SAKLI// 1
Duygularımı saklamayı öğrenmem gerekiyordu.
Özellikle de şu anda. Karşımda, dudaklarından yayılan büyük bir sırıtış eşliğinde vaad dolu gözlerini cüzdanıma dikmiş bir taksi şöförü duruyordu. Şaşkınlık, utanç ve öfke hislerini bir arada yaşamam;fizyolojik açıdan yanaklarımın yanmasına ve boynumun hafiften terlemesine neden olmuştu.
Bu halime ise şoför, alayla gülerek eliyle para isareti yapti. İşte o zaman gerçekten duygularımı saklamak istemiştim. Bu kadar dalgaya alınacağımı düşünememiştim.
"Kırk sekiz lira yetmiş beş kuruş. "
"A-anlamadım?"dedim şaşkınlıkla süslenen sesimle.
"Kırk sekiz lira yetmiş beş kuruş, hanımefendi." diyerek sözlerini yineledi.
'Henüz ilk günler, sakin ol.'diye kendimi rahatlatmaya çalışırken cüzdanımdaki elli lirayı çıkartıp şoföre uzattım. Üniversitemin ilk gününü böyle bir durumla berbat etmek istemezdim.
İlk defa şehir değiştirmiştim. Bu nedenle paramı dikkatli kullanmalıydım.
İstanbul... Hayallerime açılan en güzel kapı. Mimarlık yolunda ilerlediğim bu yolda İstanbul'u tercih etmek ve tercihimin kabul olması benim için büyük bir mutluluk kaynağı olmuştu.
Giriş kapısından içeriye adımımı attığım anda içimde farklı bir heyecan kaplamıştı. Emeğimin karşılığı diye düşündüm. Lisedeki halim aklıma gelince hafifçe sırıtmadan edemedim. Tipik ineklerden değildim ama bu okulu kazanmak için harcadığım çaba ortadaydı, bu çabayı daima beynimin bir köşesinde barındırdığım hırsla besledim. İnsanlar bu hırsımı yavaş yavaş fark edince "ikiyüzlü, sinsi, kurnaz"gibi kulplar takmışlardı.
Saklayabildiğim tek ruhsal özelliğim hırslı oluşumdu. Ve bu nedenle insanların gözünde sinsi oluyordum.
İçinde barındığım durum , arkadaşsızlığımı da açıklar gibiydi sanırım.
Etrafımı inceliyordum. Yeşilliklerle donatılmış bu yer oldukça geniş alana yayılmıştı. Etrafıma belli belirsiz bakıyordum ve o sırada gözüme bir bank kestirdim. Banka oturduktan sonra bugünkü saçmalığı hatırladım. Aslında saçmalık yapan bendim, bugün ilk günümdü. Geç kalmışçasına taksiye binmiştim bir de. Ders olmazdı ki...
Ahh Tanrı'm...
"Derin derin neler düşünüyorsun?"diye bir ses işitince
sesin geldiği yöne doğru döndüm.Sesin sahibini tanımıyordum. Erkekti ve yüzünde çarpık bir gülümseme yerleştirmişti.
Herkese yakışmayan -ki bu gruba o da dahildi- o gülümseme.
"Biriyle karıştırdınız sanırım. "dedim terslercesine.
Erkeklerle iletişim kurarken zorlanırdım. Sonuçta çoğunu tek bir şey ilgilendiriyordu. Ve bu -onları ilgilendiren şey- benim kesinlikle ilgi alanım dışındaydı."Imm, hayır. Sadece sana yardımcı olmak istedim. 1. sınıfsın sanırım ve şu anda ne yapman ger ektiğine dair bir fikrin yok."dedi.
Pek de haksız sayılmazdı.
"Arkadaşımı bekliyordum."diye yalan söyledim. "Şimdi izin verirsen."
"Peki,nasıl istersen. Bu arada ismim Umut."
"Peki Umut. Hoşçakal." dedim ve kalkışını izledim. Yakışıklı bir hali vardı , hani şu züppe yakışıklılardan.
●●●●●
Arkadaş bulamamıştım. Umutgillere rastlamamak için ise pek ortalarda takılmamıştım. Zaten ders olmadığı için de bir kaç gün kaytarmayı düşünüyordum.
