"Duyacakların canını acıtsa bile bilmek istiyor musun?"
O an gerçekten bilmek isteyip istemediğimi düşündüm.
"Bilmem. Canımı acıtacağını düşünmedim hiç."Duraksadı. "Her şeyi sana şimdi söylersem heyecanı kalmaz. Bence şöyle yapalım; hakkımda öğrenmek istediğin ne varsa araştırıp bulmana izin veriyorum. Ama yapabiliyorsan bunu kendi düşüncelerinden arındırıp yap ki gerçeği görebilesin."
Son söylediği kısmı anlamamıştım.
"Oyunları seviyorsunuz anlaşılan. Çok öyle kolay izin verebilen birine benzemiyorsunuz çünkü."Ciddi bir şekilde yüzüme baktı.
"Seninle oyun oynamam."Yani daha önce oyun oynadığını mı söylemek istemişti yoksa paranoyak halim böyle mi anlamak istiyordu emin değilim.
Çünkü gözlerine bir saniyeden daha uzun bakınca bakışlarım dudaklarına kaymaya başlıyor ve farklı şeyler hayal ettiğim için mantıklı düşünemiyordum.
"Peki." Bir adım geri gidip tokalaşmak için elimi uzattım. "O halde bana başarılar dilemelisiniz."
Elimi tutup beni kendine doğru çekti yeniden. Zaten bu iş öpmeden bitmeyecekti ve yeniden dudaklarımdan öptü. "Uzağımdayken bunu dileyemem."
Yeniden öpecekken elimle onun ağzını kapattım.
"Siz böyle yapınca düzgün düşünemiyorum. Hem hakkınızdakiler canımı yakacaksa birbirimize bu kadar bağlanmasak iyi olur."
Ağzına kapattığım elimin avuç içini öptü bu defa.
"Bırak da tadını çıkarayım işte."Tekrar dudaklarımız birleşecekken kapı tıklandı. Ben şükürler olsun diye sevinirken o hayal kırıklığı ve biraz da öfkeyle kapıya baktı.
"Cesur Bey telefon." diye seslendi Lütfiye teyze içeri girmeden.
"Şükran Hanım arıyor.""Şükran Hanım kim?" dedim hemen.
"Önemli biri değil."
Yeniden dudaklarımız birleşecekken kapı ikinci kez tıklandı. Alnımı kaşıdım.
"Geliyorum Lütfiye abla, tamam." diye çıkıştı Cesur.Dudakları dudaklarıma değer değmez Lütfiye teyze yeniden konuştu.
"Füsun Hanım buraya geliyormuş. Telefonlarına cevap vermediğiniz için..."
Dudakları da gözleri gibi donup kaldı yüzümde. Benden uzaklaştı ve aniden kapıyı açtı."Telefonum?"
Lütfiye teyze telefonunu uzattı ona. Bir yandan meraklı gözlerle her yeri tarayıp olay yeri inceleme yapıyordu.
"Şimdi dönerim. İstersen kızların yanına geç." Cesur telefonu alınca yüzüme bile bakmadan arkasını dönüp gitti.
Lütfiye teyzeyle bakıştık.
"Neler oluyor Lütfiye teyze? Sorun ne?""Cesur Bey'in her zamanki işleri kızım. Sen boş ver bunları gel hadi aşağıya. Annen, kızlar seni bekliyor."
"Tamam geliyorum."
Beraber merdivenleri inerken başka başka sorular beynimi kurcalayıp duruyordu."Şükran Hanım kim?"
Lütfiye teyzeden laf alma ümidiyle yüzüne baktım.Merdivende durup sağa sola baktı önce, sonra kısık sesle konuştu.
"Bu kadar merak iyi değildir kızım. Hele de bu ailenin içindeysen. Ne kadar az şey bilirsen o kadar iyi.""Neden? Çok şey bileni öldürüyorlar mı?" dedim aynı fısıltıyla.
"Hişş... Sessiz konuş. O nasıl laf öyle." Yeniden etrafı kolaçan etti. Ardından kulağımın dibine kadar yaklaştı.
"Öldürüleni görmedim ama hayatı biteni çok gördüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görevimiz Mutluluk
RomanceBebeğini kaybeden acılı bir anne ve bebeğine süt anne arayan terk edilmiş bir babanın aşk ve ihanetlerle çevrelenmiş sıra dışı sürprizlerle dolu hayat hikayesi. "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." Keyifli okumalar...