Bölüm 1

246 115 80
                                    

-Burasıyla ilgili bilmen gereken şeyler var. Ama...

-Ama?

-Birincisi, bunu kimseye söylemeyeceğime söz verdim. İkincisiyse, bu yetimhane kalıntısıyla ilgili gerçeği öğrenirsen yapacaklarından, yapacağın şeylerin sonucundan endişeleniyorum.

-Ne yapabilirim Hocam? Eski, yıkık dökük bir yetimhanede ne yapabilirim en fazla anlamıyorum ki?! Gömü mü var, hazine mi arayacağız nedir? Yahu ben Serap'ın hafızasındaki gelgitlerden bahsediyorum, siz beni buraya getiriyorsunuz.

Kısa süreli bir sessizliğin ardından devam etti Ufuk:

-Kusura bakmayın Hocam... Sesimi yükseltmek istemedim. Günlerdir uykusuzum. Serap yaşadıklarının etkisinde, uyku uyumuyor. E bana da uyutmuyor. Gerildim iyice.

-Önemli değil Ufuk, biliyorum... Ama seni de buraya boşuna getirmedim. Serap için getirdim.

-Serap'la bu eski yetimhanenin ilgisi nedir Hocam?

-Serap'ın bilincindeki ilk kırılmalar tam olarak ne zaman başlamıştı Ufuk?

-İki ay kadar önce.

-İyi düşün, piknik için bu ormanda toplandığımız gün başlamış olabilir mi?

Ufuk, hocasının bu sorusu karşısında afalladı. Hâlâ neden burada olduklarını, Serap'la bu yetimhanenin ne ilgisi olduğunu anlamaya çalışıyor, bir sonuca ulaşamıyordu. Cevabı öğrenmenin tek yolu hocasının sorularını yanıtlamaktı belli ki. Hafızasını zorlayıp düşündü. Evet, piknik için buraya geldiklerinin akşamında Serap biraz hâlsiz ve dalgındı. Gün boyu piknikte koşuşturdukları için yorgun olduğunu düşünmüş, üzerinde durmamıştı. Fakat ertesi sabah ilk tuhaf davranışı ortaya çıkmıştı. Ufuk sabah çok erken işe gittiğinden Serap'ı uyandırmaz, kendisi sessizce çıkar, kahvaltısını ofiste arkadaşlarıyla yapardı. O sabahsa Serap Ufuk'tan önce uyanmış, kahvaltı hazırlamıştı. Dahası kahvaltısını yaparken "İşe geç kalacağım..." gibi bir cümle kuracak olmuş, kaygıyla Ufuk'un gözlerine bakıp duraksamıştı. Gözleri Ufuk'un olanları anlamlandırmaya çalışan uykulu gözleriyle buluşunca kekeleyerek devam etmiş, "Bugün işlerim çok yoğun da... erken başlamam lazım o yüzden." diyebilmişti. Çünkü Serap evden, bilgisayarından çalışıyordu. İşe geç kalması gibi bir durum söz konusu değildi. Ufuk biraz garip bulsa da pek önemsememişti. Ama tuhaflıklar bununla bitmiyordu.

Akşam eve döndüğünde Serap evde değildi. Bu da şaşılacak bir durumdu aslında. Ama belki acil bir market ihtiyacı olmuştur diye düşündü. Yarım saat beklediği hâlde gelen giden olmayınca meraklanıp eşini aradı. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra açıldı. Tedirgin bir ses "A..a...alo?" diyebildi. Ufuk bu sesteki korku ve tanımama hâlini anlamlandıramıyordu. "Serap, neredesin? Eve geleli yarım saat oldu yoksun hâlâ ortada." Ses biraz zayıf ve titreyerek çıktı. "Ufuk, ben... Biraz yürüyüşe çıkmıştım ama dönmek istediğimde evin yolunu bulamadım. Kimi arayacağımı da bilemedim... Saatlerdir sokaklarda dolanıyorum. Korkuyorum, çok korkuyorum..." "Evin yolunu bulamadım ne demek Serap? Çocuk musun Allah aşkına? Bilmediğin yerlere mi gittin yoksa? Neyse... Telaşlandırdın beni de durduk yere. Hem madem evi bulamadın beni niye aramıyorsun anlamıyorum ki? Konumunu at bana, gelip alayım neredeysen." dedi Ufuk. "Konum mu? Ta...tamam. Atıyorum hemen." dedi kısık bir ses.

