzünde bana göre oldukça sahte olan bir gülümseme yarattı. "Onun ve annesinin hayatları boyunca kimseye ihtiyaçları olmadı zaten. Ne bana ne de başkasına."

"Bunun farkında olman ne kadarda güzel. Emin ol şuana kadar olmadığı gibi şuandan sonra da kimseye ihtiyaçları olmayacak. Özellikle de senin gibi âdi bir adama. Bu yüzden tekrar onların karşısına çıkıp yüzsüz gibi özür dileme. Şu ana kadar onlara kötülükten başka hiç bir şey yapmadın. Şimdi de hayatlarına dahil olmaya çalışma. Buna hakkın yok."

"Buna sen karar veremezsin."

"Haklısın, buna ben karar veremem ama Sue'nin de Yu Jin teyzenin de böyle düşündüğüne eminim." Konuştukça daha çok sinirimi bozuyordu bu adam. Karşımda pişkince sırıtmasını saymıyorum bile. Size söylemiştim değil mi? O pişman felan değildi. Yaptığı şey sadece iyi bir oyunculuktu.

"Görmeyeli çok saygısız bir çocuk olmuşsun Yoongi." Ayağa kalkıp karşıma dikildi. Gerçekten. Onunla neden burda durmuş konuşuyordum, gerçekten çok saçma bir durumdaydım.

"Saygıyı senin gibi bir adamdan öğrenecek değilim. Bunun hakkında konuşma bile. Şimdi nereden geldiysen oraya geri dön ve bir daha onları rahatsız etme. Yoksa-"

𝐓İ𝐍𝐘 𝐄𝐘𝐄𝐒 [ᴍʏɢ] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin