Okumadan önce oy vermeyi unutmayın, iyi okumalar!
MİNE
Bir insanın, yalnız başına bir odada elleri ve ayakları bağlı olduğunu düşünün. O insanın korkusunu, neyden korktuğunu, beklenen durumların sonuçlarının getirdiği korkuyu... Odamdayım, ellerim ve ayaklarım bağlı değil. Korkuyorum, o insan gibi. Ama o insanın odasına en azından biri girecek, korkusunu sonlandıracak ya da güçlendirecek. Benim odamda ise sadece Selin var. Saat gecenin üç buçuğu, Selin'in olmasına rağmen odamda yalnız başımayım. Az sonra odama bir gök gürültüsü indiğinde, korkum sonlanmıyor ve aksine daha da güçleniyor...
Kendimi bildim bileli korkarım gök gürültüsünden. Hatalarımı hatırlarım. Pişman olmama rağmen geri alamadığım günahlarımı hatırlarım. Geride bıraktıklarımı hatırlarım. Kulaklarımı dolduran ve vücudumu kaskatı kesen gök gürültüsünü geride bırakmak için, yatağın geri kalan kısmında öylece hareketsizce duran bacaklarımı hiçe sayarak müziğin sesini daha çok açıyorum. Gök gürültüsünü bastıran tek şeye, hunharca şarkı söyleyen grup sanatçılarına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum bir nevi. Asla yüzleşemeyeceğim bir korkudan uyanmak istemiyorum.
Sorunun en başından bakılırsa, bunun içime nasıl yerleştirildiğinden haberim yok. Kim yüzünden, kim vardı yanımda, ne yapıyorduk, yan etkileri neydi mesela? Bunu düşünmek için çok fazla aklımı zorlamıyorum aslında. O şu an mışıl mışıl, yan villa da, rahat yatağında uyuyor. Muhtemelen yatmadan önce sigarasını ve üzerine karakterine aykırı davranarak portakal suyunu içmişti. Şimdi de mışıl mışıl uyuduğunu biliyorum.
Onun için yağmurlar altında kaldığımı biliyorum mesela. Sonra da zatürre olduğumu, onun yüzünden hasta olduğumda onu bir konuda pişman ettiğim için ayrıca bana küs olduğu zamanları biliyorum ya da. Nereden bilebilirdim? O zamanlarda sıkılmıştı benden. Uzaklaşmak için bahane arıyordu.
Haziran akşamlarının neden bu kadar soğuk geçtiğini bilmiyorum. Belki de ev sıcak, ben üşüyorum. Gereksiz birini düşünüyorum, zamanımı düşünmekle geçiriyorum. Gereksiz biri için boşuna zaman harcıyorum. Ayrıca uykumdan da oluyorum, bu yüzden dengem de bozuluyor. Zaten yemek de yiyemiyorum, uyku problemleri yaşayan, iştahsızlık sorunlarıyla baş eden engelli bir ergene dönüşmek istemiyorum.
Bunu önlemek için her şeyi yapabileceğimi biliyorum ama. Uyumuyorsa, Gece ile sabaha dek konuşabileceğimi de. Kendimi tanıyor oluşumu seviyorum.
Parmaklarım arasında haşat ettiğim telefonumun mesaj kısmına girip Gece'ye uyumuyorsa konuşabileceğimizi belirten bir mesaj atıyorum. Aradan birkaç dakika geçiyor, buna rağmen cevap gelmiyor. Muhtemelen uyuyor. Cevap vermesini heyecanla beklediğim de yoktu oysa ki.
Doğrulup Gece'nin camına bakıyorum. Camlarımız karşılıklı olduğu için penceresinden süzülen küçücük ışık hüzmelerini kolaylıkla görebiliyorum. Bu durum gülümsememe ve sağ elimin sol bileğimdeki bilekliğime gitmesine neden oluyor. Bileğimde çevirdiğim çakıl taşlarıyla bezenmiş bileklik bana Gece'yi hatırlatıyor doğal olarak. Gözlerimi birkaç dakika bileklik üzerinde oyalandırdığım ve Gece'nin kusursuz yüzünün önümde belirmesine izin verdiğim dakikalarda, telefonum titriyor. Yağmur hala yağıyor, gök gürlüyor ve gökyüzünde hep beklemediğim dakikalarda şimşek çakıyor, ışık patlıyor ama düşündüğüm kişi beni bunlardan uzaklaştırıyor mucizevi bir şekilde.
'Hayır uyumuyordum. Bir şey mi oldu?'
'Hayır, sadece yağmurlu havalarda pek uyuyamam. Ama sen istersen uyuyabilirsin.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENGEL
Novela Juvenil''Olmaz Gece, yapamayız. Daha ne kadar götürebiliriz ki?'' ''Gider! Sonuna kadar gider! Sen ne dersen de senden asla bıkmam ben.'' ''Sana istediğin hiçbir şeyi veremem.'' ''Senden bir şey istemiyorum ben. Sadece birlikte olalım yeter.'' ''Gece ben y...