(Fotoğrafın bölümle uyumu>>>)
Ayakta boş boş dururken kendime gelmek için neyi beklediğimi bilmiyordum. Aklımda tek bir ihtimal ışığı yanıyordu ve buna da ya inanmak istemediğimden ya da olasılık vermediğimden inanamıyordum.
Islanan saçlarımı elimle geriye taradım. Arkamdaki odun yığınına doğru dönerek ilerledim ve örtünün altına koyduğum paltomu aldım. Cebinden hançer kınını çıkarıp elimdeki hançeri ait olduğu yere koydum ve cebime geri bıraktım. Paltomu giymem şu an üşüyor olmama veya kurumama derman olamayacak kadar ıslaktı ancak yine de kendimi biraz olsun saklamak için üzerime geçirdim. Düğmeleri ilikledim ve kapüşonu burnuma kadar çekerek gözlerimi gölgede bıraktım.
Yüzümdeki, omuzlarımdaki, dizlerimdeki, dirseklerimdeki, karnımdaki ve göğüs kafesimdeki acılar bir bir ortaya çıkarken tek yapabileceğim kendimi çiseleyen yağmurda odunların üzerine tırmanmaya zorlamak oldu. Daha temkinli adımlarla tepeye ulaştığımda nefesimin kesildiğini hissettim.
Kalbim göğüs kafesimi dövüyordu ve zaten oldukça hasar almış göğüs kafesimin buna takati yoktu. Başım da dönmeye başlayınca tek yapabildiğim gözlerimi sımsıkı kapamak oldu. Ne kadar kollarımla yüzümü korumaya çalışsam da kafamın ve yüzümün de yumruklardan nasibini aldığından emindim.
Tepede gözlerimi açabildiğimde yerdeki kan göletleri içinde yatan adamlara baktım son kez. İçimde büyük bir öfke yükselirken özellikle son adamı daha acı verici bir ölüme mahkûm etmediğim için pişmandım.
Restoran olduğunu anladığım küçük binanın eğimli üçgen çatısının kenarlarında yürümeye başlarken tüm dikkatimi dengede kalmak için çabalıyordum. Sanki gözlerimi kapatırsam tekrar kendimi yerde bulacak gibiydim. Ağırlığımı çatıya doğru verip ilerlemeye devam ettim. Bu şehirdeki binaların aşağı yukarı aynı boyda olmaları bugün ilk defa şansın yüzüme gülmesiydi.
Hızlı adımlarla olay yerini arkamda bırakmak için neredeyse bir sokağı çatılarda ilerledim. Sonra çatısı eğimli olmasına rağmen kenarlarında daha uzun düzlüklerin olduğu bir çatıya ulaştım. Binaların boyları bu kadar kısa olmasaydı dikkat çekmemek için yerden uzak bir şekilde çatılarda devam edebilirdim. Ama bu, kendimi ele vermemi kolaylaştırırdı. Aşağı inmek için bir şey aramaya başladım. Belki bir su borusu, belki ince bir demir, şansım yaver gidiyorsa da merdiven. Ama bu saydıklarımın hiçbirine yaslamayınca düzlüğe oturdum ve aşağıda kalan pencereleri kontrol ettim. İki metre kadar aşağımda ince uzun bir balkon vardı. Onun biraz üzerinde ise büyükçe pencereler konumlanıyordu.
Kendimi fazla düşünmeme izin vermeden ellerimle mermeri kavradıktan sonra bir anda aşağı sallandırdım. Ayaklarım pencerenin üzerindeki çıkıntıya basmak için sallanırken omuzlarım acıyla inliyordu. Ayağım sonunda çıkıntıya denk geldiğinde derin bir nefes aldım. Pencerenin yukarıdaki çıkıntısı bana oldukça yakın olduğundan dizlerim bükülmüş hâlde olabildiğince eğildim ve çıkıntıyı bir elim ile de kavradım. Bacaklarımı geri atarken aynı anda yukarıdaki elimi de aşağı çekerek çıkıntıyı kavradım ve sallanmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANATLARIN RUHU
FantasíaHer hikaye bir intikam yolcuğuyla başlardı. Karakter zarar görürdü, gururu ezilirdi ve bazen de kaçardı. Dünya'nın hikayesi ise intikam almasıyla başlıyor. Plan işleme kondu ve uygulandı. Sadece önünde bir pürüz var. Bu pürüz sırtında katran karası...