Bir süredir odamdan çıkmıyordum. O olaydan sonra da sürüyle henüz konuşmamıştım. Zihnimi boşaltmak adına sürekli olarak müzik dinliyordum. Bugün, ormandaki adamı aramayı planlamıştım.
Beacon şehrinin haritasını yere serdim ve etrafına on adet mum dizip hepsini teker teker yaktım. Bir bıçak yardımıyla elimde küçük bir kesik açıp akan kanı haritada evimin bulunduğu noktaya akıttım. Gözlerimi kapatıp avucumdaki kolyeyi sıktım ve büyülü sözleri söylemeye başladım. Mumların söndüğünü hissettiğimde gözlerimi açtım ve kanımın harita üzerinde çizdiği yola baktım. Hemen toparlanıp kaybolmamak adına Night'ı da yanıma alıp evden çıktım.
Night'ın yönlendirmesiyle haritada görünen noktaya vardım ama etrafta ağaçtan başka bir şey yoktu. Birkaç adım daha ilerlediğimde önümde görünmez bir bariyer olduğunu fark ettim ve ben ona değer değmez ortadan kalktı. Karşımdaki manzara ile gözlerim kamaşırken Night'ın beni dürtmesiyle gözlerimi bu olağanüstü manzaradan çekmek zorunda kaldım.
Night'ın gösterdiği yere bakınca rengarenk ağaçların ve bembeyaz ışıldayan tek boynuzlu atların arasında onu gördüm, ormandaki adamı. Yelelerini okşadığı yavruyu bırakıp bana doğru gelirken "Demek beni buldun. Açıkçası bunu nasıl yaptığını merak ediyorum." dedi kumral, yeşil gözlü adam.
Cebimdeki kolyeyi çıkarıp göstererek "Bununla. Sanırım sana ait." dedim.
"Onu nereden buldun?" dedi yüzü ciddileşirken.
"Ormanda bana yardım ettiğin gece yanında olan sürüyü buldum. Sürünün alfası olan kadın verdi. Düşündümde, o gece bana olan bakışların sevgi ve şefkat barındıyordu. Kolyenin üstünde de cadı harfleriyle B var. Acaba Black ailesinden olabilir misin?" dedim.
"Vay be, zekisin. Tıpkı baban gibi. Madem sonuca bu kadar yaklaştın, seni daha fazla uğraştırmadan söyleyeyim. Ben, babanın ikiz kardeşi Stewart." demesiyle neye uğradığımı şaşırdım.
"Sana inanmıyorum, babamın bir ikizi olsa bilirdim. Bana anlatmamış olsaydı bile Black evindeki fotoğraflarda senin de resmin olurdu." dedim.
"İster inan ister inanma, gerçek bu." dedi.
"Sana nasıl inanabilirim ki?" dedim.
"İstersen bana dürüstlük iksiri içir." demesiyle "Ne?" demem bir oldu. Bana şaşkın gözlerle bakarken "Dürüstlük iksirini bilmiyor musun? Şimdiye kadar çatı katındaki tüm kitapları okumuşsundur diye düşünmüştüm." dedi. Ona anlamaz gözlerle bakmaya devam edince "Peki. Madem dürüstlük iksirini bilmiyorsun, şöyle yapalım. Sana hikayemi anlatmamı ister misin?" dedi. Başımla onaylamam üzerine bir ağacın altına oturdu ve ben de yanına oturunca anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beacon Hills'te Bir Cadı
FanfictionOlivia, ailesinin ölümünden sonra Beacon Hills'e taşınır. Burada onu keşfedeceği sırlar, iyi arkadaşlıklar ve büyük maceralar beklemektedir.