Yaklaşık on beş dakika sonra eve döndüler. Ufuk'un yol boyunca ağzını bıçak açmamıştı. Çok öfkeliydi. Konuşursa eşini kırabileceğini biliyordu, Serap'a çok bozulmuştu. Eşini aldığı yer öyle çok da uzak bir yer değildi çünkü. Hele hele Serap gibi şehrin altını üstüne getiren bir kadının kaybolabileceği bir yer hiç değildi. Serap'ın bunu dikkat çekmek için yaptığını düşünüyordu. Önceki gün pikniğe giderken biraz çekişmişlerdi. Çocukluk arkadaşlarıyla buluşacak olmak ikisini de sevindirmişti fakat aynı zamanda bu durum Serap'ın çocuk yapma isteğini de tekrar gün yüzüne çıkarmıştı. Ufuksa kesinlikle bir çocuk sahibi olmak istemiyordu. Serap yeniden bebek bahsini açınca Ufuk sinirlenmiş, yol boyu tartışmışlardı. Oysa pikniğe gidip arkadaşlarıyla buluştuklarında her şey normale dönmüştü. En azından Ufuk öyle olduğunu düşünüyordu. Uzun zamandır görmedikleri çocukluk arkadaşlarıyla görüşüp konuşmak, şen kahkahalar atmak ikisine de iyi gelmişti. Serap'ın bugünkü tavırları ise konuyu unutmadığını, yalnızca ertelediğini gösteriyordu.

Evlenmeden önce bu meseleyi konuşmuş, çocuk sahibi olmamaya karar vermişlerdi. Ortak yaraları vardı. Fakat Serap sonraları fikrini değiştirmeye başladı. Hormonları ona bebek sahibi olması için adeta baskı yapıyordu. Gördüğü her yavru hayvan gözlerini yaşartıyor, her anne-bebek videosu dakikalarca telefonun başında kalmasına neden oluyordu. Ufuk'un kararı netti. Bundan vazgeçmeyi de düşünmüyordu. Kendi çocukluklarında çok sıkıntı çekmiş, sevgiden, aileden yoksun büyümüşlerdi. Bir çocukları olsa onu severlerdi elbet. Ama doğacak çocuğun bu dünyada karşılaşabileceği kötülükleri düşünmek, başına gelebilecek felaketlerde hiçbir şey yapamamak ihtimali Ufuk'u korkutuyor, bu fikirden uzaklaştırıyordu. Ara ara Serap'la konuyu konuşuyor, bazen de tartışıyorlardı. Ufuk kendinden hiç taviz vermiyordu. O yüzden Serap'ın bugünkü hareketlerinin bebek konusuyla ilgili olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Eve döndüklerinde Ufuk bir süre daha sessizliğini korudu. Sonra dayanamayıp, "Kaybolduysan beni niye aramadın? Hem oralar senin bildiğin yerler, nasıl kayboldun?" deyiverdi. Serap dalgın görünüyordu. Soruyu duyunca bir an duraksadı. "Ben... Arayacaktım ama dakikam bitmiş. Arayamadım. Nasıl kaybolduğumu ben de bilmiyorum. Biraz daha bakınsam bulurum diye düşündüm. Ama ara sokaklara girince iyice kayboldum. Gelemedim."

Ufuk içinden, "Ben senin asıl niyetini bilmiyorum sanki..." diye geçirdi. Ama izin vermeyecek, bu akşam bebek konusunu açtırmayacaktı. O yüzden susmayı yeğledi. Bir süre sonra, "Hadi sofrayı kur da yiyelim, acıktım." dedi sadece.

Sessizce yemeklerini yediler. Yine aynı sessizlikte televizyon izleyip uyudular.

Ufuk Serap'ı çok seviyordu. Yıllardır sevgisi hiç azalmamıştı. Yine de bu çocuklukları onu kızdırıyordu. Evden kaçıp dikkat çekmeye çalışan ergenler gibiydi bu yaptığı. Uyumadan önce dikkatle gözlerine baktı Serap'ın. Bir an için, yalnızca bir an için gözlerinde aşina olmadığı bir bakış yakaladı onun. Seven Serap değildi bu, üzülen Serap, kızan Serap değildi; hatta neredeyse Serap değildi bu bakıştaki! İlle de bir duygu atfedecekse "şaşkınlık" diyebilirdi buna. Ama Serap'ın şaşkınlığı değil...

Yoros YetimhanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin