i'm afraid

9 1 0
                                    


Joseph

Ne yapacağımı bilemez halde bir telefonuma bir Connor'a bakıyordum. Karanlıkta yüzünü seçemiyordum ama sesi oldukça mahçup çıkmıştı.

"Özür dilerim ama açmam gerekiyor."

Telefonu açtığımda Deniz'in sesi odaya dolmuştu. "Alo?"

Telefonun yan tuşundan sesi kısmayı akıl edebilmiştim neyse ki. "Deniz şu an çok müsait değilim, seni daha sonra arasam olur mu?" Bir süre karşıdan ses gelmedi. "Alo?" diyerek orada olduğundan emin olmak istedim. "Tabii, özür dilerim. Görüşürüz." Sesinde açık bir hayal kırıklığı barındırıyordu. Cevap vermemi beklemeden telefonu kapattı ve ben de Connor'a döndüm. Işığı açmaya yeltenmemiştim çünkü yüzünü görürsem yüzleşmem zorlaşacaktı.

"Deniz miydi?"

"Evet."

Tepkisini göremiyordum. Lafı uzatmadan "Seni dinliyorum." dedim ve uzandığım yerden kalkıp yatağa oturdum.

"Nasıl anlatacağımı bilmiyorum."

"Bunun üstüne çalışmadın galiba?"

Sesli bir nefes alırken tebessüm etmişti ama cevap vermemişti.

"Kat, benim kız arkadaşım değildi Joseph."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Ne demekti şimdi bu? Neden bana bu konuda yalan söylemişti ki? Benim ona olan ilgimi fark edip kendince beni reddetme yolu mu bulmuştu? Yoksa benim ilgimi fark edip benimle alay mı etmişti? Hangisi daha kötüydü? Sorularımı ona sormaya cesaretim yoktu, bu yüzden o konuşana kadar susmuştum.

"Bugün iğrenç bir gün geçirdim. Tüm hayatımı gözlerimin önüne getirdim ve düşündüm. İnanabiliyor musun, tüm gün sadece düşündüm. Her düşünce beni belli bir noktaya çıkarıyordu. Ben korkak ve kötü biriydim."

İçini bir anda dökmesi az önceki şaşkınlığımı giderek arttırıyordu. Yine sustum.

"Çok korkuyorum Joseph. Kendim olmaktan çok korkuyorum. Bunu sana anlatamam ama bilmen gereken tek şey sevgilim olmadığı."

Sessizliği yeniden bozacağını düşündüm ama bu sefer yapmadı. Gözlerimi kapattım ve söylediklerini sindirmeye çalıştım. Sessiz hıçkırıkları gözlerimi kapattığımda kulağıma daha net ulaştı. Sanki tüm enerjisini benimle konuşmak için harcamıştı. Hıçkırıkları bile bitkindi. Yatağımdan kalkıp yatağına yöneldim. Yanına otururken hıçkırıkları yükselmişti. Ona destek olmak istiyordum, bu yüzden kollarımı ona doladım ve göz yaşlarının üstümü ıslatmasına izin verdim.

"Özür dilerim." dedi hıçkırıklarının arasından.

Tepki vermedim. Şu an sadece yatışmasını ve ağlamamasını istiyordum. Bir süre öylece kalmıştık. Bu süre ne kadardı bilmiyordum ama onunla geçen bir saat bence bir saniye ile eş değerdi.

Hıçkırıkları azalmıştı, onu böyle görmek zoruma gidiyordu. Her ne düşündüyse onu oldukça yaraladığı açıktı. Ama bu işte kötü olan bir şey daha vardı. Kendi yarasını bende bir yara açarak örtmeye çalışmıştı. Ne yaşadığını bilmeden onu yargılayamam. Annem hep böyle derdi. Onun verdiği tüm öğütler kafamın içinden bir bir geçiyordu. Ben onun gibi olabilir miydim? O hayatımda gördüğüm en erdemli insandı. Ben ise bu erdem için henüz çok toydum.

"İyi misin?" diye sordum sakince.

"Sanırım." Göz yaşlarının kalıntılarını silmeye çalışıyordu. Başını çoktan omzumdan çekmişti. Karşımda o kadar savunmasızdı ki ona kızmak için hiçbir sebebim yokmuş gibi hissettiriyordu.

"Biraz uyu. İyi geliyor." Omzuna dokunup ayağa kalktım. İtirafı karşısında yorum yapmamamı garipsememişti. Belki de benden bir karşılık beklemeden yapmıştı konuşmasını.

"Teşekkür ederim. Yanımda olduğun için." Yatağından kalkarken "Rica ederim." diye mırıldandım. Uyumak istiyordum ama Deniz'i aramam gerektiği gerçeği bu fikrimi silip atmıştı. Odanın kapısına yöneldim ve bahçeye çıkmak için adımlarımı hızlandırdım.

Kasvetli hava tenime çarpınca tüylerim ürpermişti. Çok soğuk değildi ama bulutlar bir bütün oluşturmuştu gökyüzünde. Siyah eşofmanımın cebindeki telefonu çıkartıp az önceki numaraya dokundum. Telefon çalmaya başladığında Deniz'e neler söyleyeceğimi kafamda planlamaya çalıştım.

"Alo?"

"Özür dilerim Deniz. Bu saatte geri dönmek zorunda kaldım. Nasılsın?"

"İyiyim, sen?" Sesi alkollü gibiydi. Ya da sadece uykuluydu. Tam olarak kestirmek mümkün değildi.

"İyiyim." Az önce kafamda kurduğum cümleler şu an aklıma gelmiyordu.

"Joseph bak..." Düşünmek için beklemişti. "...biliyorum çok ani oldu. Belki de bunu sana söylememeliydim. Yönelimini bile bilmiyorum ama içimden bir ses açıklamam gerektiğini söylüyordu. O sesi daha fazla bastıramadım. Anlıyor musun?"

Anlıyordum. Benim içimdeki sesi bastırmaya çalıştığım gibi o da bunu yapmaya çalışmıştı. Ama herkesin gücü farklıydı, ben hâlâ dayanabiliyorken bu yük ona ağır gelmişti.

"Anlıyorum."

Beni duymamış gibi devam etti. "Beni istemezsen anlarım. Belki de başkasından hoşlanıyorsun bilmiyorum. Ama bir şansı hak edebilirim. Sen de kabul edersen..."

"Başkasından hoşlanıyorum. Ve hemcinsim değil." dedim bir çırpıda. Neden bunu yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Anlıyorum. Üzgünüm Joseph. Hoşça kal."

Telefonu kapattığında gergince gök yüzüne baktım. Connor'a kızarken ben de yalan söyleyerek ona benzemiştim. Sahi, neyden korkuyordu?

The Secret of Joseph | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin