Yüzümdeki aptal sırıtışımla evden çıkalı beş dakika olmuştu ve derse geç kalmıştım ama sorun değildi sonuçta Tsukishima'yla barışmıştık değil mi?
Mutlu bir şekilde yürürken sağ taraftaki market dikkatimi çekmişti. Birkaç dakikadan kimse ölmezdi.
Adımlarımı hemen önümdeki markete çevirip neredeyse on yıllık gibi görünen markete girdim ve çikolata reyonunu aradım.
İstediğim gofretten kalmamıştı, cidden hepsini almışlar mıydı?
Sinirle nefes verip başka bir çikolatadan aldım. Kasaya doğru yürürken gözüme sol tarafta kaşlarını çatmış elindeki benim sevdiğim gofret paketinin üstündekileri okumaya çalışan zeytin yeşili saçları olan bir çocuk vardı.
Son gofreti de o almıştı.
Çocuğa birkaç saniye daha baktım.
Çilleri vardı ve çok hoş duruyordu keşke benimde çillerim olsa diye düşündüm bir an. Fakat bana yakışmazdı herhalde.
Onu boşverip aldıklarımın parasını ödedikten sonra sallana sallana marketten çıktım.
Yanımdan hızlıca geçen marketteki çocuğa kaşlarımı çattım. Acelesi mi vardı?
Hemen benim önümde yürüyen çocuğa garip bir bakış attım. Değişik davranıyordu.
Çocuk dalgın bir şekilde yürürken bize doğru hızla gelen motoru görmemişti bile.
Bir anlık korkuyla sertçe kolunu tuttum ve yanıma çektim.
Önümüzden geçen motorlu yavaşlayıp kaskının önünü açtı. Üzerindeki mor ve sarılı formasına bakılırsa bir kuryeydi.
"Özür dilerim abla sizi göremedim."
Adam birden özür dilemeye başladığında başımı hafifçe sağa eğdim.
"Sizin buradan gitmeniz gerekmiyor mu?"
Derken sağımızda kalan yolu gösterdim.
"Özür diledim ve çok acelem var!"
Diyerek motoruna bindi, arkasından bağırdım.
"Abla senin annendir aptal!"
Sanırım sinirden yanımdaki çocuğun bileğini sıkmıştım ki çocuk çekingen bir şekilde konuştu.
"Kolumu bıraksan?"
Resmen çocuğun hayatını kurtarmıştım. Resmen çocuğun hayatını kurtarmıştım!
"A-ah özür dilerim."
Güldü, gülünce gözleri kısılıyordu ve bu çok tatlıydı. Çillerini daha yakından inceledim. Hoş görünüyorlardı.
Bileğini tutup inceledim. Çokta uzun olmayan turnaklarım çocuğun bileğini ne hale getirmişti.
Tırnak izlerimin olduğu yerlere kan toplanmıştı ve büyük ihtimalle çok acıyordu.
"Bir daha önüne bakarak yürü."
"Tamam, teşekkür ederim."
Çocuğun bileğini kanatmıştım ve o bana teşekkür ediyordu.
Niye böyle bir şey demiştim ki? İyice saçmalamamak için elimi uzattım.
"Yui Tooru."
"Yamaguchi Tadashi, ve sen Karasuno'daki voleybol takımının pasörü değil misin?"
"Ah evet, evet öyleyim."
Aramızda garip bir hava oluştu ikimiz de ne diyeceğimizi bilemiyorduk.
"Neyse, görüşürüz!"
"Görüşürüz."
Şirinliğine gülümseyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım. İyice geç kalmıtşım bu yüzden derse yetişmeye çalışmadım.
.
Müdür yardımcısından üç ders geç kaldığım için birkaç laf yedikten sonra heyecanla sınıfa çıktım.
Teneffüs olduğundan büyük ihtimalle tsukki ya müzik dinliyordu ya da uyuyordu.
Sınıftan içeri girdiğimde etrafa bakındım. Uyuyan veya müzik dinleyen bir sarı kafa göremediğimden kaşlarımı çattım ve çantamı sıkkınca sıraya koyup başımı ellerimin arasına aldım.
Cidden gelmemiş miydi?
Gece heyecandan uyumamamıştım ve o gelmemişti. Çok güzel!
Umutsuzca başımı eğdim ve hızlı adımlarla sınıftan çıktım. Kapıdan sağa dönerken başımı birine çarpmıştım. Başımı birinin göğsüne çarpmam ne kadar normal bir şeydi?
"Özür dilerim."
Demiştim ve gitmeye yeltendiğimde gideceğim yerin aksine sürükleniyordum. Ben gitmiyordum birisi kolumdan çekiyordu sadece ve baya acelesi vardı sanırım.
Kuytu köşe bir yere geldiğimizde korkmaya başlamıştım. Başımı kaldırıp kim olduğuna bakacakken dudaklarımda hissettiğim baskıyla gözlerim istemsizce sonuna kadar açıldı.
Bu sahnede gözlerimin kapanması gerekiyordu...
Sonunda neyin ne olduğunu idrak edebildiğimde gördüğüm sarı saçlardan bu kişinin Tsukishima olduğu kanısına varmıştım.
Ne kadar zeki bir şeydim ben öyle.
Birden ensemi tutup kendine daha da bastırmıştı. Sanırım bu karşılık ver demek oluyordu. Aradan üç yıl geçmesine rağmen kalbim çok hızlı atıyordu ve bu hiç iyi değildi. Eğer Tsukishima bunu hissederse ne kadar dalga geçeceğini düşünmek bile istemiyordum.
Dudaklarım yaramazca aralandığında beni kendine daha çok bastırmıştı ve ağzımdan bir inilti çıkmaması için kendimi zor tutmuştum.
İki dakikanın ardından nefessiz kalınca geri çekilmek zorunda kalıp nefes nefese ona baktığımda gözleri kızarıktı.
Ağlamış mıydı?
O ağlamayı, özür dilemeyi gruruna yediremeyen tsukki ağlamış mıydı?
Elimi yanağına götürüp okşadım ve ardından kollarımı beline sardım.
"Her ne için ağladıysan bitti gitti tamam mı?"
"Bir şey için ağladığım falan yok."
Geri çekilip göz devirdim.
"Sebepsiz yere mi ağladın yani?"
Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını kaldırdı.
"Ağladığım falan da yok Yui."
"Tabii, öyledir."