Sabah gelişimde yaşadığım deneyimle taksiyi es geçerek otobüse bindim ancak , bir buçuk saat sonra evime varabilmiştim. Ev fazlasıyla dağınıktı ; açılmayan koliler, yırtılan mukavva parçaları, etrafa saçılmış kitaplar... Hepsi evin bir köşesinde bulmuştu yerini. Onları toplarken annemlere telefonla ilk gün hakkında bilgi vermiştim.Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim. Saat dokuz buçuğa geliyordu. Topladığım mukavvaları çöpe atmak için dışarı çıktım. Apartmanda daha önce tanıdık olmayan bir koku vardı. Ve sıcaklık. Kokuyu biraz daha duyunca kalakalmıştım. Yanık kokusuydu bu.
Bir yer yanıyordu, ve bu yer apartmanın içindeydi. Elimdeki mukavvaları kapımın önüne koyup kokunun geldiği yöne doğru yürümeye başladım. Alt taraflara doğruydu.
Benim oturduğum dairenin hemen altındaki daireden geldiğine kalıbımı basardım. Derhal kapıyı yumrukladım ama bunu ne amaçla yaptığımın farkında değildim. Zaten içeride birileri varsa kesinlikle sızmışlardır. Koku öylesine yoğundu ki dışarıda olamama rağmen rahatsız olmuştum.
Başka bir apartman sakininden yardım isteyecektim. Merdivenlerden hızlı bir adım sesi geldiğinde o yöne doğru baktım.Gözlerinden öfke akan biriyle daha önce hiç karşılaşmamıştım.
Öfkelenen çok insan görmüştüm. Ama hiç biri, şu anda merdivende gördüğüm çocuk gibi değildi. Yaşça benden 3-4 yıl büyüktü sanırım. Ancak gözlerindeki öfke görmüş geçirmiş birinde bile bulunamayacak cinstendi.
"Kimsin sen?"dediğinde o tok ve hiddet dolu ses tonu tenime işlemişti sanki.
"Ben... ev için. Ya-yanıyor."
"Sana kimsin diye sordum. Neden burdasın diye değil."
"Apartman sakiniyim ya."dedim çekingen bir tonla. "Ne bu atarlar..."diye sessizce söylendim.
"Yardım da edilmiyor artık. "Kalan merdivenleri ikişer üçer çıktıktan sonra atarlı genç kapıyı yokladı. O sırada "Asıl sen kimsin?"diye sordum.
"Bu evde ben yaşıyorum. Çekil şimdi.""Bu evde kim yaşıyor diye sormadım." dedim patlamış olan bir özgüvenle.
Ceplerini yoklayarak bana cevap verdi: "Bu evde yaşadığımı belirtmeseydim ne yapıyorsun tarzında sorular gelecekti. Şimdi oyalama beni. Sen görevini yaptın. Apartmanda duyarli bir komşunun
bulunması güzel."dedi ve ceplerini hunharca aramaya devam etti.
"Nerde bu anahtar!"diye de sitem ediyordu."Yöneticiye gidelim. Onda olur." dediğimde kafasıni hayır anlamında sallayarak "Gerek yok."dedi.
Ben tam "Nasıl gerek yok?"diyecek oldum ki büyük bir gürültüyle yerimden sıçradım.Kapıyı kırmıştı.
"Yok artık! Kapıyı kırma amacın neydi? İtfaiyeye haber verseydik ya." dedim. O ise evinin girişinde duruyordu. Bir kaç saniye öyle bekledi ve beklemedigim bir anda dönüp "İtfaiyeyi ara." dedi.
Hızlıca merdivenlerden indi.
Ve sonra dış kapının kapanma sesini duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI
ChickLitBazı insanlar bulmaca gibidir. İşte o da öyleydi. Arel DUMAN. Bulmacanın insanımsı karşılığı. Zaman zaman onu çözmeyi seviyordum. O ise bundan pek hoşlanmıyordu, kendisine dair her hangi bir açıklık verince daha zor bir etaba geçmiş gibi karşımda d...